Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
BAB-I ESRAR’IN KAPISIZLIĞI
PEMBE KAPAKLI AŞK AŞKSIZLIĞI
Aşk; tarifi yok denir. Kimine göre kendisi dâhi yok. Kimine göre pembe renkli kitabın ön ve arka kapağı arasında, kimine göre üç harf ile beş nokta, Ayın, Şın, Kaf. Eh şimdi benim de uzun uzuna var mı, yok mu tartışması yapacak hâlim yok. İnanan var, inanmayan var. Bilen var, bilemeyen var. Tadan var, tatmayan var.
Ben bir kitap okuruyum. Ben romanlarla pek ilgilenmiyorum diyebilirim. Çünkü vaktim çok kısıtlı ve kıymetli. Ben İstanbul’un ucunda bir yerinde bir tamirciyim. Ben bir kitap okuruyum. Biraz okur, biraz yazar - çizer, birazda haliyle dinlenmeye çalışırım. Kısacası sıradan biriyim. Kitaplar, bilgiler en yakın arkadaşım. Onlar benim vasıtam, bilgi benim amacım değil. Vaktimi onlara ayırırım, yani en kıymetlimi.
Ben aşkın bendesiyim. Aşkın piri, aşkın sembolü Hz. Pir Mevlana Celaleddin-i Rûmi’nin bendesiyim. Onun güneşi Tebrizli Şems’in gözü yaşlı hasretlisiyim. Sevgisiz hiçbir şeye ulaşılamayacağına inanırım.
Okurduk, duyardık, neler, neler söylerlerdi onlar hakkında. Üzüldük hemde çok. Açtım Mâkâlatı dedim ki: “ Ey Tebrizli Şems! Sen bana konuş, ben seni dinliyorum.” Rastgele bir sayfaydı, ilk paragraf ve sözler şöyleydi. “ Bana ne zaman söverlerse hoşuma gider, övdükleri zaman da üzüntü duyarım. Çünkü övme öyle olmalıdır ki, arkasından sövme olmasın.” Birden bir sıcaklık düştü içime, bir rahatlık, bir rahat ol denilmişti sanki. RAHAT OL! “Demek sen övme ile sövmeyi böyle ayırıyorsun.” dedim.
Sonra bana ısrarla aynı dönemde çıkmış iki kitabı okumam tavsiye edildi. Biri Bab-ı Esrar, diğeri pembe kapaklı Aşk. Okudum. Sanmayın şimdi şuraları şöyleydi, böyleydi, şu yanlış, bu hatalı diyeceğimi. Demeyeceğim. Anlayan var, anlamayan var. Tarifi görecek göz var, kör var. İşitecek kulak var, sağır var.
Çok heyecanlandım konularını duyunca. Başladım okumaya bazen tebessüm ettim, bazen ise eski üzüntülerimden katbekat üzüldüm, yıkıldım.
Namazı, vaazı terk etti denilen Celaleddin, bir kitabın içinde konu olup zahiren ululanan Celaleddin! Nasıl olur da bâtinen, bâtının içinde zahiren bu kadar aşağılanırsın. Ya Tebrizli Şems! Ya sen nasıl olurda senin gizemin, çekiciliğinin sırrı olan meşrebin aranmazda senin gözünle ne çirkinlikler görünür, ne çirkinlikler anlatılır. Yerin dibine batsın böyle övme. Demek ki kovaya dolana kadar süt sağmak zor da, bir anda devirivermek bu kadar kolay.
Ne güzel olmalı değil mi ünlü romancıların son yapıtlarına konu olmak, moda olmak? Romancının kurgularında anlatılmak güzel olmalı. Ya o kurgu tüm edep sınırlarını zorlayıp, edep dağının zirvesinden aşarsa? Ortaya ne mi çıkar? Bunlar çıkar.
Tebrizli Şemseddin, neden geldin Konya’ya. Bir şaire ilham olmak için mi? Birini yakıp, şair yapmak için mi? Diyor ki Hazreti Mevlana “ Şiir nedir ki? Şairlik ne ki? Ben bir baktım ki bu Anadolu insanı ritimli, uyaklı sözleri seviyor, ben de meramımı bu yolla anlattım.”
Ya sizler! Mesnevi-î Şerif, Divan-ı Kebir, Mecalis-i Seba, Fihi Ma Fih, Mektûbat ve sizlerin, hepinizin ikizi, sebebi Mâkâlat! Sizler okundunuz mu, sizlerde yüzüldü mü? Beyefendi, hanımefendi yüzme, yüzme metotları kitabı okumakla öğrenilmez. Akşamları biraz ondan, biraz bundan, iki tutam beyit mesneviden, iki kıta Yunus’tan, iki sırlı özdeyiş ibn-i Arabî’den karıştırmakla olmaz. Hukuk kitaplarını yüzünden okuyarak Avukat olunamayacağı gibi, Tıp kitaplarını yüzünden okuyarak Doktor olunamayacağı gibi… Yüzmek ancak bizim milletimizden başka hiçbir yerde bulunmayan, lügatlerde bulunmayan gönlün, edep havuzuna girerek öğrenilir. Çıkılır sonra okyanuslara, dalınır diplere inci – mercanlar çıkar ağızdan. Korkmayın sokun ayaklarınızı, boğulmak yok bu havuzda. Bu su ne üşütür, ne yakar, ne boğar. En güvenli sudur bu. Belki de ab-ı hayat.
Demek ki çok hoşgörü sahibisiniz, demek ki Mevlana’yla aranız bu kadar iyi olmalı ki; bu derece hoşgörü sahibisiniz. Peki, siz hakiki hoşgörü nedir bilir misiz? Övmenin arkasındaki sövme mi? Yoksa onların büyüklüğünde kendi küçüklüğümüz mü? O okyanuslarda bir kum tanesinden daha küçük olmak mı?
Ya sizler! Kırk kurallı gönlü geniş, ruhu gezgin sûfi meşrepliler! Roman yazarının fantezilerine konu oldunuz mu? Olmuşsunuz, olmuşsunuz.
Evet Sizler! Yeni moda tasavvufu bu kitaplardan öğrendiğini, Şemseddin ile Celaleddin’i biz artık tanıyoruz diyenler. Sözün özü, cümlenin noktası size… Bir kimseyi tanımanın en güvenli ve kısa yolu o kişinin kendi yazdıklarını okumaktır, dinlemektir. Yoksa ki onlar; erotik tasvirlerle anlatımlarla dolu kitaplarda, terbiyesiz kelimelerde bulunmazlar. Bizler biliriz ki; roman kahramanları yazarın ta kendisidir. İçindeki çeşitli simalar akseder kitapların içine, gözükürler kahraman gibi, kahraman misali, bol çeşitli.
Diyor ki Hazreti Mevlana: “Canım bedenimde oldukça, kulum, köleyim, seçilmiş Muhammed'in yolunun toprağıyım. Birisi sözlerimden bundan başka söz naklederse, o kişiden de bezmişim ben, o sözden de.” Bu sözü (onun ilk sözü olan) DİNLEmek lazım.
Ey BAB-I ESRAR! İçin rahat olsun, sen AŞK’ın yanında kırk kere zemzemle yıkanmışsın. AŞK! İyi güzel de bir şey eksik sende, en önemli olan olgu, olmazsa olmaz illa edep, illa edep…
Bana gelince; sanmayın ki sizden nefret ediyorum. Ben hiçbir şeyden nefret etmedim ki. Roman kitapları, sizleri okumak istemiyorum artık bu kesin.
Duyar gibiyim seslerinizi “ derdin verdiğin para mı, yoksa o kıymetlin, vaktin mi? ” dediğinizi.
—Benim kıymetli olan vaktim denilen, işte onların ta kendileri.
—Biz ne kadar kabak da olsak, kelek de olsak, cahil de olsak, gereksiz de olsak, sıradan biri de olsak, sevdiğimiz, rabbimizin dostları ve rabbimiz var. Bizim gücümüze gitmez belki ama ya rabbimin, rabbimizin gücüne giderse?
Sonuç: Eski üzüntülerim katbekat arttı. Sanılmasın ben kitap eleştirdim. Ne haddime, ben bir tamirciyim. Unutmayalım ben sadece en önemliden bahsettim. Tek derdimiz o çünkü. EDEP YA HÛ! Ey Edep! Neredesin?
Kusuruma bakmayın.
—Bugün Celâleddin benim ama dünkü Celâleddin değil.
—Bugün Şems benim ama dünkü Şems değil.
—Ben o sözlerden bezmişim, şikâyetim iletmişim vesselam.
26 Aralık 2009
İSTANBUL
Abdülkâdir KALAY
Çilimlinin Sesi Gazetesi Yazarı
www.cilimlininsesi.com