Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Dünya mü'minin zindanı, kâfirin Cennetidir.
Hadis-i Şerif
Ümmetin kurtuluşu için yapılan dualar neden kabul olmuyor?
Geçen Ramazan-ı Şerifte, Ehl-i Sünnetin selamet ve necatı için edilen pek çok duaların şimdilik âşikâre kabulleri görünmemesine hususi iki sebep ihtar edildi.
Birincisi: Bu asrın acip bir hassasıdır. Haşiye Bu asırdaki ehl-i İslamın fevkalade safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler manevi ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüb eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlahiyeye fetva verirler; 'Biz buna müstehakız' derler.
Evet, elması bildiği (ahiret ve İmân gibi) halde, yalnız zaruret-i kat'iye suretinde şişeyi (dünya ve mal gibi) ona tercih etmek ruhsat-ı şer'iye var. Yoksa, küçük bir ihtiyaçla veya hevesle veya tamâh ve hafif bir korkuyla tercih edilse, eblehâne bir cehalet ve hasârettir, tokata müstehak eder.
Hem âlicenâbâne affetmek ise, yalnız kendine karşı cinayetini affedebilir. Kendi hakkından vazgeçse hakkı var; yoksa başkalarının hukukunu çiğneyen cânilere afüvkârâne bakmaya hakkı yoktur, zulme şerik olur.
İkinci sebep: Yazmaya izin olmadığından yazılmadı.
Haşiye
Yani, elması elmas bildiği halde, camı ona tercih eder.
Lügatçe;
hassa: Birşeye mahsus özellik-safderunluk: kolay aldanabilmek, saflık-âlicenâbâne: cömerteçe-hasene: iyilik, sevap-seyyiat: kötülükler, günahlar-hukuk-u ibâd: Kul hakları-ekall-i kalîl: Azın azı, pek az-ehl-i dalâlet ve tuğyan: Kur`an ve sünnetin dışında yanlış yollara sapanlar ve Zulüm ve küfürde, azgınlık ve taşkınlıkta çok ileri gidenler-safdil: Saf kalplilik, saflık-terettüb: belirli sebeplerin belirli neticeler vermesi, gerektirmek-musibet-i âmme: Genel musibet-teşdid: Şiddetlendirme-şişe: cam-ruhsat-ı şer'iy: Şeriatın izin ve müsaadesi-eblehâne: Aptalcasına-hasâret: Zarar etme, ziyan, kayıp-afüvkârâne: Affedici bir şekilde-şerik: ortak.
Nur talebesi kızlara önemli bir hatırlatma ve ikaz
Hadîs-i şerifte gösteriyor ki âhir zamanda kuvvetli iman, ihtiyar kadınlarda bulunur ki, “Dindar ihtiyar kadınların dinine tâbi olunuz” diye hadis-i şerif ferman etmiş. Hem Risale-i Nur’un dört esasından bir esası şefkattir. Ve kadınlar şefkat kahramanı bulunmasından, hattâ en korkağı da kahramancasına ruhunu yavrusuna feda eder. Ve bu zamanda o kıymettar valideler ve hemşireler, büyük bir hâdise ile karşılaşıyorlar. Mahremce ve ifşâsı münasip olmayan bir hakikat-i fıtriyesini, Nur şakirtlerinden mücerred kalmak isteyen veya mecbur kalan kızlar kısmına beyan etmek lâzım gelir diye ruhuma ihtar edildi. Ben de derim ki:
Kızlarım, hemşirelerim,
Bu zaman, eski zamana benzemiyor. Terbiye-i İslâmiye yerine terbiye-i medeniye, yarım asra yakın hayat-ı içtimaiyemize yerleştiği için, bir erkek bir kadını ebedî bir refika-i hayat ve saadet-i hayat-ı dünyeviyeye medar ve sair günahlardan kendini muhafaza etmek için almak lâzım gelirken; o biçare zaifeyi daim tahakküm altında, yalnız dünyevi, muvakkat gençliğinde sever. Ona verdiği rahatın bazı on misli onu zahmetlere sokar. Eğer şer’an “küfüv” tâbir edilen birbirine denk olmazsa, hukuk-u şer’iye nazara alınmadığından, hayatı daima azap içinde geçer. Kıskançlık da müdahale ederse daha berbat olur.
Bekâr kalmak isteyen Nur şakirtlerinden olan kızlara derim ki:
Tam muvafık ve dindar ve ahlâklı bir zevc bulmadan, kendilerini açık saçıklıkla satmasınlar. Eğer bulunmadı; Nurun bir kısım fedakâr şakirtleri gibi mücerred kalıp tâ ona lâyık ve ebedî bir arkadaş olacak ve terbiye-i İslâmiyeyi almış vicdanlı bir müşteri ona çıksın. Ve saadet-i ebediyesi, muvakkat bir keyf-i dünyevî için bozulmasın. Ve medeniyetin seyyiatı içinde boğulmasın. (HAŞİYE)
(HAŞİYE) :Hemşireler ve genç kızlar Tesettür Risalesini okumalıdırlar.
Said Nursî
Lügatçe;
hakikat-i fıtriye: doğuştan var olan hakikat-mücerred: bekâr, yalnız, tek, tek başına-hemşire: kız kardeş-terbiye-i medeniye: çağdaş eğitim, avrupalı gibi olma-hayat-ı ictimaiye: sosyal hayat, toplum hayatı-refika-i hayat: hayat arkadaşı, eş-saadet-i hayat-ı dünyeviye: dünya hayatındaki mutluluk-medar: sebep-zaife: zayıf(kadın) -hukuk-u şer’iye: dine uygun hukuklar, haklar-muvafık: uygun-zevc: erkek eş, koca-keyf-i dünyevî: dünya keyfi-seyyiat: kötülükler, günahlar.
Nur talebeleri ehli saadet olacak
Meyusâne bir hatıradan müjdeli bir ihtar:
Bugünlerde hatırıma geldi ki, hayat-ı içtimaiyeye giren hangi şeye temas etse, ekseriyetle günahlara mâruz kalıyor. Her cihette günahlar serbestçe insanı sarıyorlar. “Bu kadar günahlara karşı insanın hususî ibadeti ve takvâsı nasıl mukabele edebilir? ” diye meyusâne düşündüm.
Hayat-ı içtimaiyedeki Risale-i Nur talebelerinin vaziyetlerini tahattur ettim. Risale-i Nur şakirtleri hakkında necatlarına ve ehl-i saadet olduklarına dair kuvvetli işaret-i Kur’âniyeyi ve beşaret-i Aleviyeyi ve Gavsiyeyi düşündüm. Kalben dedim ki: “Herbiri bin yerden gelen günahlara karşı bir dille nasıl mukabele eder, galebe eder, necat bulur? ” diye mütehayyir kaldım. Bu tahayyürüme mukabil ihtar edildi ki:
Risale-i Nur’un hakikî ve sadık şakirtlerinin mâbeynlerindeki düstur-u esasiye olan iştirak-i a’mâl-i uhreviye kanunuyla ve samimî ve hâlis tesanüd sırrıyla herbir hâlis, hakikî şakirt, bir dille değil, belki kardeşleri adedince dillerle ibadet edip istiğfar eder. Bin taraftan hücum eden günahlara, binler dille mukabele eder. Bazı melâikenin kırk bin dille zikrettikleri gibi, hâlis, hakikî, müttakî bir şakirt dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necata müstehak ve inşaallah ehl-i saadet olur.
Risale-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet ve takvâ ve ictinab-ı kebâir derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahip olur. Elbette, bu büyük kazancı kaçırmamak için, takvâda, ihlâsta, sadakatte çalışmak gerektir
Lügatçe;
Meyusâne: ümitsizcesine-hayat-ı içtimaiye: sosyal hayat, toplum hayatı-tahattur: hatırlama-necat: kurtuluş-işaret-i Kur’âniye: Kur’ân’ın işareti-beşaret-i Aleviyeyi ve Gavsiyeyi: Hz. Abdulkadir Geylanî ve Hz. Ali’nin müjdesi-mütehayyir: hayrete düşen-mâbeyn: ara-düstur-u esasiye: esas düstur, temel prensip-iştirak-i a’mâl-i uhreviye: âhirete âit işlerde mânen ortak olma-tesanüd: dayanışma-sadakat: bağlılık, doğruluk-takvâ: Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyma-ictinab-ı kebâir: büyük günahlardan kaçınmak, sakınmak-ulvî ve küllî ubudiyet: Yüce ve kapsamlı, tam bir kulluk.