Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
http://www.cilimlininsesi.com/dokumanlar-72-1-_AYN_I_ISTANBUL_ABDULKADIR_KALAY.html
AYN-I İSTANBUL
“İstanbul ve İstanbullu…”
İstanbul eşittir dünya şehri. İstanbullu eşittir dünya şehirli. İki kıtanın buluştuğu yer. İki denizin kaynaştığı yer. Tüm sulara ulaşılan, tüm suların ulaştığı yer. Tarih, medeniyet, saklı zaman. İstanbul: Orhan Veli’nin gözlerini kapayıp dinlediği, Münir Nurettin Selçuk’un sesiyle azizleşen, aziz İstanbul. “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul...” diyen Yahya Kemal Beyatlı’nın bakışıyla, Üstad Necip Fazıl’ın Canım İstanbul’u. Sıçramak; debdebeli, gürültülü, sıkışık Beyoğlu’ndan, eğlenceden- dinlenceye, sessiz- sakin ve genişçe Karacaahmet’e, bey oğulluğuna. Adı - sanı bilinmeyen şairlerin bir eski İstanbul masalları, şairler şehri, hakkında en çok şiir yazılan şehir. Tulumbacıların sesleri ve koşuşturmaları, saltanat kayıkçılarının kürek çekişlerinin sesleri duyulur, ney iniltileri duyulur, bozacıların “boza, boza! ” diye seslenmeleri duyulur, İstanbul’un dar ve ıslak, alacakaranlık sokaklarından. Semazenlerin dönüşünden oluşan meltemler hissedilir Galata, Yenikapı hattında, gezinen martılar ve seslerinin, vapur düdüklerinin altındaki ince fonda. Tanıdık bir enstrümandır bu sizlere. Simit kırıntılarıyla kandıramazsınız onları, gönlünüzü açmayı denediniz mi onlara kocamanca? Hattatların kalemlerinin ucunda hâlâ İstanbul, levhalarında ise iman, inanç ve HAKK kelamı vardır. Ressamlar bıkmaz tuvallerine İstanbul silueti düşürmeye. Nakkaşlar en ince nakışlarını işlerler kubbelere, sağanlıklara köşe bucak her yere. Biraz susuz kalsa da çeşmeleri tarih okunur kitabelerinden. Mekik dokur meraklı gözler Sultanahmet ile Ayasofya arasında. Nefse verse de korku mezaristan, Fatiha bekler ehl-i kabristan, tarihi düşürür anlatır bugüne ehl-i lisan. Bir yarımadadaki elli beş kapılı, üç sıra surla çevrili bir merkez şehirliğinden, zamana ve mekâna açılan elli beş kapıdan, sonsuz sayıdaki kapılara ulaşan, bir elinin ucu Çayırova’ da, bir elinin ucu Çatalca’ da olan, bir dudağı yerde, bir dudağı gökte, ayakları Marmara Denizinin karşı kıyısında, başı Karadeniz sahillerinde, saçları Karadeniz’in derinliklerinde olan iyi yürekli koca dev, yeni tabiriyle metropol (anakent) . Nefes borusudur Boğaziçi İstanbul’un. Kıvrımları boğumlarıdır. Size benzer İstanbul. Anatomisiyle, hisleriyle. Görüneninle, görünmeyeniyle. Dokuz boğumludur belki Boğaziçi sizin nefes borunuz gibi. Bir Ney gibi… İnanmıyorsanız sayın. Size benzer İstanbul; ağlar – güler, hisleri yükselir – alçalır. Kadife kalpli, şeker dilli, pamuk elli, sazı- sözü bol şehir, İstanbul… İnanmıyorsanız bakın. İstanbullu: Fazla söze ne hacet, değersiz bir laf olur sonra, tüm bu vasıfları barındıran örnek dünya şehirlidir İstanbullu. Ondan hayıflanmayan, ondaki güzellikleri doyasıya izleyen, ufku genişleyen, onunla güzelleşip, güzelle onlaşan örnek “dünya şehirli”.
“Kapılar”
Anahtar, açar kilidi. Kapısız ev olmaz. Açıcıdır fatih kapıları. Kapılar o büyük eve açılır. Eğrikapı hâlâ eğri, Edirnekapı’da istikamet-i Edirne yok, Topkapı’ da ise top yok. Sessizliğe bürünmüş Bayrampaşa deresi, toplar hayale karışmış, Fetihkapı’ya taşınmış toplar, panoramik müze olmuş fetih ve alâmetleri. Ahırkapı at kokmaz artık, Odunkapı’da oduncu yok, odun da ne ki? Yenikapı yeni değil artık, çok eski. Kumkapı’da kum yerine kaldırım taşları var, Narlıkapı narsızdır artık. Değirmenkapı’da durmuş değirmenin çarkları. Yaldızlıkapı’nın yaldızları dökülmüş. Restoredeydi Mevlanakapı’nın Mevlevihânesi bitmiştir artık şimdi bu zamanlarda. Çok geçerim Ayvansaraykapı’ dan konuşurlar hâlâ ayvan mı, hayvan mı? Ne önemi var siz bakıp geçtikten sonra. Kaçırırsınız temaşanın en güzel ve özelini. Derinleştiremezsiniz bakışlarınızı, yolculuk edemezsiniz içinizin derinliklerine. Ne diyordu şair; “en uzun yoldur insanın içi”, herkes içine baksın. Alın size koskoca bir iç. Fakat köhne duygularda koskoca bir hiç. Bir tepeden bakmaktansa dürbünle siluete, eftaldir o tepede bir çay içimi oturmak, bakmamak görmek bu silueti. Bir mavilik akıyor siluete sessiz ve temizce. Selam gönderiyor Süleymaniye, Sultanahmet biz sessizlere. Kıskandırıyorlar kartpostalları. Sizi size tanıtıyorum diyor Topkapı Sarayı.
Tılsımların kokuları duyulmaz belki. Buhurdanlıklar kim bilir kaç kat toprak altında. Muhkem tutulur Bizantion, Melike Heleni’nin kırmızı tuğlalı şehri. Dikili bir taş olurlar sadece bize kalan, bakılan. Obeliske yazılmış hiyeroglif, Tutmosis’in zafer nârâsı. Kargası kanatlarını çırpıp gitmiştir çemberlerle desteklenmiş Çemberlitaş’dan. Su çeker sarnıç Yerebatan, kurusa da kemer Bozdoğan. Seyyahların başlangıcı Million Taşı ne çıkıştır, ne varıştır artık.
Ayasofya’da edilmiş bir dua, yalnız bir azize…
Galip Dede’nin, Yenikapı’dan kalkıp Galata’ya gidişidir İstanbul.
Hezarfen Çelebi’nin kanatlarını açtığı rüzgârlar...
Kemankeşin attığı okun menzilidir, dünyayı dolaşıp gelen, Nişantaşı’na düşen.
Ali Emirî’nin, Sahaflar Çarşısında üstündeki tozları sildiği Divân-ı Lügatî Türk’ dür İstanbul.
Adalar’dan gelen, Üsküdar’da ıslanan…
Yan yana gelen ezan, çan, hazandır. Fakat yaza ermeyen hazan.
Var mı İstanbul pişirecek bir kazan?
Şehir denilenin medeniyetlerle bezenişidir.
Mecidî fesin püskülüdür barok çizgiler, güne düşen, şiirle gelen.
Leziz bir sebildir kana, kana içilen.
Mamur ol, şenlik ol, huzur dol ebediyen.
Abdülkadir KALAY
http://www.cilimlininsesi.com/dokumanlar-72-1-_AYN_I_ISTANBUL_ABDULKADIR_KALAY.html