Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Ümmetim için şu iki şeyden korkuyorum:
1- Bolluk ve rahat içinde iken, şehvetlerine uymalarından,
2- Namazı ve Kur’anı terk etmelerinden.
(Taberani)
Hadis-i Şerif meali
Âyâ bu insan zanneder mi ki başı boş kalacak? Hâşâ! …Belki insan ebede meb’ustur ve saâdet-i ebediyyeye ve şekâvet-i dâimeye namzeddir. Küçük-büyük az-çok her amelinden muhâsebe görecek. Yâ taltîf veya tokat yiyecek
Bütün yollar kapalıdır; ancak Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) yolu açıktır.
Mektubunuzda 'Mücerred (Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur.) kâfi midir? Yani, (Muhammed Allah'ın Resulüdür.) demezse ehl-i necat olabilir mi? ' diye, diğer bir maksadı soruyorsunuz. Bunun cevabı uzundur. Yalnız şimdi bu kadar deriz ki:
Kelime-i şehadetin iki kelâmı birbirinden ayrılmaz, birbirini ispat eder, birbirini tazammun eder, biri birisiz olmaz. Madem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Hâtemü'l-Enbiyadır, bütün enbiyanın vârisidir. Elbette bütün vusul yollarının başındadır. Onun cadde-i kübrâsından hariç hakikat ve necat yolu olamaz. Umum ehl-i marifetin ve tahkikin imamları, Sadi-i Şirazî gibi derler:
(Ey Sadi! Hz. Muhammed'i (a.s.m.) örnek almadan bir kimsenin selamet ve safa yolunu bulması imkânsızdır.)
Hem
(Bütün yollar kapalıdır; ancak Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) yolu açıktır.)
demişler.
Fakat Bazen oluyor ki, cadde-i Ahmediyede (a.s.m.) gittikleri halde, bilmiyorlar ki cadde-i Ahmediyedir ve cadde-i Ahmediye dahilindedir.
Hem Bazen oluyor ki, Peygamberi bilmiyorlar; fakat gittikleri yol, cadde-i Ahmediyenin eczasındandır.
Hem Bazen oluyor ki, bir keyfiyet-i meczubâne veya bir hâlet-i istiğrakkârâne veya bir vaziyet-i münzeviyâne ve bedeviyâne suretinde, cadde-i Muhammediyeyi düşünmeyerek, yalnız onlara kâfi geliyor.
Fakat bununla beraber, en mühim cihet budur ki: Adem-i kabul başkadır, kabul-ü adem başkadır. Bu çeşit ehl-i cezbe ve ehl-i uzlet veya işitmeyen veya bilmeyen adamlar, Peygamberi bilmiyorlar veya düşünmüyorlar ki kabul etsinler. O noktada cahil kalıyorlar. Marifet-i İlâhiyeye karşı yalnız biliyorlar. Bunlar ehl-i necat olabilirler.
Fakat Peygamberi işiten ve dâvâsını bilen adamlar onu tasdik etmezse, Cenâb-ı Hakkı tanımaz. Onun hakkında yalnız kelâmı, sebeb-i necat olan tevhidi ifade edemez. Çünkü o hal, bir derece medar-ı özür olan cahilâne adem-i kabul değil; belki o kabul-ü ademdir ve o inkârdır. Mu'cizâtıyla, âsârıyla kâinatın medar-ı fahri ve nev-i beşerin medar-ı şerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı inkâr eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz ve Allah'ı tanımaz. Her ne ise, şimdilik bu kadar yeter.
Lügatçe;
Mücerred: Yalnız, tek başına-ehl-i necat: Kurtuluşa erenler-Kelime-i şehadet: Şehâdet ifâdesini hülâsa eden (Eşhedü en Lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluh) cümlesi.-tazammun: İçinde bulundurma, içine alma-Hâtemü'l-Enbiya: Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (a.s.m.) -vâris: mirasçı-vusul: Ulaşma, erişme-cadde-i kübrâ: Büyük cadde; en selâmetli yol; Kur`ân`ın gösterdiği yol-ehl-i marifet: Bilgi ve irfan sâhibi kimseler-cadde-i Ahmediye: Hz. Muhammed`in (a.s.m.) gittiği ve tarif ettiği cadde, yol-ecza: Cüz`ler, bölümler, parçalar-keyfiyet-i meczubâne: Meczupluk hâli; kendinden geçercesine bağlılık keyfiyeti-hâlet-i istiğrakkârâne: Kendinden geçme, İlâhî feyze dalma hâli-vaziyet-i münzeviyâne ve bedeviyâne: tek başına kalma veya medeniyetten uzak yaşama hâli-Adem-i kabul: Kabul`ün yokluğu, kabulsüzlük-kabul-ü adem: Yokluğu kabul etme-ehl-i cezbe: Tarikat ve tasavvuf zikriyle kendinden geçenler, cezbeye gelenler-ehl-i uzlet: Yalnız yaşayanlar-Marifet-i İlâhiye: Allah`ı ilim ve fenlerle bilme-tevhid: Birleme, Allah`ın bir olduğuna ve Ondan başka İlâh olmadığına inanma-âsâr: eserler-medar-ı fahr: övünç kaynağı.
Ahir zamanın müthiş tahribatına karşı 'Nur'larla mukabele
Hayat-ı içtimaiyeyi idâre eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmış. Bazı yerlerde, gayet elîm ve biçare ihtiyarlar, peder ve valideler hakkında dehşetli neticeler veriyor.
Cenâb-ı Hakka şükür ki, Risale-i Nur, bu müthiş tahribata karşı girdiği yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor. Sedd-i Zülkarneynin tahribiyle Ye’cüc ve Me’cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi, şeriat-ı Muhammediye (a.s.m.) olan sedd-i Kur’ân’ın tezelzülüyle Ye’cüc ve Me’cücden daha müthiş olan ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.
Risale-i Nur şakirtlerinin, böyle bir hâdisede mânevî mücahedeleri, inşaallah zaman-ı Sahâbedeki gibi, az amel ile, pek büyük sevap ve a’mâl-i sâlihaya medar olur.
Aziz kardeşlerim, işte böyle bir zamanda, bu dehşetli hâdisâta karşı, ihlâs kuvvetinden sonra bizim en büyük kuvvetimiz, iştirâk-i a’mâl-i uhreviye düsturuyla kalemlerle, her biri diğerinin a’mâl-i saliha defterine hasenat yazdırdıkları gibi; lisanlarıyla, herbirinin takvâ kal’asına ve siperine kuvvet ve imdat göndermektir. Ve bilhassa fırtınalı tehacüme hedef olan bu âciz kardeşinize, bu mübarek şuhur-u selâsede ve eyyâm-ı meşhurede yardımına koşmak, sizin gibi kahraman ve vefadar ve şefkatkârların şe’nidir. Bütün ruhumla bu imdad-ı manevîyi sizden rica ediyorum. Ve ben dahi, iman ve sadakat şartıyla, Risale-i Nur talebelerini bütün dualarıma ve manevî kazançlarıma, yirmi dört saatte, iştirak-i a’mâl-i uhreviye düsturuyla, bazan yüz defadan ziyade “Risale-i Nur talebeleri” ünvanıyla hissedar ediyorum.
Lügatçe;
Sedd-i Zülkarney: Zülkarneyn (as) 'in yaptırdığı büyük sed-Ye’cüc ve Me’cüc: Kur'an-ı Kerim'de bahsi geçen ve ortalığı fitne ve anarşiye boğacak olan bir kavmin ismi, anarşist ve teröristler-fesad: bozukluk, karışıklık-şeriat-ı Muhammediye: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) getirdiği din; İlâhî kanun ve hükümler-tezelzül: sarsıntı-hâdisât: olaylar-iştirâk-i a’mâl-i uhreviye: âhirete âit işlerde mânen ortak olma-a’mâl-i saliha: dince makbul olan iyi, güzel ve faydalı iş-tehacüm: saldırı-şuhur-u selâse: üç aylar-eyyâm-ı meşhure: herkesce bilinen meşhur mübarek günler.