MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 11.09.2013 00:25
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Ümmetim hakkında en çok şu hususlardan korkuyorum:
Şişmanlık, uykuya düşkünlük, tembellik ve iman zayıflığı.
Hadis-i Şerif meali
Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir hakikata başımız dahi feda olsun!
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Ehemmiyetli bir taraftan ehemmiyetli ve mânidar bir sual edilmiş. Bana sordular ki: 'Sizin cemiyet olmadığınız, üç mahkeme o cihette beraat vermesiyle ve yirmi seneden beri tarassut ve nezaret eden altı vilâyetin o noktadan ilişmemeleriyle tahakkuk ettiği halde, Nurcularda öyle harika bir alâka var ki, hiçbir cemiyette, hiçbir komitede yoktur. Bu müşkülü halletmenizi isteriz' dediler.
Ben de cevaben dedim ki: Evet, Nurcular cemiyet memiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemaatî menfaat için teşekkül eden cemiyet ve komite değiller ve olamazlar. Fakat, bu vatanın eski kahramanları kemâl-i sevinçle şehadet mertebesini kazanmak için ruhlarını feda eden milyonlar İslâm fedailerinin ahfadları, oğulları ve kızları o fedailik damarından irsiyet almışlar ki, bu harika alâkayı gösterip Denizli Mahkemesinde bu âciz bîçare kardeşlerine bu gelen cümleyi onlar hesabına söylettirdiler: 'Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir hakikata başımız dahi feda olsun! ' diye onlar namına söylemiş, mahkemeyi hayret ve takdirle susturmuş. Demek Nurcularda hakikî, hâlis, sırf rıza-yı İlâhî için ve müspet ve uhrevî fedailer var ki, mason ve komünist ve ifsad ve zındıka ve ilhad ve taşnak gibi dehşetli komiteler o Nurculara çare bulamayıp hükûmeti, adliyeyi aldatarak lâstikli kanunlarla onları kırmak ve dağıtmak istiyorlar. İnşaallah bir halt edemezler. Belki Nurun ve imanın fedailerini çoğaltmaya sebebiyet verecekler.
Said Nursî
Bu düsturu cidden nazara almalısınız!
Uhuvvet için bir düsturu beyan edeceğim ki, o düsturu cidden nazara almalısınız:
Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizackârâne ittihad gittiği vakit, mânevî hayat da gider.
('İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider' Enfâl Sûresi, 8:46) işâret ettiği gibi, tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar. Bilirsiniz ki, üç elif ayrı ayrı yazılsa kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedî ile ictima etse, yüz on bir kıymetinde olduğu gibi, sizin gibi üç-dört hâdim-i Hak, ayrı ayrı ve taksîmü'l-a'mâl olmamak cihetiyle hareket etseler, kuvvetleri üç-dört adam kadardır. Eğer hakikî bir uhuvvetle, birbirinin fazîletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefâni sırrıyla hareket etseler, o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.
Sizler koca Isparta'yı değil, belki büyük bir memleketi tenvir edecek elektriklerin makinistleri hükmündesiniz. Makinanın çarkları birbirine muavenete mecburdur. Hem birbirini kıskanmak değil, belki bilâkis birbirinin fazla kuvvetinden memnun olurlar. Şuurlu farz ettiğimiz bir çark, daha kuvvetli bir çarkı görse memnun olur. Çünkü vazifesini tahfif ediyor. Hak ve hakikatin, Kur'ân ve imanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zatlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnettar olur, şükreder.
Sakın birbirinize tenkit kapısını açmayınız. Tenkit edilecek şeyler kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça, sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telâkkî ediyorum. Siz de Üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız. Adeta, herbiriniz ötekinin faziletlerine nâşir olunuz.
Lügatçe:
uhuvvet: Kardeşlik-vahdet: Birlik-ittihad: birleşmek, fikir birliği-imtizackârâne: Bütünleşmişcesine, kaynamışcasına-tesanüd: Dayanışma-Tesanüd-ü adedî: Sayıların yan yana gelmesi-ictima: Toplantı, toplanma-hâdim-i Hak: Hakka hizmet eden-taksîmü'l-a'mâl: İşlerin paylaştırılması; iş bölümü-uhuvvet: din kardeşliği, samîmi dostluk-tefâni: Kardeşlerin birbirinde fâni olması-muavenet: Yardımlaşma-tenvir: Aydınlatma, nurlandırma-muavenet: Yardımlaşma, yardım-tahfif: Hafifletme-hazine-i âliye: Yüksek hazine-nâşir: Neşreden, yayan.