Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Ey insan! Aklını başına al. Hiç mümkün müdür ki: Bütün enva'-ı mahlûkatı sana müteveccihen muavenet ellerini uzattıran ve senin hacetlerine 'Lebbeyk! ' dedirten Zat-ı Zülcelal seni bilmesin, tanımasın, görmesin? Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor. Sen de onu bil, hürmetle bildiğini bildir ve kat'iyyen anla ki: Senin gibi zaif-i mutlak, aciz-i mutlak, fakir-i mutlak, fani, küçük bir mahlûka koca kâinatı müsahhar etmek ve onun imdadına göndermek; elbette hikmet ve inayet ve ilim ve kudreti tazammun eden hakikat-ı rahmettir. Elbette böyle bir rahmet, senden külli ve halis bir şükür ve ciddi ve safi bir hürmet ister. İşte o halis şükrün ve o safi hürmetin tercümanı ve ünvanı olan 'Bismillahirrahmanirrahim'i de. O rahmetin vusulüne vesile ve o Rahman'ın dergâhında şefaatçı yap.
(Bediüzzaman Said Nursi - 14. lem'adan)
Lügatler
Âciz-i mutlak: tam güçsüz, en kuvvetsiz ve çaresiz
Bismillâhirrahmânirrahîm:Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Dergâh:şeyh tekkesi, Cenâb-ı Allah'a ibadet edilen yer, huzur
Enva-i mahlûkat:yaratıkların çeşitleri
Fâni:ölümlü, gelip geçici, yok olan
Hacet: ihtiyaç
Hakikat-i rahmet:gerçek merhamet, tam merhamet
Halis:katıksız, saf, duru, hilesiz
Hikmet:Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
Hürmet:saygı, değer verme, haysiyet, şeref
İmdad:yardım, yardıma yetişmek
İnayet:yardım, lütuf
Kâinat: evren, yaratılanların hepsi
Kat'iyyen:kesinlikle, mutlaka, şüphesiz
Kudret: güç, kuvvet, iktidar
Küllî:bütüne ait, tamamen
Lebbeyk:buyurunuz, emredersiniz
Lem'a:parıltı, parlamak
Mahluk:yaratılmış, yaratık
Muavenet: yardımlaşma
Musahhar:hizmet eden, istenilen hale konmuş, idare edilen
Müteveccih:yönelik, yönelmiş, dönmüş
Rahman:bütün varlıklara merhamet edip rızık veren
Rahmet:merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek
Safî:katışıksız, temiz, bozuk olmayan, arınmış
Şefaat:af edilmek için aracılık etmek
Şükür:Allah'a teşekkür
Tazammun:ihtiva etmek, içine almak
Tercüman:açıklayan, tercüme eden
Ünvan:isim, nam
Vesile:sebeb, fırsat, bahane
Vusul:ulaşmak, erişmek, kavuşmak, varmak
Zaif-i mutlak:tam zayıf ve güçsüz
Zât-ı Zülcelal:celal ve büyüklük sahibi Zat(Allah)
Ebedi tesiri ve azim ehemmiyeti bulunan emanet-i kübra hamelesi ve arzın halifesi olan insanların ef'al ve asar ve akvalleri ve hasenat ve seyyiatları, kemal-i dikkatle muhafaza edilir ve muhasebesi görülecek. Aya bu insan zanneder mi ki, başıboş kalacak? Haşa! .. Belki insan, ebede meb'ustur ve saadet-i ebediyeye ve şekavet-i daimeye namzeddir. Küçük-büyük, az-çok her amelinden muhasebe görecek. Ya taltif veya tokat yiyecek.
(Bediüzzaman Said Nursi - 17. lem'adan)
Lügatler
Akval:sözler, konuşmalar
Amel:iş, fiil, ibadet
Arz: yeryüzü,dünya
Âsâr: eserler
Âyâ:acaba, nasıl oluyor, hayret
Azim:büyük, yüce, çok ileri
Belki:bilakis, aslında
Ebed:sonu olmayan zaman,sonsuzluk
Ebedi: sonsuz
Ef'al:fiiller, işler, ameller
Ehemmiyet: önem
Emanet-i Kübra:en büyük emanet, en büyük vazife
Halife:sonradan gelen, öncekinin yerine geçen, temsilci, imam
Hamele:taşıyanlar, yüklenenler, kaldıranlar
Hasenat:güzellikler, iyilikler
Hâşâ:asla, kat'iyyen, öyle değil, Allah korusun
Kemal-i dikkat:tam bir dikkatle
Lem'a:parıltı, parlamak
Muhafaza:koruma, saklama
Muhasebe:hesap görmek, hesaplaşmak
Namzet:isteyen veya istenilen kimse, aday görülen, uygun görülen
Saadet-i ebediye:sonsuz mutluluk
Seyyiat: günahlar, kötülükler
Şekavet-i daime:sürekli sıkıntıda belada kalmak
Taltif:iltifat etmek, bir iyilik yaparak gönlünü almak
Tesir: etki
Zannetmek:sanmak, tahmin etmek