' GENÇ OSMANLI ' Kar ... Mesaj Detayi Antoloj ...

Gönderen: Şengül Erdoğan
Tarih: 04.10.2008 13:30
Konu: hayat, rahmet aramaktır ateşin içinde

Sönmek yangının umudu değildir. Ateş hep yanmak kavrulmak ister. Küllerden, küllerinden utanır yangın. Bitmek, tükenmek, yakamamak, değildir duası… kavurmak bitmemek, tükenmeyen tükenişe sürüklemektir hayası. Halil İbrahimdedir bahsettiğim, ya da ateşe tutulmuş, ateşte hayat bulmuş bir Halil İbrahim… Elimi ateşe tuttuğumda beni de yakmamalıydı ateş. Bana da nefes olmalıydı. Ne var ki bir Halil İbrahim ciğerine sahip olmak gerek ateşi nefesleyebilmek için o zaman… Elimi uzattığımda bana ab-ı hayat olmayan bir Ateş. Bu bana dinimle aramdaki bağı gösteriyor olsa gerek. İmanım ve ateş… ateşte yanan imanım… Ateşi anlayamayan bir ben… Ah bir olsaydı. Uzattığımda ateşe elimi, yağmurlar yağsaydı avuçlarıma. Ellerim temizlenseydi. Allaha yakarışımda bir ben olan, benim tamamım olan ellerimi, avuç içlerimi temizleyebilseydi. Daha rahat çıkabilir miydim acaba Mevla karşısına? Ama şimdi ne bir Halil İbrahim huyundanım nede ellerim temiz… Mesela hiç fark edemedim ateşin içinde bir gülü, yemyeşil bir cennet bahçesini… güller bana kızıl bir diken ordusu gibi göründü hep ateşe baktığımda, hele hele içinde akan ırmakların namelerini ben hep çıtırtı olarak işitebildim ateşin. Ben göremedim. Ben duyamadım. Ben hissedemedim. İmanım yetmedi. Gülistandan, ab-ı hayattan oluşan bir ateşten uzaklığıma mı yansam, yoksa sonu tükenmek olan, saman alevi gibi gelip geçici dünya ateşine yakınlığıma mı? Küllerimi görür gibiyim. Ve galiba tükenmesi kati olan biriyim… Allah bize rahmet etsin. Rahmetinin, ateşi su eylediği umanında gezdirsin. Allahın, rahmetinin deydiği her zerrenin hayatını cennet yaşantısına dönüştürdüğünü seyretti İbrahim (a.s) . Kızıl diken ordusundan gülistana dönüşen, sızım sızım sızlayan çıtırtılardan kevsere dönüşen, sudan bir ateşi seyretti...

Sonbahara girdik. Ve gökyüzünden boşalan rahmet, kavurucu bir yazdan dimağı kurumuş toprak için, acıdan, kavrulmaktan boynu bükülmüş ağaç için, kirlenmeyi görev edinmiş su için sevinç oldu. Bir haşr daha gerçekleşti ve boynu bükük ağaç, şükür edasıyla yalvarırcasına, kaldırdı avuçlarını yine rahmetin geliş yoluna. Kuraklıktan çatlamış bir toprak, toprağın rahmetten uzak olduğu her günde, rahmetin yoksunluğunda; başında sultanı olmayan, başsız bir ülkenin, şehir şehir ayrılışının resmi gibi ayrılışının pişmanlığını yaşıyordu, sultanın, Allahın rahmeti tekrar ülkenin başına gelişinde. Ve tekrar kaynaşıyordu ülke ve ülkenin içinde bulunan insanlık birbirleriyle. Yağmurun nasıl yağdığını seyrettim dün gece ve ağaçların, toprağın, sevinç çığlıklarını duyuyordu kulaklarım. İçim de benden izinsiz hareket eden kalbim, yağmak için sabırsızlanan bulut gibiydi. Ya da üzerime rahmet olarak yağacak yağmuru bekliyordu kalbim. Çünkü kurak bir yazdan çıkmayı bekleyen yeryüzü gibiydim. Anladım ki dünya gerçekten yalan ve imanı zayıf. Çünkü o da, bende, ateşi kavurucu, tüketici yok edici, olarak görüyorduk. Kuraklık yeryüzüne işkence oluyordu, ateş gibi bir sıkıntıda bana… o da bihaberdi ateşin içindeki gülistandan, bende. Ki öyle olmasaydı ne ağacın boynu bükülürdü, ne toprak dostluğunu bozardı kardeşiyle, ayrılırdı birbirlerinden. Ha yalancı, imanı olmayan bir dünya, ya da Halil İbrahim kulluğunu beceremeyen bir ben…

İnsan aslına nasılda dönük. Topraktan yaratılan insan, topraktan anlını seyretmek ister gibi sadece, yeşilliğe dönük sırtı. Su gibi bir ruhtan uzak ve yeşillikten nasip bulamamak... İnsanın tasfiri için bu yetermi bilmem ama beni anlatır bu örnek. Yeşillenebilseydi anlım bütün felaketlere katlanırdım. Erezyon gibi sıkıntılara, sel gibi; boğulası dertlere, işte hepsine katlanabilirdim. Toprağımdan gül fıdanları yeşertiğimde, ateş içindeki gülistanı seyretmeme vesile bulurdum. Toprak kalmamalıydım. Yeşertmeliydim, rahmet arayarak ruhumu. Ve mutlaka bütün uzuvlarım Allahın rızası diye çığlık çığlığa bağırıp, alıp götürmeliydi bu sesle beni Aşk-ı Beka’ya.

Ne yapsam da görebilsem şu gülistanı? Hz. İbrahim gibi bir gözüm olmalı. Nura akan bir çift gözle bakmalı… nasıl içsem şu ab-ı hayat ırmağından bir yudum, ateş sandığım kevserden? Rahmet duası dökülür kalbimden. Belki yağmuru bekleyen yaz gibi olan kalbime, rahmet yağmurları değdiğindedir muradımın vuku… O gülistana girip, o ateşte yanıp, bir yangında ben çıkarsam. Bende ateş gibi bir suda yakabilsem insanlığı… Halil İbrahimi bir hizmet. Halil ibrahimce yanmaya ve yakmaya sebep… gel kalbime ey insanlığa hizmet…

Şengül ERDOĞAN

RESİM SEÇ