Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Şöhret ayn-ı riyâdır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır.
İnsanı, insanlara abd ve köle yapar. O belâ ve musîbete düşersen,
(“Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz.” Bakara Sûresi, 2:156.) de.
Bediüzzaman
Biz ferec ve sürur ve fütuhat isteriz, fakat kâfirlerin kılıcıyla değil!
Bu yakında İngiliz ve İtalya gibi ecnebîlerin bu hükümete ilişmesiyle, eskiden beri bu vatandaki hükümetin hakikî nokta-i istinadı ve kuvve-i mâneviyesinin membaı olan hamiyet-i İslâmiyeyi tehyic etmekle şeâir-i İslâmiyenin bir derece ihyâsına ve bid'aların bir derece def'ine medar olacağı halde, neden şiddetle harp aleyhinde çıktın ve bu meselenin âsâyişle halledilmesini duâ ettin ve şiddetli bir surette mübtedi'lerin hükümetleri lehinde taraftar çıktın? Bu ise, dolayısıyla bid'alara tarafgirliktir.
Elcevap: Biz ferec ve ferah ve sürur ve fütuhat isteriz-fakat kâfirlerin kılıcıyla değil! Kâfirlerin kılıçları başlarını yesin; kılıçlarından gelen fayda bize lâzım değil. Zaten o mütemerrid ecnebîlerdir ki, münafıkları ehl-i imana musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler.
Her neyse... Kadîr-i Külli Şey, bir dakikada, bulutlarla dolmuş cevv-i havayı süpürüp temizleyerek semânın berrak yüzünde ziyadar güneşi gösterdiği gibi, bu zulümatlı ve rahmetsiz bulutları da izale edip hakaik-i şeriatı güneş gibi gösterir ve ucuz ve dağdağasız verebilir. Onun rahmetinden bekleriz ki, bize pahalı satmasın. Baştakilerin başlarına akıl ve kalblerine iman versin, yeter. O vakit kendi kendine iş düzelir.
Lügatçe:
nokta-i istinad: Dayanak noktası-hamiyet-i İslâmiye: İslâmı koruma, Müslümanlara sahip çıkma ve müdafaa-tehyic: heyecan verme, Coşturma, ayağa kaldırma-şeâir-i İslâmiye: Dinin alâmetleri, belirtileri. (Dînî kıyâfet, ezan, kurban gibi.) -ferec: Ferahlık, sıkıntıdan kurtuluş-sürur: Sevinç, neşe-fütuhat: Fetihler, zaferler-mütemerrid: İnatçı, hakkı kabul etmemekte direnen-ihyâ: Diriltme, hayatlandırma, canlandırma-bid'a: Dinin aslına uymayan âdet ve uygulamalar-mübtedi': Bid'a çıkaran-mütemerrid: şerli işlerde inat eden-Kadîr-i Külli Şey: Her şeye gücü yeten Allah-cevv-i hava: Hava boşluğu-zulümatlı: karanlık-izale: Ortadan kaldırma, yok etme-hakaik-i şeriat: Şeriatın hakikatleri.
Nefis kusurunu göremez ve görmek istemez.
BEŞİNCİ NÜKTE
Ramazan-ı Şerifin orucu, nefsin tehzib-i ahlâkına ve serkeşâne muamelelerinden vazgeçmesi cihetine baktığı noktasındaki çok hikmetlerinden birisi şudur ki:
Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zayıf ve zevâle maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur, dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Adeta polattan bir vücudu var gibi, lâyemûtâne, kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedit bir hırs ve tamahla ve şiddetli alâka ve muhabbetle dünyaya atılır. Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır. Hem kendini kemâl-i şefkatle terbiye eden Hâlıkını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez; ahlâk-ı seyyie içinde yuvarlanır.
İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, en gafillere ve mütemerridlere, zaafını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor; midesindeki ihtiyacını anlar. Zayıf vücudu ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin firavunluğunu bırakıp, kemâl-i acz ve fakr ile dergâh-ı İlâhiyeye ilticaya bir arzu hisseder ve bir şükr-ü mânevî eliyle rahmet kapısını çalmaya hazırlanır-eğer gaflet kalbini bozmamış ise!
Lügatçe;
tehzib-i ahlâk: Ahlâkı güzelleştirmek; kötü huyları gidermek-zevâl: Zâil olma, sona erme-polat: Çelik gibi sert maden-lâyemûtâne: Ölmeyecekmişcesine-ahlâk-ı seyyie: Kötü huylar, çirkin ahlâk-mütemerrid: Hakkı kabul etmemek için inatla direnen-ihsas: hissettirme.