İstanbul ve Tokat Şa ... Mesaj Detayi Antoloj ...

Tarih: 29.12.2008 12:24
Konu: ANEKDOT - 2 - (BESMELE)

ANEKDOT -2- BESMELE

Aradan bir yıl geçti ağabeyimle olan ortaklığımız bozulma noktasına geldi ve ikimizde kararlı olarak adilane şekilde ortaklığı ayırdık, artık kısıtlı sermaye ile tek başıma dönmek zorundaydım gerçek hayat yükünün ne demek olduğunu anlamaya başlamış uçuk gençlik hayallerim de yavaş, yavaş sönmeye yüz tutmuştu, her zaman tutunacak güçlü bir dala ihtiyaç duyuyor başkaları nasıl yapmış diye akıl soruyordum.
Her şeye rağmen gücümü yitirmemeliyim en azından kırk yaşına kadar çok iyi hesaplar yapmam gerektiğini biliyor bu fırsatı kaçırırsam sanki bir daha ele geçiremeyeceğim korkusunu yaşıyordum, çok tahsilim yoktu kariyer sahibi bir işimde olmayabilir, düzenli bir hayata geçebilmem için bir iki yıl içerisinde evlenip yuva kurmam gerekirdi.
Aileden gelen bir bağlılık olmadığı için Namaz, Abdest ve Oruçla hiç alakamız yoktu utancımızdan Cuma günleri ticaret maksadıyla çıktığım Anadolu’da saklanacak yer arar gözden ırak bir kahvede tıkılıp otururdum, Ramazan ayında gizli yemek yenilen açık lokantaların hepsinin yerini bilirdim, hiç açık lokanta olmayan yerlerde ise karayolları üzerindeki otobüs konaklarını tercih ederdim.
Bir seferinde Ramazan ayının dışında bir gün Kastamonu’da aynı zamanda mağazaları da olan akşamları kendilerine ait kaloriferli otel işleten bir müşterim vardı, o tarihlerde kaloriferli otel sayısı az olduğundan otelin isminin yanında kocaman harflerle kaloriferli otel diye belirtilirdi, otel sahibi müşterimin benden bir iki yaş büyük olan oğlu, ona şimdi çok, çok dua ediyorum İsmail sağolsun akşam yemeğe davet etti gittik içkili yemek sofrasında söz döndü dolaştı BESMELE ye geldi İsmail bana Besmeleyi öyle anlattı ki cami vaizleri bunu bu kadar tesir ettiremezdi.
Ben ikna olmuş her işimin düzgün gideceğine inanarak artık her işime başlarken besmeleyi unutmamaya karar almıştım.
Ertesi gün Besmele çekerek yataktan kalktım İsmail de otelde idi beraber kahvaltı ettik söylediklerimi unutma diye beni devamlı uyarıyordu, gittiğim yerlerde genelde bir gün kalır çabucak işlerimi bitirip hafta sonu İstanbul’a dönerdim.
Besmele ile arabama binip ilk müşterime gittim kapıdan besmele ile girdim bir iki hoşbeşten sonra iyi bir sipariş, oh, oh iyi gidiyor dedim, ikinci müşteri hoş beş ve sipariş, üçüncü müşteri yine aynı, ve peşinden diğerleri, şaşırmıştım oradan Taşköprü’ye gittim iki müşterim vardı ikisi de mal aldı, dönüşte Daday diye o zamanlar nahiye olan küçük bir belde vardı iki müşterimin ikisi de mal almıştı, işlerimi bitirip dönüş yolunda Araç isimli kazada yine hayretler içinde iki müşterimin ikisine de mal satmıştım, akşam olmak üzereydi artık ben şaşırma boyutunda neler olduğunu anlamaya çalışıyor bir yandan seviniyor bir yandan da bu zamana kadar ne aptallık etmişim bu nimetten faydalanmayı niye daha önce bize güzelce anlatan olmadı şimdiye kadar kim bilir neler kaçırdık diyordum, ama neyse ki artık öğrenmiş ve vazgeçilmez bir şey olduğunu anlayıp kendimi güçlü bir iradenin elinde güvende hissediyordum.
Geri dönme adetim pek olmadığı halde tekrar Kastamonu’ya dönüp İsmail’e olanları anlatıp sevinç ve şaşkınlık içinde olduğumu bu akşam yemekleri ben ısmarlayacağımı söyledim, İsmail;
-Bu akşam Perşembe buna Cuma gecesi derler yarın sabah gusül edip Cuma namazına gideceğiz ben bu gece içmem, dedi
hoppala bu nereden çıktı diye düşündüm, devamında da İsmail sende içme dedi, öyle diyorsa öyledir deyip uzun süredir terk etmediğim akşamcılığımı o akşam normal bir yemekten sonra İsmail’in demlediği çaylarımızı içerek odama çekilip hesaplarımı yapmakla geçirdim.
Ertesi gün yol programım zaten bozulmuş olduğundan yolları çok bozuk diye bir iki aydır gitmediğim İnebolu’ya gitmeye karar verdim, İnebolu’da dört müşterim vardı, Besmele ile hepsine mal satıp dönüş yoluna geçtim, öğleden sonra Araç ile Safranbulu arasında dağlık bölgede hava soğuk olmasına rağmen kar buz olmayan bir havada neşe içinde olanları düşünerek ilerliyordum Safranbolu’ya otuz kilometre kadar yolum kalmıştı ki arabanın motor kısmından trak! diye güçlü bir ses geldi bir şey kırılmış yada kopmuştu fakat motor çalışıyor sadece çok ses çıkarıyordu ne olduğunu anlamak için durdum kaputu açıp motoru kontrol ettim araba benzinli olmasına rağmen dizel gibi çalışıyor görünürde bir şey yoktu hiç mana veremiyordum Besmele çekerek bindim yürümeye devam ettim fazla sürat yapmadan korkarak ikinci vitesle bir müddet gittim karşıma birkaç kamyon gördüğüm benzin istasyonuna girerek kamyonculara durumu anlattım gelip baktılar onlar da bir şey anlayamadılar ve
-kardeş araban çalışıyor yavaş, yavaş Safranbolu’ya gitmeye çalış buralarda bunu yaptıramazsın, dediler
Silahım hazırdı hemen Besmele çekip yola çıktım takır tukur seslerle ikinci vites derken yavaşça üçleyeyim dedim ve yine bir şey yoktu gayet iyi gidiyordu akşam çok yakındı tamirciler kapatmadan yetişeyim diye heyecan yaşarken sakince arabayı dörde takıp yetmiş kilometre civarında fazla devir yapmadan bir yandan da,
-Ya Rabbi beni bu dağ başında bırakma ne olur beni Safranbolu’ya ulaştır
diye dua ederek devamlı da Besmele çekiyordum, ses gittikçe artmaya başladı ve yavaşlayıp vitesi ikiye aldım neyse ki on kilometre civarında yolum kalmıştı Besmele dua, Besmele dua nihayet Safranbolu göründü o zamanlar yol eski Safranbolu’nun içinden geçip yeni yerleşim merkezi olan Kıranköy’e bayır bir yoldan çıkılıyordu sanayi sitesi de Kıranköy’de idi duam kabul olmuş eski Safranbolu’nun tam ortasına gelince araba stop etti, Safranbolu dedim araba oraya kadar geldi sanayi sitesi deseydim oraya varacaktı diye düşündüm, şimdi artık marş basmıyor ve motor dönmüyordu sadece marşa basınca tık, tık diye bir ses geliyordu motor kilitlenmişti, çok şükür buraya geldim diyerek hemen bir traktör bulup küçük bir ücretle köylü amca beni sanayiinin en iyi motorcusuna kadar çekerek getirdi, adını hatırlayamadığım elli yaşlarındaki usta bir iki arkadaşı ile tamirhanenin yağ sobası yanında hem ısınıyor hem de çilingir sofrasını kurmuş demleniyorlardı durumu söyledim şimdi bakamam dedi, ne olur ustacım belki basit bir şeydir bir kontrol et benim yarın dönmem lazım diye yalvardım öteki arkadaşlarının ricaları da benden yana olunca önce motor üst kapağını söktü bir şey yok, benim anlatmamdan yola çıkarak tahminlerine göre motor da kilitlendiği için krank mili kesmiştir düşüncesiyle alt karteri söktü yine bir şey yok epey geç olmuştu artık bir şey yapamayız yarın bakalım dedi, arabayı içeri alıp dükkanı kilitledi, o gün canım içmek istemedi normal bir akşam yemeği yedikten sonra otele gidip yattım.
Ertesi gün sabah dokuz civarı arabanın yanına gittim, usta benden önce gelmiş ön panjuru çıkarıp radyatörü sökmekle meşgul iken yanına gelip selam verdim nasıl bir şey bulabildin mi ustacım diye sordum,
-Eğer tahmin ettiğim gibiyse işin çok zor bu gün bitmez,dedi
merakla ne çıkacak diye beklerken bir yandan da çaylarımızı içiyorduk, yaklaşık yarım saat kadar sonra motorun ön kısmındaki kapağı sökerek yüksek sesle ve irkilerek
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM dedi, ustacım ne oldu diyecek gibi ona bakarken
-yav! Kardeş Allah aşkına sen nasıl geldin otuz senelik ustayım böyle bir şey mümkün değil bu araba yürümez, dedi
merakla yanaşıp baktım, orta boy bir tencere kapağı büyüklüğünde fiber bir eksantrik dişlisi yaklaşık altı santim kadarı yoktu ve adeta bir değirmen gibi öğütüp alt kısımda toz halinde duruyordu, ne manaya geldiğini sordum
-bırak bu kadar büyük bir kırığı, bir diş kırılsa bile arabanın sentesi kaçar ve ateşleme yapmaz, sen otuz kilometreyi nasıl geldin, diye merakla sordu
ben dedim Besmele çekme alışkanlığı olmayan bir adamdım bir arkadaşım bana Besmeleyi anlattı iki gündür samimi olarak her işime Besmele ile başladım yolda bu kırılma sesi geldiğinde inip baktıktan sonra yine devamlı Besmele çekerek buraya kadar geldim dedim, usta koşar adım dışarı çıktı ve diğer tamirci arkadaşlarını çağırarak bu mucizevi olayı anlatıyor ve koca bir parçası un olmuş dişliyi gösterip bir yandan da o tarafların şivesi ile
-Bu araba buraya iman gucuynen gelmiş, iman gucuynen, diyordu