ISPARTALI şair ve ya ... Mesaj Detayi Antoloj ...

Gönderen: Zeki Çelik
Tarih: 12.12.2018 19:51
Konu: İÇİMDEKİ YENGEÇ

İÇİMDEKİ YENGEÇ

Berna K.DOĞAN

7 Haziran 2017. Ramazan Bayramı tatiline Çanakkale’ye gideceğiz. Öyle umutlarımız, planlarımız var ki….. Bakıyorum İnternet'te Çanakkale'nin neresi gezilir, nasıldır, ne yenir….. Sağ kolumun altı kaşınıyor. Birden elime, göğsümde şimdiye dek hissetmediğim bir yuvarlak sertlik. Bastırıyorum, yokluyorum, süt bezesi mi acaba diye düşünüyorum, tekrar bakıyorum, aklıma kötü şeyler gelir gibi oluyor ama kovalıyorum. Ter basıyor. “İyi düşün iyi olsun” diyorum. Eşime söylüyorum. Hekim olduğu için o da muayene ediyor, “evet” diyor, “orada bir şey var”. Ertesi gün hemen doktordan randevu alıyorum. Dr. Ercan Kesici. Aynı liseden mezunuz. Yıllar sonra yolumuz Isparta’da kesişiyor. Hasta olarak karşısındayım. Yanımda eşim ve dostum Zeliha Alav. Muayene ediyor doktor bey. Şüpheleniyor. “Bir ultrason ve mamografi çektirelim” diyor. Ultrason da şüpheli çıkıyor. Bir gün sonrasına biyopsi randevusu veriliyor. Çocuklarımın karne günü. Oğlum 3. sınıfa, kızım 8.sınıfa geçiyor. Bir anne için en güzel günlerden birisi ama ben biyopsiye gideceğim. Sonuçtan korkuyorum.

Veeeeee… Korktuğumla karşılaşıyorum. 10 gün sonra sonuç geliyor. Dr. Ercan Bey’in karşısındayım. Yine sevgili eşim ve dostum var yanımda. Ercan Bey sevecen ama ciddi bir ses tonuyla “NE YAZIK Kİ…. Sonuç KANSER…” “Evre 2.” “Süreç………” Ben duymuyorum ki bir şey. Bana kamyon çarptı. Hayatımda korktuğum kelime: KANSER. İçimde…. Bunu anneme nasıl söylerim diye düşünüyorum önce? 21 yaşında bir evladını toprağa vermiş bir anneye hayatta kalmış tek varlığının da kanser olduğu nasıl söylenir? Ya çocuklarım? Onlar ne olacak? Kim bakacak onlara? Daha çok küçükler…. Dede, babaanne yok. Dayı, amca, teyze yok. Kuzen yok. Hala bekar. Büyük baba ile anneanne yaşlı…… nasıl, kime emanet edeceğim yavrularımı?

İsyanlardayım. Çok ağır geldi bu diyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Zaman geçmeden ameliyat olmalıyım. Ramazan Bayramını geçirdikten, ve her şeye rağmen Çanakkale’ye gittikten sonra, o kızıl gün batımları içime kan olup batarken ben içimdeki yengeçte (Cancer: Türkçede yengeç demektir) alışmaya çalışıyorum. Onu içimden söküp atmalıyım.

30 Haziran 2017. Prof.Dr. Mahmut Bülbül yapıyor ameliyatımı. Üniversitede sürecek çünkü tedavim. Cerrahinin de orada olmasını doğru buluyorum. Yıllar önce kardeşimi ameliyat eden Prof.Dr. Hamit Ziya Gökalp gibi Mahmut Hoca’da. Sevecen, anlayışlı ve güvenilir. “lenflerini temizleyeceğim ona göre” diyor. “Göğsünü de gerekirse alırım” “Ama hocam….” Diyorum. “Kızım iki çocuğunu da emzirdim, görevleri bitti onların. Hayatından daha mı önemli?” Yaşamla ölüm arasında bir tercih konuyor önüme. Kim ölümü seçer ki?
Ameliyatım başarılı geçti. 21 adet lenf nodülüm temizlendi. Uyanma odasında bir ağrıyla kendime geliyorum. Erol Evgin-Sıla düeti Ateşle Oynama çalıyor. Son zamanlara damgasını vuran, çocukluğumdan kalan bir şarkının yeni yorumu…. Ateşle oynadım. Bundan sonraki hayatım hep ateşle oynayarak geçecek üstelik… bunları düşünürken göğsüme bakıyorum. Sarılı. Galiba yerinde ama emin değilim yine de. 4 gün hastane. Sonra ev. Dinlenme safhası. Çocuklarımın beni evde yatağımın üstünde çiçeklerle karşılaması… Sokak kapılarına kadar süslemeleri… Direnlerin… Direnler imle danslarım…. Alıştım kanser olma fikrine. İçimden attım o pis yengeci. Şimdi sıra onun varsa kalıntılarını temizlemek.

Kemoterapi…. Doç.Dr.Murat Koçer. “Tedaviyi kabul edip etmemekte serbestsiniz. Ama bilin ki bu bir bıçak sırtı. Ama şanslısınız çünkü sizin ki bir koruyucu tedavi. Dünyanın her yerinde aynı tedavi süreci uygulanıyor.” “Saçlarım ne zaman dökülecek?” Gülüyor. “saç dökülmesi işin en kolay yanı. Önemli olan diğer yan etkileri atlatmanız. Moralinizi düzgün tutacaksınız”

Planlar…. Hayaller…istekler… hırslarımız…. Özlemlerimiz…. Hep bir şeyleri arzularız…. Hepsi boş! 28 Temmuz ilk kemoterapimi aldığım gün yıllardan beri birçok kereler son anda kaçan yurt dışı fırsatım yine elimden kuş gibi uçtu. Nisan ayında planlanan Gürcistan gezisinin ilk günü ben onkoloji servisinde elimde serum iğnesi ile ilk kemoterapimi alıyordum. Kan kırmızısı bir ilaç. Gönlüm gibi.

10 gün sonra banyoya girdiğimde saçlarım, saçlarım yumak yumak elime geliyordu. Yıkayamadım saçlarımı. Düğüm düğüm oldu. Daha dökülmez diyordum ama bütün saçlarım kaçıyordu sanki kafamdan. Ertesi günü dostum Zeliha, peruk aldı bana. Ban danamı çıkarıp peruğu taktığımda utandım. Ağladım. Ama ağlamak yasaktı artık bana. Eve gittim. Eşimle tıraş ettik saçlarımı. Sonra dazlak kafamla komik fotoğraflar çektirdim. Kendimi hafiflemiş hissediyordum.

4 kez 21 günde bir uygulanan, 12 kez de haftalık uygulanan kemoterapiden sonra 2 Ocak’ta bu süreç bitti. Sonrasında da 30 seans radyoterapi…. Kendimi iyi hissetmem için deneysel bir çalışma olan “meme kanserli hastalarda sporun önemi” çalışmasında deneklik.

Bir deneyim, bir hikaye, bir hayat….. ölümle yaşam arasında sınırda yaşamak. Hayatın tekrarının olmadığını anlamak, her günün, saatin, saniyenin tadını çıkarmak, herkesi affetmek, gülmek, sevmek, inanmak, dostlarını öğrenmek, sevildiğini hissetmek, yıllardır görmediğim insanları görmek, onlarla görüşmek, esas olanın insan biriktirmek olduğunun farkına varmak…. Kanser, içimizdeki çarpık suret… Bize neler öğrettin?