' GENÇ OSMANLI ' Kar ... Mesaj Detayi Antoloj ...

Gönderen: Şengül Erdoğan
Tarih: 03.11.2008 15:24
Konu: Ama 'o' Da Bir Eksiklikti

Kısa bir geziydi bu. Bir şehir, günü nasıl içinden çıkılmaz hale getirir ve güzelim bir dost meclisini, eksikleriyle nasıl ziyana uğratır sorusuna cevap gibiydi bu gezi. Hayatı berbat etme çokluğunun yanında, eksikti, berbat olma yolunu tıkayabilecek bir şeyler.

Haya ve edep eksikti mesela. Haramken bellerde olan eller, dillerde sürüklenen edep dışı sözler, harama bakan gözler, dudaklarda biten hayasızlıklar utandırmıştı beni arkadaşıma karşı. Başım yere eğikti ve gözlerim de kepenkli.

Zaman eksikti. Koşturmaca okadar fazlaydı ki, dillendirebileceğin kelam sayısı, koşturmacanın izin verdiği kadardı. İki ezan arasında sadece yol kat etmek nedir burada yaşadım, araçtan araca… ezanlar şahitti zamansızlığa, eda edilemeyen namazlar, söylenmeye yetmeyen kelimeler şahitti.

Araçlar eksikti İstanbul da. İnsanları öfkeden şiddete, zamansızlıktan mekansızlığa, zordan zarara, sevgisizlikten samimiyetsizliğe taşıyan araçlar eksikti. Bir adamın araçtaki sıkışıklığa ithafen “kaptan konserve doldu gidebiliriz” hikayesini anlattı arkadaşım. İşte tamda böyleydi…

Yollar eksikti. Eksik olan araçların çoğalması gerektiğini de düşünülürse, hiç yürünemeyecekti eksikliklerle dolu bu şehirde. Yürünebilecek yer, araçların şehir içlerinde bıraktıkları artıklardan ibaret. Sadece biraz artık… Bu “zor”a dayandırıyor kapılarını tabi. Yürümek zorlaşıyor, “afedersiniz”ler, konuşulan konudaki sözcükleden fazlalaşmaya başlıyor. “rahatsızlık vermek insanlara” adlı bir film çekiliyor sanki. Huzurda eksik bu şehir de yani. Ne günah var akıllarda ne selam var dillerde. Haksızlık etmemek lazım. Günahını düşünenler de var tabi. Onlarda mum yakıyorlar papazdan satın alıp, günah yakma köşelerine. Samimiyetsizlik gökyüzüne doğru yol almış bile… şımarıklığa ilk sırada aday genç kızlar… huzursuz baktırdı bana etrafıma bu olan, biten, giden, geri gelmemesine “amin” dedirtenler. Aradığımızsa bizim dost meclisinde edilen sohpet ve bir avuç huzurdu. Zamandan ve mekandan çok uzaklardaydı tabi aranıpta, insanlarca kamufle edilmişlikler.

Eksiklikler biter mi şehr-i İstanbul da… “benden eksilttiklerinizle, eksiltiyorum mekana dair güzelliklerinizi” diyen bir şehrin diliydi bu görüntüsüzlük. Göze hitab eden, eski bir ruhun arandığı mekanlar yoktu. Ruh yoktu “abide bir kültür yaşatıyorum içimde” diye çeng çalan bu şehirde. “Hadi oradan, kültürün lafı geçmez isminle birlikte” diye, çekişti içim İstanbulla. İstanbul benden büyük onla başa çıkamam adında şiirlerde yazılmış olsa, bu şehir büyüklüğünü ampulü ve elektiriği bulana borçlu bence. Arkadaşımın “galata kulesinde manzarayı seyretmek ister misin? ” teklifine, oturup konuşalım biryerde düşüncesi tercihti yaptığım. “Işıklar, bayağı, birsürü biçimsiz ev, ruhsuz saraylar, ortada bir deniz” adlı İstanbulluların elinden çıkmış bir kara kalem tablosuna ikameydi sözler.

Alışveriş merkezleri eksikti. Daha çok giysi, daha çok eşya, daha çok kalabalık doldurmalıydı, tek düze evleri. Karınlar daha çok dolmalıydı tıklım tıklım burger king salonlarında. Aç gözlülük ve israf daha çok göstermeliydi kendini. Daha çok kara-ak merkezler kurulmalıydı ki, nefis doyumsuzluğunu hissettirsin kendine, beklide solda bir meleğe… asansörler de yürüyen merdivenler de; tembelliğe ve sağlıksızlığa yönelen birer eksikti.

Birçok şey eksikti işte. Dost meclisinde geçen kelamlardan başka, neredeyse yoktu huzur ve ferahlık. Kendi içinde bile kalabalıkta yapayalnız bırakılmıştı, fetihle gelen İstanbul. Tekbirşeydi istanbula fazla gelen. İstanbullulara fazlaydı ve mahsundu. Kıymet, bilmeyenlerin elindeydi. Fazla olan tek mekanlar camilerdi. Kimsesizlerdi. Samimi dostlar çok azdı, beklide hiç yoktu. Fazla sessizdi bu yerler koskoca İstanbul da. Bana “keşke burada oturup konuşsaydık, hem daha az yorlurduk hem de huzur bulurduk” dedirten bir yerdi. Allah’ın evleri yalnızdı. Kimse ayırmıyordu bir gıdım zamanını felaha… “felahı aramayanlarda bulur ferahı” adında bir devran dönmüyor ya İslam da, belki bu yüzden huzur ve ferahlık yoktur İslambol da…

ey İstanbul, ey Fatih Sultan Mehmet’in “islambol” olsun diye, “İslambul”unsun diye fethettiği şehir. Seni böyle görmek çok üzdü beni. Sen üzdün, çünkü çok üzmüşler seni…
Şengül ERDOĞAN

RESİM SEÇ