Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Nasıl ki mübarezede müthiş bir hasma karşı gülmekle;
adâvet musalâhaya, husûmet şakaya döner, adâvet küçülür, mahvolur.
Tevekkül ile musibete karşı çıkmak dahi öyledir
Bediüzzaman
İman nedir?
İman, Sa'd-ı Taftazanî'nin tefsirine göre; 'Cenâb-ı Hakkın, istediği kulunun kalbine, cüz-ü ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur' denilmiştir. Öyleyse, iman, Şems-i Ezelî'den vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuâdır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır. Ve bu sayede, bütün kâinatla bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur ve her şeyle kesb-i muarefe eder. Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviye husule gelir ki, insan, o kuvvetle her musibete, her hadiseye karşı mukavemet edebilir. Ve öyle bir vüs'at ve genişlik verir ki, insan o vüs'atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir.
Ve keza, iman, Şems-i Ezelî'den ihsan edilmiş bir nur olduğu gibi, saadet-i ebediyeden de bir parıltıdır. Ve o parıltıyla, vicdanında bulunan bütün emel ve istidatlarının tohumları bir şecere-i tuba gibi neşv-ü nemaya başlar, ebed memleketine doğru hareket eder, gider.
Lügatçe;
cüz-ü ihtiyar: Îcaddan mahrum, hak kazanmaktan başka hiçbir şeye gücü yetmeyen az bir arzu serbestliği, cüz`î irâde-ilka: Koyma, bırakma-Şems-i Ezelî: Zaman ve mekanla sınırlı olmayıp, bütün zamanları ve mekanları isimleriyle aydınlatan Cenab-ı Hak-ünsiyet: dostluk, ahbaplık, yakınlık-kesb-i muarefe: Birbinini tanımak ve alışmak-istidat: Kabiliyet, yetenek-şecere-i tuba: Cennetteki Tûbâ ağacı-neşv-ü nema: Büyümek ve gelişmek.
Risale-i Nur'a hizmetin faydaları
(Mahşerde ulema-i hakikatin sarf ettikleri mürekkep şehidlerin kanıyla muvazene edilir, o kıymette olur.)
(Bid’aların ve dalâletlerin istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyeye ve hakikat-i Kur’âniyeye temessük edip hizmet eden, yüz şehid sevabını kazanabilir.)
Bu iki hadis-i şeriften alınan bir ilhamla, Risale-i Nur’u yazmanın dünyevî ve uhrevî pek çok fâidelerinden, Risale-i Nur’da beyan edilen ve şakirtlerinin tecrübeleriyle tasdik edilen yalnız birkaç tanesini beyan ediyoruz.
BEŞ TÜRLÜ İBADET:
1. En mühim bir mücahede olan ehl-i dalâlete karşı mânen mücahede etmektir.
2. Üstadına neşr-i hakikat cihetinde yardım suretiyle hizmet etmektir.
3. Müslümanlara iman cihetinde hizmet etmektir.
4. Kalemle ilmi tahsil etmektir.
5. Bazan bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen, tefekkürî olan bir ibadeti yapmaktır.
BEŞ TÜRLÜ DE DÜNYEVÎ FÂİDESİ VAR:
1. Rızıkta bereket.
2. Kalbde rahat ve sürur.
3. Maişette suhûlet.
4. İşlerinde muvaffakiyet.
5. Talebelik faziletini almakla bütün Risale-i Nur talebelerinin has dualarına hissedar olmaktır.
KALEMLE NUR’LARA HİZMET VE SADAKATLE
TALEBESİ OLMANIN İKİ MÜHİM NETİCESİ VARDIR:
1. Âyât-ı Kur’âniyenin işaretiyle, imanla kabre girmektir.
2. Bütün şakirtlerin mânevî kazançlarına, Nur dairesindeki şirket-i mâneviye sırrıyla, umum onların hasenatlarına hissedar olmaktır.
Hem bu talebesizlik zamanında, melâikelerin hürmetine mazhar olan (HAŞİYE) talebe-i ulûm-u diniye sınıfına dahil olup âlem-i berzahta—tâlii varsa, tam muvaffak olmuşsa—Hâfız Ali ve Meyve’de bahsi geçen meşhur talebe gibi; şühedâ hayatına mazhar olmaktır.
(HAŞİYE) : Bazı ehl-i keşfin kat’î müşahedesiyle sabittir.
Nur hizmetine mani olmak için ehl-i dalaletin şeytanî plânları
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Sizin beraatiniz ve mânen galebeniz zâlimleri şaşırttı. Cepheyi burada değiştirdiler. Düşmanâne taarruzdan vazgeçip, dostâne hulûl edip, has talebeleri Risale i Nur’un hizmetinden geri bırakmak için memuriyet gibi bir meşgale buluyorlar, veya terfian işi çok diğer bir memuriyete veya diğer bir meşgaleyi buluyorlar. Burada, o neviden çok vakıalar var. Bu taarruz, bir cihette daha zararlı görünüyor.
Said Nursî
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Gayet ehemmiyetli bir meseleyi—bundan evvel size icmalen beyan ettiğim meseleyi—tekrar size söylememe kuvvetli, mânevî bir ihtar aldım. Şöyle ki:
Perde altındaki düşmanımız münafıklar, şimdiye kadar yaptıkları gibi, adliyeyi ve siyaset ve idareyi zahirî dinsizliğe âlet edip, bize hücumları akîm kaldığı; ve Risale-i Nur’un fütuhatına menfaati olan eski plânlarını bırakıp daha münafıkane ve şeytanı da hayrette bırakacak bir plân çevirdiklerine dair buralarda emareleri göründü.
O plânların en mühim bir esası, has, sebatkâr kardeşlerimizi soğutmak, fütur vermek, mümkünse Risale-i Nur’dan vazgeçirmektir. Bu noktada o kadar acip yalanları ve desiseleri istimal ediyorlar ki, Isparta ve havalisi, Gül ve Nur fabrikasının kahraman şakirtleri gibi, çelik ve demir gibi bir sebat ve sadakat ve metanet lâzım ki dayanabilsin. Bazı da dost suretinde hulûl edip, korkutmak mümkünse, habbeyi kubbe edip evham veriyorlar. “Aman, aman Said’e yanaşmayınız! Hükûmet tâkip ediyor” diye zaifleri vazgeçirmeye çalışıyorlar. Hattâ bazı genç talebelere, hevesatlarını tahrik için, bazı genç kızları musallat ediyorlar. Hattâ Risale-i Nur erkânlarına karşı da, benim şahsımın kusurâtını, çürüklüğünü gösterip, zahiren dindar ehl-i bid’adan bazı şöhretli zatları gösterip, “Biz de Müslümanız, din yalnız Said’in mesleğine mahsus değil” deyip, bize karşı perde altında cephe alan zındıklara ve anarşilik hesabına o safdil ehl-i diyanet ve hocaları âlet edip istimal ediyorlar. İnşaallah bunların bu plânları da akîm kalacak. Böyle heriflere dersiniz:
“Biz, Risale-i Nur’un şakirtleriyiz. Said de, bizim gibi bir şakirttir. Risale-i Nur’un menbaı, madeni, esası da Kur’ân’dır. Yirmi senedir emsalsiz tetkikat ve takibatla beraber, kıymetini ve galebesini en muannid düşmana da ispat etmiştir. Onun tercümanı ve bir hizmetkârı olan Said ne halde olursa olsun, hattâ Said de—el’iyâzü billâh—Risale-i Nur’un aleyhine dönse, bizim sadakatimiz ve alâkımızı inşaallah sarsmayacak” deyip, o kapıyı kaparsınız. Fakat, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur’la meşgul olmak, elinden gelirse yazmak, ve mübalâğalı propagandalara hiç ehemmiyet vermemek ve eskisi gibi tam ihtiyat etmek gerektir.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz.
Said Nursî
Lügatçe;
şuhur-u selâse-i mübareke: mübarek üç aylar (recep, şaban, ramazan) -leyle-i Regaib: regaib gecesi-hulûl: içine gizlice giriş-fütuhat: fetihler, zaferler-fütur: usanç, gevşeklik-evham: kuruntu, gereksiz korku-ehl-i bid’a: dinin aslında olmadığı halde, sonradan çıkarılan zararlı âdet ve uygulamaları dine mâl etmeye çalışanlar-şakirt: talebe-menba: kaynak-maden: asıl, esas-tetkikat: inceden inceye araştırma-takibat: suçlu olarak görülen kişilerin yakından takip edilmesi-muannid: inatçı, inanmamakta direnen.