Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anh rivayet ediyor:
Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
'Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur.'
(İbni Mâce, Sıyam: 44)
Beşer salâh isterse, hayatını severse;
zekâtı vaz' etmeli, ribâyı kaldırmalı.
Bediüzzaman
Salâh: en iyi hâl, rahatlık
Vaz': uygulamak
Ribâ: Faiz
Oruç, zekât, namazı terk etmenin cezası
Hakikatli bir rüya-i hayaliyede, Harb-i Umumînin beşinci senesinde, bir acip rüyada benden soruldu:
'Müslümanlara gelen bu açlık, bu zayiat-ı maliye ve meşakkat-i bedeniye nedendir? '
Rüyada demiştim:
'Cenâb-ı Hak bir kısım maldan onda bir Haşiye1 veya bir kısım maldan kırkta bir, Haşiye2 kendi verdiği malından birisini bizden istedi; tâ bize fukaraların dualarını kazandırsın ve kin ve hasetlerini men etsin. Biz, hırsımız için tamahkârlık edip vermedik. Cenâb-ı Hak, müterakim zekâtını, kırkta otuz, onda sekizini aldı.
'Hem senede yalnız bir ayda, yetmiş hikmetli bir açlık bizden istedi. Biz nefsimize acıdık; muvakkat ve lezzetli bir açlığı çekmedik. Cenâb-ı Hak, ceza olarak, yetmiş cihetle belâlı bir nevi orucu beş sene cebren bize tutturdu.
'Hem yirmi dört saatte birtek saati, hoş ve ulvî, nuranî ve faydalı bir nevi talimat-ı Rabbâniyeyi bizden istedi. Biz tembellik edip o namazı ve niyazı yerine getirmedik. O tek saati diğer saatlere katarak zayi ettik. Cenâb-ı Hak, onun kefareti olarak, beş sene talim ve talimat ve koşturmakla bize bir nevi namaz kıldırdı' demiştim.
Haşiye 1: Yani, her sene taze verdiği buğday gibi mallardan onda bir.
Haşiye 2: Yani, eskiden verdiği kırktan ki, her senede galiben ve lâakal ribh-i ticarî ve nesl-i hayvanî cihetiyle, o kırktan taze olarak on adet verir.
Lügatçe;
müterakim: Birikmiş, yığılmış-talimat-ı Rabbâniye: Allah`ın emrettiği rûhî ve bedenî eğitimler.
Oruç, en mühim bir ilâç nevinden maddî ve mânevî bir perhizdir
SEKİZİNCİ NÜKTE
Ramazan-ı Şerif, insanın hayat-ı şahsiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
İnsana en mühim bir ilâç nevinden maddî ve mânevî bir perhizdir. Ve tıbben bir hımyedir ki, insanın nefsi yemek, içmek hususunda keyfemâyeşâ hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, adeta mânevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir, serkeşâne dizginini eline alır. Daha insan ona binemez; o insana biner.
Ramazan-ı Şerifte, oruç vasıtasıyla bir nevi perhize alışır, riyazete çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir. Biçare zayıf mideye de, hazımdan evvel yemek yemek üzerine doldurmakla hastalıkları celb etmez. Ve emir vasıtasıyla helâli terk ettiği cihetle, haramdan çekinmek için akıl ve şeriattan gelen emri dinlemeye kabiliyet peydâ eder. Hayat-ı mâneviyeyi bozmamaya çalışır.
Lügatçe;
hımye: Perhiz, yeme içmeye dikkat etmek-keyfemâyeşâ: Kendi keyfince, keyfi nasıl isterse, başıboş-riyazet: Nefsi kırma, fâni şeylerden nefsini çekerek, kanaat içinde yaşamak.