MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 11.07.2013 01:28
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Kalbin mühürlenmesi, bir kalbin küfür ve isyanla katılaşmak ve kararmak suretiyle imanı kabul edemez hale gelmesi şeklinde tarif edilir.

Allah Resulü (asm.) buyururlar ki: “Her günah ile kalpte, bir siyah nokta meydana gelir.”

Bir ayet-i kerimede de “Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını (sair günahları) dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa Sûresi, 4/48) buyrulur. Bu hadis-i şeriften ve âyet-i kerimeden anladığımıza göre, kalbi karartan en büyük siyahlık şirk, yani Allah’a ortak koşmaktır. Bir insan, şirki dava eder ve bu hususta müminlerle mücadeleye girişirse, her geçen gün kalbindeki bu siyahlık daha da koyulaşır ve genişlenir. Git gide bütün kalbi sarar. Artık o insanın iman ve tevhidi kabul etmesi âdeta imkânsız hale gelir. Nur Müellifi’nin ifadesiyle, “Salâh ve hayrı kabule liyakati kalmaz.”

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş:
(Allah bir topluluk için hayır murad ettiğinde, onlara nefislerinin ayıplarını gösterir)
Kur'ân-ı Hakîmde Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm demiş:
('Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis kötülüğü emredicidir.' Yusuf Sûresi: 12:53)
Evet, nefsini beğenen ve nefsine itimad eden, bedbahttır.
Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır.
Öyleyse senbahtiyarsın.
Bediüzzaman

Ramazan-ı Şerifteki savm, İslamiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir. Hem şeair-i İslamiyenin a'zamlarındandır.
İşte Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri; hem Cenab-ı Hakk'ın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlahiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.
(Bediüzzaman Said Nursi - 29. Mektubdan)
Lügatler
A'zam:en büyük

Cenâb-ı Hakk:Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah

Erkân-ı Hamse:beş rükün, beş esas, beş temel

Hayat-ı içtimaiye:toplum hayatı, sosyal hayat

Hayat-ı şahsiye: şahsi hayat, kişisel yaşam

Hikmet:Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde olması ve yaratılması

Nefis:bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu

Niam-ı ilâhiye:ilâhî nimetler

Ramazan-ı Şerif:şerefli Ramazan ayı

Rububiyet: Rablık; Cenâb-ı Hakkın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması

Savm: Oruç. İkinci fecirden başlıyarak güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsi mukarenetten nefsi men'etmek suretiyle yapılan ibâdet.

Şeair-i islamiye: İslâma sembol olmuş işaretler, iş ve ibadetler

Şükür:Allah'a teşekkür, Allah'a karşı minnet duymak

Terbiye: belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma

Bediüzzaman Said Nursi'nin bilhassa 'Vahiy Medeniyeti' ile 'Batı Uygarlığı'nın kaynakları konusunda yaptığı değerlendirme hayli ilginçtir. 'Batı Uygarlığı'nın kuvvete, şiddete, dehşete ve zorbalığa dayandığını belirttikten sonra, insanlık tarihinde bıraktığı tortulara geçerek, şöyle diyor:


'...Bu Medeniyet-i Hâzıra (Batı Uygarlığı) beşerin yüzde seksenini meşakkate, şekavete (bedbahtlık) atmış... Hem serbest hevânın tahakkümiyle, havâic-i gayr-i zaruriye (zaruri olmayan ihtiyaçlar) havâic-i zaruriye (zarurî ihtiyaçlar) hükmüne geçmişlerdir. Bedeviyette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir. Sa'y (çalışma) , masrafa kâfi gelmediğinden, hileye, harama sevk etmekle ahlâkın esasını şu noktadan ifsad etmiştir. Cemaate, nev'e (topluma) verdiği servet, haşmete bedel; ferdî, şahsı fakir, ahlâksız etmiştir. Kurûn-u Ulânın (ilk çağların) mecmu-u vahşetini, bu medeniyet bir defada (Birinci Dünya Savaşı'nda) kustu.' (Tarihçe-i Hayat, 116) .
Şu dehşet-vahşet tablosunu son yıllarda akıllı Avrupalılar da idrak etmiş ve kaybettikleri insânî değerlerin tekrar peşine düşmüşler; en başta aile müessesesi olmak üzere insanî ve vicdanî değerleri yeniden ihyaya çalışıyorlar.
Diyebiliriz ki, insanı 'arz-talep' kuralının cenderesine kıstırıp refaha götürme projesi, insanın mânevî tatmin arayışına toslayıp iflâs etmiştir. Batı bugün, şu veya bu isim altında 'Vahiy Medeniyeti'nin dostluk, kardeşlik, yardımlaşma, şefkat, iktisat, fedakârlık, çevre korumacılığı gibi düsturlarına yönelmiştir. Esasen Avrupa'nın düşünen kafalarını İslâmiyet'e yönelten de, İslâm'ın, hayatı yaradılış maksadına uygun biçimde yaşamaya çağıran unsurlarıdır. Bu unsurları yine Bediüzzaman'dan okuyalım:
1- Hak (kuvvet yerine): 2- Fazilet (menfaat yerine): 3- Dinî, vatanî rabıta (ırkçılık yerine): 4- Yardımlaşma (savaş yerine): 5. Hüdâ (heva ve hevesin yerine) .
'Medeniyet-i hâzıranın (Batı Uygarlığı'nın) inkışâından (havanın açılması hali, ayazlama) inkişaf edecektir' diyen Bediüzzaman, 'Kur'ân Medeniyeti' dediği 'Vahiy Medeniyeti'nin beş müspet (olumlu) esasını, Batı Uygarlığı'nın beş menfî (olumsuz) esasıyla karşılaştırır:
'Nokta-i istinad, kuvvete bedel haktır ki; şe'ni (neticesi) , adâlet ve tevazündür (muvazene) . Hedef de menfaat yerine fazlettir ki; şe'ni, muhabbet ve tecâzübdür (cazibe) , Cihet-ül-vahdet (birlik-beraberlik) de unsuriyet-i milliyet (ırkçılık) yerine; râbıta-i dinî, vatanî, sınıfidir ki (din, vatan, sınıf birliği) , şe'ni, samimî uhuvvet (kardeşlik) ve müsalemet (barışçılık) ve hâricin tecavüzüne karşı yalnız tedafü'dür (savunma): hayatta düstûru cidal (savaş) yerine düsturu teâvündür (yardımlaşma) ki; şe'ni, ittihad ve tesanüttür (birlik-beraberlik) . Hevâ yerine hudâdır (doğru yolu gösterme) ki; şe'ni, insaniyeten terakki (yükselme) ve rühen tekâmüldür (olgunlaşma) . Hevâyı tahdid eder (nefsin arzularını sınırlandırır) , nefsin hevesat-ı süfliyesinin (aşağılık hevesler) teshiline (kolaylaştırma) bedel, ruhun hissiyat-ı ulviyesini (yüce duygular) tatmin eder.' (Tarihçe-i Hayat, 117) .
Bediüzzaman'ın anlayışı çerçevesinde bir insanlık projesi ve medeniyet anlayışı bütün insanlığa, hiç olmazsa çoğunluğa saadet getirebilir. Zemin yüzünü pisliklerden temizleyerek barışı sağlayabilir. Çünkü yardım, şefkat, fazilet ve hak düsturları barışın, kuvvet, menfaat, bencillik gibi zorbalıklar savaşın temellerini atıyor.
Irkçılığın 'milliyetçilik'le yumuşatılıp sunulduğu şu günlerde, Bediüzzaman'ın bu görüşlerinin derinden kavranması gerekiyor. Yoksa yeni karamboller yine kaçınılmaz olacaktır. Peki, yeniden dirilmenin bir çaresi yok mu? ..
Bediüzzaman'a göre, var! Ama önce çöküşün esaslarını tespit etmek gerekiyor:
1- Ye'sin (ümitsizliğin) içimizde hayat bulup dirilmesi;
2- Sıdkın (doğruluğun-dürüstlüğün) hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede (siyasî ve sosyal hayatta) ölmesi;
3- Adâvete, (düşmanlığa) muhabbet (dostluk):
4- Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları (bağları) bilmemek (cahillik):
5- Çeşit çeşit sarî (bulaşıcı) hastalıklar gibi intişar eden (yayılan) istibdat (diktatörlük):
6- Menfaat-ı şahsiyesine (şahsî menfaatine) himmeti (tüm gayretini) hasretmek...