MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 01.09.2013 03:10
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Madem helâl dairesi keyfe kâfidir.
Ve madem haram dairesindeki bir saat lezzet,
bazan bir sene ve on sene hapis cezasını çektirir.
Elbette, gençlik nimetine bir şükür olarak, o tatlı nimeti
iffetle, istikamette sarf etmek lâzım ve elzemdir.
Bediüzzaman
Ehl-i dalalet elli sene sonraki hallerini görebilseler ne yaparlar?
Gençlik Rehberinde izahı bulunan ibretli bir hadisenin hülâsası şudur:
Bir zaman, Eskişehir Hapishanesinin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı. Birden, mânevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar kat'î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: 'Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.'
Evet, gördüğüm hakikattır, hayal değil. Nasıl ki bu yaz ve güzün âhiri kıştır; öyle de, gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hadisatı sinema ile hal-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hadisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefahetin elli altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilseydi, şimdiki güldüklerine ve gayr-ı meşru keyiflerine nefretle ve teellümlerle ağlayacaklardı.
Devam edecek...
Lügatçe:
berzah: Kabir hayatı-hadisat: olaylar-hal-i hazırda: şimdiki zamanda-istikbal: gelecek zaman-ehl-i dalâlet ve sefahet: zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkün doğru ve hak yoldan sapmış inançsız kimseler-gayr-ı meşru: helâl olmayan, dine aykırı-teellüm: elem, acı çekme.
Ey Risale-i Nur! Seni söndürmek isteyen bedbahtların necm-i istikbali sönsün
O (Bediüzzaman) , Nur’un hâdimidir. Eğer dünyayı istese ve dileseydi, kendisine sunulan hediye ve behiyeleri, zekât ve sadakaları ve bu teberru ve terekeleri alsaydı, bugün bir milyoner olurdu. Fakat o, tıpkı Cenab-ı Ömer’in (r.a.) dediği gibi: “Sırtıma fazla yük alırsam, nefs-i nâtıka-i kâinatın kalbi ve Allah’ın habibi Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma ve yârânı olan kâmil ve vâsıllara yetişemem ve yarı yolda kalırım” diyor.
“Bütün eşya ve eflâki senin için yarattım, Habibim” fermanına, “Ben de senin için onların hepsini terk ve feda ettim” diye verilen cevab-ı Hazret-i Risaletpenâhîye ittibâ ve imtisalen, o da dünya ve mâfîhayı ve muhabbet ve sevdasını terk ve hattâ terki de terk ederek, bütün hizmet ve himmetini ve şu ömr-ü nazenînini envâr-ı Kur’âniyenin intişarına sarf ve hasretmiştir. İşte bunun için, şimdi çektiği bütün zahmetler, rahmet; yaptığı hizmetler, hikmet olmuş, celâli yüzünden cemalini de gösterip, âlem, bir gülzâr-ı kemal bulmuştur.
Lütf u kahrı şey-i vâhid bilmeyen çekti azâp,
Ol azaptan kurtulup sultan olan anlar bizi,
Niyazi-i Mısrî gibi diyen bu tercüman, herşeyi hoş görerek, katreyi umman, âdemi insan, ve nurunu âleme sultan eylemiştir.
Ona “Kürdî” denilmesi ve kaside-i Hazret-i İmam-ı Ali’de (r.a.) görülen kelimesinin hazf ve kalbiyle “Kürt” îma ve işaretinin bulunması, gerçekten Kürtlüğüne delâlet etmez ve onun mânevî silsile-i şerâfet ve siyadetten tenzil ve teb’idini icap ettirmez. Bu isnad ve izafe, Kürdistan’da doğup büyüyen ve bu lâkapla mâruf ve meşhur olan bu zâtın Risaletun-Nur’un tercümanı olduğunu sırf âleme ilân etmek içindir; yoksa Kürtlüğünü ispat etmek için değildir.
Kürtçe bilmesi, o kıyafete girmesi ve öyle görünmesi, kendini setr ve ihfa için olup, hakikî hüviyet ve milliyetini ihlâl ve inkâr mânâ ve maksadıyla değildir diye düşünüyorum.
Âlem-i İslâmiyet ve insaniyete ve Haremeyn-i Şerifeyne asırlarca hizmet eden bu kahraman Türk milletini onun çok sevmesinde ve hayatının mühim bir kısmını hep Türklerle meskûn olan bu havalide geçirmesinde büyük hikmetler, mânâ ve mülâhazalar olsa gerektir.
Âb-ı rû-yi Habîb-i Ekrem için,
Kerbelâ’da revan olan dem için,
Şeb-i firkatte ağlayan göz için,
Râh-i aşkında sürünen yüz için.
Risale-i Nur’a ve Üstada ve İslâma zafer ver, yâ Rabbî! Âmin.
Ey Risale-i Nur! Seni söndürmek isteyen bedbahtların necm-i istikbali sönsün. İzzet ve ikbâli ve şân ü şerefi aksine dönsün. Sen sönmez ve ölmez bir nursun.
Boyun bâlâ, gözün şehlâ, gören mecnun seni leylâ.
Sözün ferşte, gözün Arşta, gönül meftun sana cânâ.
Nikabın nur, nigâhın nur, kitabın nur senin ey nur
Bağın Nursî, huyun mûnis, özün idris ferd-i yektâ.
Açılmış gül, öter bülbül, yüzünde var zarif bir tül.
Yazılmış üstüne Nur’dan ('İki yay kadar, hattâ daha da yakın.” Necm Sûresi, 53:9)
Sana cânın fedâ etmez mi senden hem görenler hak,
Sözün hak, hem özün hak, hem mesleğin hak, hem makamın Kâbetü’l-ulyâ.
('Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Fakat Allah nurunu tamamlayacaktır-kâfirler isterse hoşlanmasınlar.” Saf Sûresi, 61:8)
Üstadım Efendim Hazretleri,
Ben, bu yazıları Risaletu’n-Nur’un eli ve kalemi ve diliyle bu hakîr kalbime ondan sıçrayan küçük bir kıvılcım parçasıyla yazdım. Kabulünü ve imdad ve ilhamın kesilmemesini rica eder ve hürmetle ellerinizden öper ve dualarınızı beklerim efendim.
Duanıza muhtaç talebeniz
Hasan Feyzi (Rahmetullahi Aleyh)
Lügatçe;
nefs-i nâtıka-i kâinat: kâinatın konuşan ruhu anlamında Peygamber Efendimiz (a.s.m.) -mâfîha: içindekiler, içinde olan her şey-ömr-ü nazenîn: lâtif ömür, nazik hayat-envâr-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın nurları-intişar: yayılma-gülzâr-ı kemal: mükemmel gül bahçesi-Lütf u kahr: güzellik, ihsan ve kötülük, sıkıntı-şey-i vâhid: bir tek şey-silsile-i şerâfet ve siyadet: soyunun bir taraftan Hz. Hasan—şeriflik—, diğer taraftan da Hz. Hüseyin—seyyidlik—vasıtasıyla Hz. Muhammed’in (a.s.m.) soyundan gelme silsilesi-teb’id: uzaklaştırma-setr: örtme, gizleme-ihfa: saklamak, gizlemek-Haremeyn-i Şerifeyn: İki mukaddes harem. Müşrik ve kâfirlere yasak olan mukaddes ve şerefli Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere-Âb-ı rû-yi Habîb-i Ekrem: Allah’ın sevgili kulu olan Hz. Muhammed’in (a.s.m.) yüz suyu-dem: kan-Şeb-i firkat: ayrılık gecesi-Râh-i aşk: aşk yolu-Nikab: yüz örtüsü, peçe, perde-nigâh: bakış-ferd-i yektâ: eşsiz, benzersiz; tek ve rakipsiz-Kâbetü’l-ulyâ: şerefi, kudsiyeti pek yüksek, yüce Kâbe

Mısır'da katledilen, direnişin sembolü Esma'nın annesi Sena el-Bilteci 'Erdoğan kızım için ağladığında yeryüzünde insanlığın kaldığını hissettim' dedi.
Mısır'daki darbenin ardından MOSSAD çıktı
Açıklama: Mısır'daki darbenin ardından MOSSAD çıktıMısır'daki darbenin önemli adımlarından biri Kudüs Üniversitesi'ne bağlı BESA Araştırma Merkezi'nin Haziran'da MOSSAD'a verdiği rapor oldu. BESA, 'Camp David'in geleceği için Mursi gitmeli' dedi.