İstanbul ve Tokat Şa ... Mesaj Detayi Antoloj ...

Gönderen: Abdülkadir Kalay
Tarih: 25.11.2009 01:57
Konu: ÖNEMLİ RİCA DOĞDUĞUM YETİŞTİĞİM YER İÇİN

Bir kara karartının esiri olmuş olan doğduğum topraklarımın tekrar ışığına kavuşması için ilçem Çilimli'nin siz engin gönül aydın gönüllere ihtiyacı var. Yerel gazetemizdeki bu konu ile alakalı yazıma ziyaretlerinizi temennilerinizi fikirlerinizi halkımıza bir dost eli olmanızı şahsınızdan rica ediyorum. Şimdiden çok teşekkürler.

Abdülkadir Kalay
www.cilimlininsesi.com

BİR YENİ ÇİLİMLİ MASALI


Bir eski Çilimli masalı ile başlamıştım Çilimli’nin Sesi Gazetesi köşe yazılarıma. Bir nostaljik filmin bandını geriye sarıp yeniden izlemiştik sizlerle. Şimdi ise bir yeni Çilimli masalı ile sözlerimle ulaşmak istiyorum sizlere. Günler döndü, devran döndü. Keserin sapı dönmedi hâlâ. Yine davulun sesi hoş gelmiyor uzaklardan. Ne davulmuş be? Karakış yaklaştı yine Çilimli’nin üzerinde. Hiç eksik olmadı ki. Ne kışmış be? Övündük biz hep Ankara ile İstanbul’un tam ortasındayız, biz küçük İzmit’iz diye. Ne ortaymışız, ne İzmit’mişiz be? Can çekişen Çilimli. Mevzisinde düşmana atılacak son mermisiyle baş başa kalmış Çilimli. Makûs kaderli Çilimli, kader mahkûmu Çilimli deyip geçmeyin. Bizim ne yapıp, ne edeceğimizi biliyordu sonsuz ilim sahibi, ben esmamı Adem’e, iradenizi de elinize verdim demiyor mu? Her şey yine bizde bitiyor unutmayalım. Başarı denilen ulaşılmaz bir şey mi? Kaf Dağı kadar ulaşılmaz, zirvesi bulutların içinde mi bu başarı denilenin? Ne başarıymış be? Yoksa biz Çilimlililer çok mu küçüğüz? Ne küçüklükmüş be. Biz, biz olalım başarmak için önce kendimize bakıp, kendimizi görelim. Kendimizi işitmeyelim, duyalım. Ne göz, ne kulakmış be? Gözümüzde başarı dediğimiz yüksekliğe ulaşamasak ne mi olur? Altı üstü başarılı bir başarısızlık olur. Sonunda ölüm mü var? Zaten ölüyüz be. Önce çıkalım Çilimli’nin çukurluğundan, ulaşalım zeminine ondan sonra gözümüzü dikelim başarı dağının zirvesine. Ne dağmış be? Artık başkalarını gözümüzde büyüteceğimize, birazcık kendimizi büyütelim, gaz verircesine. Boş övünmelerden, böbürlenmelerden, ortopedi servisi cesaretlisi namelerini satacağımıza, biraz gözdağı verelim kendimizi aşan kendimize. Zaman ve mükellefiyetin farkına varalım. Uyuşukluğun zincirlerini keselim en keskin makas olan gönlümüzle. Ve sizler seçilmişler, atanmışlar verin vavlığın hakkını millet artık vay demesin. Gerçi onlar alışık ve mutlu vav demekten. Fakat biz dedirtmeyelim. Duydum beyaz renkli masalarınızı, onların gözü kamaşır o beyazlıktan. Biraz zor düşer onların yansımaları. Siz varın onlara, onlar size gelmeseler de. Gelmez onlar, umur etmezler. Beyaza boyayın onların masalarını, cila olun masalarına yansısınlar tümüyle masalarına, kıskansınlar kendilerini kendilerinden. Onlardan beklemeyin şöyle olsun, böyle olsun diye, siz yapışın yakalarına ne yapacağız deyin. Dinleyin meralardaki hayvan güdenleri, onlar bizim bilmediğimizi hayvan gütmesini bilirler. Dinleyin esnafı biz onlar kadar tüccar olamayız ki. Dinleyin gençleri; mümkün değil artık onlar kadar genç olmak, onlar kadar heyecanlı olmak. Sahip çıkalım Çilimli’mize, Çilimliliğimize. Ben vazgeçmeyeceğim Çilimli’mden. Her platforma, her sohbete, her söze taşıyacağım onu, bana Kilimli’ mi, Düziçi’ mi diye soru tekrarı yapsalar da. Aslında Çilimli büyüyor, her canlı gibi. Fakat biz gözümüzde her gün biraz daha küçültüp daraltıyoruz kendimize. Ne gözmüş be?


Bu söz buluşmamızın vesilesi ile mübarek Kurban Bayramımızın hayırlara vesile olmasını, Çilimlimiz için bir dönüm noktası, bir milat olmasını temenni ediyor, sizleri sevgi, saygı ve muhabbetlerimle selamlıyorum. Kabul buyurunuz.


SÖZ ŞİMDİ BANA DÜŞTÜ


Bil ben sana müptelayım göremesem de seni,

İkimizin arasına o ayrılık bölüştü,

İçimde bir vaiz gizliden gizli vazgeç der ki,

Derdin bana dertten dahi evvel gayrılık düştü.


Bu âşık vurgun yemiş sedalarının derdinden,

Neden ayrılsın şol bu âşık derdü gamdan senden,

Sadık dostundur fakir fukaradır garip benden,

Derdin bana derdimden gayrılıktan yakın düştü.


Davet etmişsin beni ev sahibim sensin benim,

Umduğumda önümde bulduğumda verir yerim,

Endişeden sıkıntıdandır kâbustandır terim,

Derdin bana derdimden ayrılıktan ağır düştü.


Sabrım niyaz eder sabrı aşkı dönsün devran,

Atlansa aşılmaz dağlardan açılsaydı mekân,

Bu Abdülkâdir dağılsaydı aşılsaydı zaman,

Söz şimdi gözsüz kulaksız uşağın bana düştü.


Abdülkâdir KALAY

25.KASIM.2009 / İSTANBUL www.cilimlininsesi.com