MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 07.04.2011 11:32
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..] Neden!

Yeis, ümmetlerin, milletlerin “seretan” denilen en dehşetli bir hastalığıdır.
Ve kemâlâta mâni ve
(“Ben kulumun zannı üzereyim', yani kulum Beni nasıl tanırsa, ona öyle muamele ederim)
hakikatine muhaliftir; korkak, aşağı ve âcizlerin şe’nidir, bahaneleridir.
Bediüzzaman
yeis: ümitsizlik
seratan: kanser
kemâlât: güzel ve örnek özellikler

Yalancılık, Sâni-i Zülcelâlin kudretine iftira etmektir

Bütün hayatımdaki tahkikatımla ve hayat-ı ictimaiyenin çalkamasıyla, hülâsa ve zübdesi bana kat’î bildirmiş ki: Sıdk, İslâmiyet’in üssü’l-esasıdır ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Öyleyse, hayat-ı ictimaiyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihyâ edip onunla mânevî hastalıklarımızı tedâvi etmeliyiz.

Evet sıdk ve doğruluk İslâmiyetin hayat-ı ictimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nev’i yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sâni-i Zülcelâlin kudretine iftira etmektir.

Küfür, bütün envâıyla kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen, kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; Şark ve Garp kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lâzım. Hâlbuki, gaddar siyaset ve zâlim propaganda birbirine karıştırmış, beşerin kemâlâtını da karıştırmış. HAŞİYE
(Devam edecek)

HAŞİYE: Ey kardeşlerim! Kırk beş sene evvel Eski Said’in bu dersinden anlaşılıyor ki, o Said siyasetle, içtimaiyat-ı İslâmiye ile ziyade alâkadardır. Fakat sakın zannetmeyiniz ki, o, dini siyasete âlet veya vesile yapmak mesleğinde gitmiş. Hâşâ, belki o bütün kuvvetiyle siyaseti dine âlet ediyormuş. Ve derdi ki: “Dinin bir hakikatini bin siyasete tercih ederim.” Evet, o zamanda kırk-elli sene evvel hissetmiş ki, bazı münafık zındıkların siyaseti dinsizliğe âlet etmeye teşebbüs niyetlerine ve fikirlerine mukabil, o da bütün kuvvetiyle siyaseti İslâmiyetin hakaikine bir hizmetkâr, bir âlet yapmaya çalışmış. Fakat o zamandan yirmi sene sonra gördü ki: O gizli münafık zındıkların garplılaşmak bahanesiyle siyaseti dinsizliğe âlet yapmalarına mukabil, bir kısım dindar ehl-i siyaset, dini siyaset i İslâmiyeye âlet etmeye çalışmışlardı. İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tâbi olamaz. Ve âlet yapmak, İslâmiyetin kıymetini tenzil etmektir, büyük bir cinayettir. Hatta, Eski Said o çeşit siyaset tarafgirliğinden gördü ki: Bir sâlih âlim, kendi fikr-i siyasîsine muvafık bir münâfıkı hararetle senâ etti ve siyasetine muhalif bir salih hocayı tenkit ve tefsik etti. Eski Said ona dedi: “Birşeytan senin fikrine yardım etse rahmet okutacaksın. Senin fikr-i siyasiyene muhalif bir melek olsa lânet edeceksin.” Bunun için, Eski Said “ا َ ع ُ و ذ ُ ب ِ ا ل ل ه ِ م ِ ن َ ا ل ش ّ َ ي ْ ط َ ا ن ِ و َ ا ل س ِ ّ ي َ ا س َ ة ِ (Şeytan ve siyasetten Allah’a sığınırım.) ” dedi. Ve otuz beş seneden beri siyaseti terk etti.

Lügatçe;
tahkikat: bir mesele üzerinde yapılan araştırmalar, soruşturmalar-hayat-ı ictimaiye: sosyal hayat-hülâsa ve zübde: öz ve iç, bir şeyin en değerli kısmı-Sıdk: doğruluk-üssü’l-esas: temel taşı; en temel özellik-ulvî seciye: yüksek karekter-rabıta: bağ-hissiyat-ı ulviye: yüce duygular-mizac: huy; belirgin özellik-ukde-i hayatiye: hayat düğümü; hayatın çekirdeği, odak noktası-tasannu: yapmacık harekette bulunmak, birşeyi zorla daha iyi göstermeye çalışmak-Sâni-i Zülcelâl: herşeyi san’atla yapan sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah-Küfür: inanmama, Allah’ın bildirdiklerini inkâr etme-envâ: türler-kizb: yalan-kemâlât: güzel ve üstün özellikler.
Saniyen: Irkçılık fikri, Emevîler zamanında büyük bir tehlike verdiği ve hürriyetin başında “kulüpler*” suretinde büyük zararı görülmesi ve Birinci Harb-i Umumîde yine ırkçılığın istimaliyle mübarek kardeş Arapların mücahid Türklere karşı zararı görüldüğü gibi, şimdi de uhuvvet-i İslâmiyeye karşı istimal edilebilir ve istirahat-i umumiye düşmanları gizli dinsizler, yine o ırkçılıkla büyük zarar vermeye çalıştıklarına emareler görünüyor. Halbuki, menfî hareketle başkasının zararıyla beslenmek ırkçılığın seciye-i fıtrîsi olduğu halde, evvelâ başta Türk milleti dünyanın her tarafında Müslüman olduğundan onların ırkçılıkları İslâmiyetle mezc olmuş, kabil-i tefrik değil. Türk, Müslüman demektir. Hattâ Müslüman olmayan kısmı, Türklükten de çıkmışlar. Türk gibi Araplarda da Araplık ve Arap milliyeti İslâmiyetle mezc olmuş ve olmak lâzımdır. Hakikî milliyetleri İslâmiyettir. O kâfidir. Irkçılık, bütün bütün bir tehlike-i azîmdir.

Sizin bu defaki Irak ve Pakistan’la pek kıymettar ittifakınız, inşaallah bu tehlikeli ırkçılığın zararını def edecek ve dört beş milyon ırkçıların yerine, dört yüz milyon kardeş Müslümanları ve sekiz yüz milyon sulh ve müsalemet-i umumiyeye şiddetle muhtaç Hıristiyan ve sâir dinler sahiplerinin dostluklarını bu vatan milletine kazandırmaya tam bir vesile olacağına ruhuma kanaat geldiğinden, size beyan ediyorum.
: Osmanlının son zamanlarında Türk olmayan ve gayri müslim unsurların kurdukları dernek tarzında, ayrılıkçı fesat yuvaları.

Lügatçe;
kemâl-i samimiyet: tam ve mükkemmel bir içtenlik-sürûr: sevinç-sulh-u umumiye: herkes için barış, genel barış, dünya barışı-selâmet-i âmme: herkes için kurtuluş, esenlik-mukaddeme: başlangıç-ihtar-ı kalbî: kalbe gelen uyarı, ikaz-netice-i azîme: büyük netice-istimal: kullanma-uhuvvet-i İslâmiye: İslâm kardeşliği-istirahat-i umumiye: herkesi içine alan rahatlık, huzur-seciye-i fıtrî: doğal karakter-mezc: karışma, bütünleşme-kabil-i tefrik: ayrılabilir olma, ayrılması mümkün-müsalemet-i umumiye: umumî barış ortamı; herkesi içine alan barış ve huzur.