MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 13.08.2013 23:32
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Âyâ, bu insan zanneder mi ki başıboş kalacak?
Hâşâ! Belki insan ebede meb'ustur
ve saadet-i ebediyeye ve şekavet-i daimeye namzettir.
Küçük büyük, az çok, her amelinden muhasebe görecek.
Ya taltif veya tokat yiyecek.
Bediüzzaman
İlâhî şefkat ve merhamet, kâfirler için ebedî bir cezaya nasıl izin verir?
Azizim! O kâfir hakkında iki ihtimal var. O kâfir, ya ademe gidecektir veya daimî bir azab içinde mevcut kalacaktır. Vücudun -velev Cehennemde olsun- ademden daha hayırlı olduğu vicdanî bir hükümdür. Zira adem, şerr-i mahz olduğu gibi, bütün musibet ve masiyetlerin de merciidir. Vücut ise, velev Cehennem de olsa, hayr-ı mahzdır. Maahaza, kâfirin meskeni Cehennemdir ve ebedî olarak orada kalacaktır.
Fakat kâfir, kendi ameliyle bu duruma kesb-i istihkak etmişse de, amelinin cezasını çektikten sonra, ateşle bir nev'î ülfet peyda eder ve evvelki şiddetlerden azade olur. O kâfirlerin dünyada yaptıkları a'mal-i hayriyelerine mükâfaten, şu merhamet-i İlahiyeye mazhar olduklarına dair işârât-ı hadisiye vardır.
Maahaza, cinayetin lekesini izale veya hacaletini tahfif, veyahut icra-yı adalete iştiyak için cezayı hüsn-ü rıza ile kabul etmek, ruhun fıtrî olan şe'nidir.
Evet, dünyada, çok namus sahipleri, cinayetlerinin hicabından kurtulmak için, kendilerine cezanın tatbikini istemişlerdir; ve isteyenler de vardır.
Lügatçe;
adem: yokluk-Vücud: Mevcut olma. Var olmak-adem: Yokluk-şerr-i mahz: Her yönüyle kötü olan-masiyet: Günah-hayr-ı mahz: Tam bir hayır, iyilik-kesb-i istihkak: Hak kazanma-ülfet: Alışma-âzâde: Kurtulmuş, hür, serbest-a'mal-i hayriye: Hayırlı işler, iyi ameller-işârât-ı hadisiye: Hadisin işaretleri-maahaza: Bununla beraber-hacalet: Utanç, utanma-tahfif: Hafifletme-hüsn-ü rıza: Güzel bulup razı olma-şe'n: İş, gerek, tavır, hal.
Risale-i Nur talebeliği...
Aziz, sıddık kardeşlerim, Bugünlerde, Kur'ân-ı Hakimin nazarında, imandan sonra en ziyade esas tutulan takvâ ve amel-i salih esaslarını düşündüm. Takvâ, menhiyattan ve günahlardan ictinab etmek ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def-i şer, celb-i nef'a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefâhet ve câzibedar hevesat zamanında bu takvâ olan def-i mefasid ve terk-i kebair üssü'l-esas olup büyük bir rüchaniyet kesb etmiş. Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takvâ bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebîreleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azime içinde amel-i salihin ihlâsla muvaffakiyeti pek azdır.
Hem, az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.
Hem, takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü, bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takvâ, böyle zamanlarda, binler günahın tehâcümünde bir tek ictinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla menfî ibadetten gelen ehemmiyetli âmâl-i salihadır.
Risâle-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvâyı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı ictiâmiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takvayla ve niyet-i ictinabla yüzer amel-i sâlih işlenmiş hükmündedir. Malûmdur ki, bir adamın bir günde harap ettiği bir sarayı, yirmi adam, yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım gelirken; şimdi, binler tahribatçıya mukabil, Risâle-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek harikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mu'cizevâri muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti.
Lügatçe;
menhiyat: Şeriatça yapılması yasak olan, haram olan şeyler-ictinab: kaçınma, sakınma-def-i şer: Kötülüğü def'etmek, ortadan kaldırmak, mani olmak-celb-i nef': fayda sağlamak-tahribat: yıkıp bozmalar-sefâhet: Zevk ve eğlenceye ve yasak şeylere düşkünlük-def-i mefasid: bozgunculuğa fesatlığa mani olmak-terk-i kebair: büyük günahları işlememek-üssü'l-esas: temel mesele-rüchaniyet: daha mühim olma hali-kebair-i azime: çok büyük günahlar-tehâcüm: hücum, saldırı-tarz-ı hayat-ı ictiâmiye: sosyal hayat tarzı, biçimi-niyet-i ictinab: kaçınma, sakınma niyeti-mütekabil: karşılıklı-fütuhat: zaferler.