_Enbiyalar Serveri_ Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Müdahher
Alan:   Grup:_Enbiyalar Serveri_
Tarih: 15.08.2009 16:33
Konu: Risale-i Nur ve ışık süvarileri...

Risale-i Nur ve ışık süvarileri...

Ruhlarımızın inkişafı için iman ve ibadet gerekiyor. Tahkiki imanı elde etmek ancak takva buutlu bir kulluğun, ihsan şuuruyla perçinleştirilmesi ile mümkündür. Bu ise kâmil manada en güzel şekilde Risale-i Nur iklimiyle mümkündür.

Risale-i Nurla beslenen nesillerin ruhları:
İbrahimi bir imanla ateşte yanmaz
İsmaili tevekkül ile bıçak altında ruhları doğranmaz.

Yusufi bir ihlâsla kuyulardan da Züleyhalar’dan da kurtulmasını bilirler.

Onların bedenleri faraza çarmıha gerilse de İsa gibi göklerde pervaz eder, cismiyle ya da ruhuyla dünyaya inmek için Muhammedi zemini beklerler. Muhammedi zemini hazırlamak da onların boynunun borcudur. Kendi toprağının insanını ihmal etmedikleri gibi iklim nedir bilmezler.

Enlem boylam farkı gözetmeksizin, tüm ölmüş ruhlara mesihi solukları ulaştırmak için dünlerde at sırtında aldıkları mesafeleri şimdilerde uçaklarla, transatlantiklerle almanın heyecanını yaşarlar. Yaşadıkları o farklı iklimlerde Hızır çeşmesi olurlar. İnsanları iman ve ihsan şuuruyla dopdolu olan kalblerinin zümrüt tepelerinde gezdirirler.

Onlar çok iyi bilirler ki Kur’anın iman hakikatlarıyla ilgili ayetlerinin hakiki tefsiri Risale-i Nur’dur. Yine çok iyi bilirler ki günümüzde Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) varisi olup, onun hayatını kendine rehber etmiş, aksiyoner bir ruh, manevi bir güneş olmalıdır.

O güneş misal peygamber aşığı insanın etrafında öbek - öbek hareket eden ve asrımızın maneviyat güneşinin çekimine girmekle bahtiyar olmuş dünya ve dünyevilikten geçmeye azmetmiş ruhlar bulunmaktadır.

Sahabe yıldızlarının izdüşümü halindeki altın nesil olma yoluna girmiş bu yüce ruhların vücutları, O zatın verdiği enerjinin ve Risale-i Nur’un kazandırdığı hızla artık bir ışık huzmesine dönüşmüştür.

İşte bu Işık Süvarileriyle insanlığın gönül burçlarına iman ve ihlâs şuaları ulaştırılacaktır.

Karanlıklar aydınlanacak ve insanlık yeni bir ba’su ba’del mevti yaşayacaktır. Bunu engellemeye de hiçbir insi ve cinni şeytanın gücü yetmeyecektir.

İnsanlar Muhammedi nefesle artık Kur’an-ı soluklayacak ve bir yedi beyza gibi Muhammedi nurlar etrafa bahar ikliminin varidatını sunacaklardır.

O paklardan pak olan ve levhi mahfuzla korunmuş olan Kur’an; iman, ihlâs ve ihsan şuuru mayalı hizmet ruhu asla siyaset çamuruna saplanmayacak, güneşin aydınlatıcı tayflarını ateş böceğinin yalancı ışığı ile değiştirmeyecek ve Rıza ve Rıdvan esintilerinin olduğu zirvelerden seyredilecek Cuma yamaçlarından Hakkı görererek aşağılara ve aşağıların aşağısına tenezzül edilmeyecektir.

Allah Rızasını kazanmalarına mani olanların da şeytandan başkasının olmaması için Rablerine gece ve gündüz dua-dua yalvarmaya devam edeceklerdir. Kur’ana ait nağmeleri yolların en renklisinde etraflarına aktarmaya devam edeceklerdir.

Gönül meşcereliğinde esen üfül - üfül huzur esintilerini çay ve tebessümle haftada birkaç akşam karıştırarak insanlara manevi bir ilaç gibi sunmaya devam edeceklerdir. Akşam çaylarıyla kurumamak ve çürümemek için manen ruhi rezervlerini doldurup onunla aksiyon kazanacaklardır. Böylece gündüzlerin altın dilimleriyle gecenin karanlık zülüflerini mezcedip kalbin ve ruhun derce-i hayatına yükselmeye çalışacaklardır.

Risalet görevi ve bu dava düşünceleri verasetle mukayyet olduğundandır ki ruhla aktarılan bu kulluk genlerini nesilleri boyu aktarmaya Risale-i Nur talebeleri azimli ve kararlıdırlar.

Şeytan menşeli ruhları öldüren küfrün mü, yoksa Rabbani olduğu için insanların manevi hastalıklarını iyileştiren Hakiki İmanın mı? Güçlü olduğu tüm peygamberlerin döneminde ilahi buyruklara karşı gelen Nemrutların, Firavunların ve Deccallar ile onların peşinden giden zavallıların başına gelenler tarihin sırlı geçmişinde yaşandığı aşikârdır. Onlar bunun bilinciyle sırtlarını iman ve onun sahibi olan Rablerine dayamanın huzurunu taşırlar.

“İnna nahnu nezzelna zikr ve inna lehu lehafizun” (Kur’anı Biz indirdik onu koruyacak olan da Biziz) ayetini hiç unutmazlar.

Rabbanileşmiş ve Rabbani olarak görevlendirilmiş bu yüce ruhlar, ne pahasına olursa olsun hizmetlerini yapmaya azimli ve kararlıdırlar. Zira onlar hizmet insanı tarifini öğrendikleri Zat’ın:

“Hizmet İnsanı gönül verdiği dava uğrunda kandan irinden deryaları aşmaya azimli ve kararlı.” olmaları gerektiğinin şuurunda ve heyecanındadır. Bu yüzden muhataplarına yumuşaklardan daha yumuşak, nefislerine sertlerden daha sert olurlar.

Yusuf’u aratmayan simalarından Davudi nağmeleriyle birlikte Mesih soluklarının Muhammedi ruhta birleştiğinin şuuruyla her geçtikleri yerde gönülleri fethederler. Onlar iyi bilir ki, onların fethedilecek İstanbulları inançsız insanların kalbleri, Fatihleri ise asrımızda yedi kıtaya hizmet alperenlerinin gitmesini ve tüm insanlığa sevgi ve iman mayasını çalmayı düşleyen ve Allahın (celle celaluhu) inayetiyle buna muvaffak edilen Ser Kutlu olan Hak Dostu Zattır.

O Alperenler ki gittikleri kuş uçmaz kervan geçmez diyarlarda, kovulma bir yana altın gönüllü sineler tarafından karşılanarak, bırakılmamak üzere muhacir-ensar kardeşliğini yaşamanın tarif edilmez hazzını yaşamaktadırlar. Bunun sırrının ise kendilerinden değil, yüreklerindeki iman ve sırtlarındaki Hak yüklü heybelerinden kaynaklandığının şuurundadırlar.

Bu onların sorumluluğunu artırmakta ve Muhammedi ahlakla yürekleri dolu haldeki “Yürüyen Kur’an” olmaları gerektiğini hatırlatmaktadır.

Muhammedi Ahlaktan kaynaklanmalı ki gıybet ve tenkite girmeyi kutsallara tecavüz gibi arsızlık ve hayâsızlık sayarlar.

Artık onlara ne Firavunlar ile Nemrutlar ne de Ebu Cehiller ilişemez. Fakat onlar Züleyhalardan her zaman çekinmişlerdir.

Bununla birlikte kulluktaki gevşeme neticesinde sorumluluk duygularını da kaybedeceklerinin korkusuyla gündüz geç kaldıkları Tebuk Kervanına geceleri de tevbe ve ibadetlerle ışık hızı mesafe alarak çok çabuk yetişirler.

Okçular tepesine denk bildikleri mevcut hizmet mekânlarının kendileri ve gelecek neslin imanlarının kurtuluşları için ne kadar önemli olduklarının şuurunu taşımaktadırlar.

Cehd ve zühd onları gece gündüz gibi kuşatmış Hakka bir nefes kadar uzakta olmanın hesabı ve kılı kırk yararak yaşamanın şuurundadırlar. Ölmezden önce ölüp Hak huzurunda kendisini hesaba çeken bu abid ve zahidler, ilmin de ne kadar irşad-tebliğ adına gerekli olduğunu hâlden önce ilmin geldiğinin şuurundadırlar.

Ne mutlu onlara ki bu şuur onları çepeçevre sarmış kendi aralarında da manevi füyuzat hislerinden fedakarlıkta bulunarak uhuvvet payandalı bir hayat sürdürerek ayetle mukayyet olan birbirlerine kurşun levhalar gibi kenetlenmişlerdir.