Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.
İnsanları canlandıran emeldir; öldüren ye'stir.
Eskiden beri i'la-yı kelimetullah ve beka-yı istiklaliyet-i İslam için farz-ı kifaye-i cihadı deruhde ile kendini, yek-vücud olan âlem-i İslam'a fedaya vazifedar ve hilafete bayrakdar görmüş olan bu devlet-i İslamiyenin felaketi; âlem-i İslamın saadet ve hürriyet-i müstakbelesiyle telafi edilecektir. Zira şu musibet, maye-i hayatımız olan uhuvvet-i İslamiyenin inkişafını harikulade ta'cil etti.
(Bediüzzaman Said Nursi - Hakikat Çekirdekleri'nden 50-52 arası)
Lügatler
Âlem-i İslam:İslam âlemi
Bayraktar:bayrak taşıyan
Beka-yı istiklaliyet-i İslam:islamın bağımsızlığının devamlılığını sağlamak
Deruhte:yerine getirme, sorumluluğuna alma
Devlet-i islamiye:islam devleti
Emel: arzu, istek
Farz-ı kifaye-i cihad: Müslümanların tamamının değil, fakat bir kısmının mutlaka yapması farz olan cihad
Feda: her türlü zahmetlere göğüs gererek davasına sahip çıkmak
Felaket: belâ, musibet, âfet, bedbahtlık
Hakikat: gerçek, doğru
Harikulade:fevkalade, âdetin haricinde olan üstün şey, görülmedik derecede, olağanüstü
Hilafet: halifelik; bir kimsenin yerine geçme; din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık makamı
Hürriyet-i müstakbele:gelecekteki hürriyet, özgürlük
İ'la-yı kelimetullah: Allah'ın ismini, dâvâsını yüceltmek, yaymak
İnkişaf:açılmak, meydana çıkmak, yetişmek, açığa çıkmak, gelişmek, manen ilerlemek
Lezzet:tat
Maye-i hayat: hayatın mayası, hayat için gerekli olan
Musibet:bela, felaket, afet, dert
Saadet: mutluluk, mes'ud oluş
Ta'cil:çabuklaştırma
Telafi:tamamlama, eksiği giderme
Uhuvvet-i islamiye:islam kardeşliği
Vazifedar: vazifeli, görevli
Ye's:ümitsizlik
Yek-vücud:tek vücut
Zira:çünkü, ondan ki, şu sebepten ki
Bazan tevazu', küfran-ı nimeti istilzam ediyor; belki küfran-ı nimet olur. Bazan da tahdis-i nimet, iftihar olur. İkisi de zarardır. Bunun çare-i yeganesi ki; ne küfran-ı nimet çıksın, ne de iftihar olsun. Meziyet ve kemalatları ikrar edip, fakat temellük etmeyerek, Mün'im-i Hakiki'nin eser-i in'amı olarak göstermektir. Mesela: Nasıl ki murassa' ve müzeyyen bir elbise-i fahireyi biri sana giydirse ve onunla çok güzelleşsen, halk sana dese: 'Maşaallah çok güzelsin, çok güzelleştin.' Eğer sen tevazukarane desen: 'Haşa! .. Ben neyim, hiç. Bu nedir, nerede güzellik? ' O vakit küfran-ı nimet olur ve hulleyi sana giydiren mahir san'atkara karşı hürmetsizlik olur. Eğer müftehirane desen: 'Evet ben çok güzelim, benim gibi güzel nerede var, benim gibi birini gösteriniz.' O vakit, mağrurane bir fahrdir.
İşte fahrden, küfrandan kurtulmak için demeli ki: 'Evet ben güzelleştim, fakat güzellik libasındır ve dolayısıyla libası bana giydirenindir, benim değildir.'
(Bediüzzaman Said Nursi - 28. Mektub'dan)
Lügatler
Belki:bilakis, aslında
Çâre-i yegâne: tek çâre
Elbise-i fâhire:değerli elbise
Eser-i in'am:Allah'ın nimetlendirmesinin eseri ve sonucu
Fahr:övünme, iftihar etme, büyüklenme
Halk: yaratma
Hâşâ:asla, kat'iyyen, öyle değil, Allah korusun
Hulle:elbise
Hürmet:saygı, değer verme, haysiyet, şeref
İftihar:övünme, gururlanma, başkasının iyi hali ile sevinme
İkrar:açıktan söylemek, doğrulamak, kabul ve tasdik etmek
İstilzam:lüzumlu olmak, gerektirmek, icab ettirmek
Kemâlât:faziletler, iyilikler, mükemmellikler
Küfran:nankörlük etmek, değerini bilmeyip hürmetsizlik etmek
Küfran-ı nimet:Cenâb-ı Hakkın ihsan ettiği nimetleri bilmemek ve hürmetsizlikte bulunmak
Libas:giyilecek şey, elbise
Mağrurane:gururlu bir şekilde
Mahir:maharetli, becerikli
Mâşâallah:Allah'ın istediği gibi, Allah dilemiş ve ne güzel yaratmış
Mesela:örnek olarak
Meziyet:üstün özellikler
Murassa:kıymetli taşlarla süslenmiş
Müftehirane:iftihar ederek, gururlanarak
Mün'im-i hakiki:nimeti gerçek veren
Müzeyyen:bezenip süslenmiş, süslü
Sanatkâr:sanat yapan, sanatçı
Tahdis-i nimet:nail olduğu nimeti anlatarak ona ulaştığının sevincini ve şükrünü bildirmek
Temellük:sahiplenmek, yaltaklanmak, yumuşaklık göstermek, dalkavukluk, mülk edinmek
Tevazu: alçakgönüllülük
Tevazukârane:alçakgönüllülükle
Vakit:zaman, saat, çağ, mevsim