Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Güya ki ruhlar vücut elbisesi giymeden evvel,
her birinin eline cilalı, gönül alıcı birer top verilmiş.
Sonra bu topları veren, onları birdenbire ellerinden
kaparak fırlatıp atmış ve:
‘’Haydi arayın bulun!
demiş.
Her ruh, bir görüp bir kaybettiği o güzel şeyin
telaşıyla yola düşünce, kendini dünyada bulmuş.
Fakat dünyada topu unutturacak neler var neler.
İnsandan beklenen, dünyaya kaybettiği topunu
aramaya gelmiş olmasını unutmamaktır.
Fakat topu fırlatan, oyunu o kadar sanatkârâne
tertip etmiş ve araya o kadar muhtelif gözbağları
koymuş ki, birine olmasa bile bir başkasına yakalanmamak
pek müşkül!
Günün yarısı aydınlık, yarısı karanlık olan bu dünyada
o topu bulmak kolay mı sanki?
Dünya, gah gece ile karanlık, gah gündüz ile aydınlık
olduğu gibi, kalp de gece ile gün gibi iki arada gidip gelmede...
Ancak elinde feneri olan kimse için gece karanlığı, yolunu
görmesine mâni olmadığı gibi kendini aydınlatanlar için de
zulmet yok.
Kaybettiği topunun arayıcısı olanlar da zaten güneşini
kendinde taşıyanlar, güneş olanlar, işte onlar unutmuyorlar;
arıyor ve nihayet buluyorlar...
S â m i h a A y v e r d i