Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Ne kadar güzel bir mesaj... Allah razı olsun değerli kardeşim.. Umarım diğer kardeşlerimizde arasıra mesaj yollarlar. Dua ile kalınız
========================================
** YANITLANAN MESAJ ********************
========================================
Gönderen: H A N
Alan: Grup: _Enbiyalar Serveri_
Tarih: 30.06.2009 17:18:00
Konu: Eyvahlar Olmasın...
----------
İnsanlar birbirine benzerse de hepsinin dünyaları farklı. Ağaçlar da birbirine benzer ama meyveleri hatta yaprakları bile ayrı ayrıdır. Sular da birbirine benzer ama her birinin içimi farklı; kimi acı, kimi tuzlu, kimi tatlıdır...
Yumurtalar da öyle değil mi? Yılanın yumurtası, serçenin yumurtasına benzerse de aralarında dağlar kadar fark vardır. Kaldı ki dağlar bile birbirine benzemezler…
İnsanlar; çarşıya pazara hep aynı gibi gider. Oysa bu dıştan görünendir. Kiminin derdi kiminin neşesi vardır. Her şeyin iç yüzünü ancak Allah bilir. Sinelerde ne gizli ancak O (cc) bilir. Her şey O’na ayan beyan, bize pinhan.
“O günde ki (bütün) sırlar yoklanıp meydana çıkacaktır.” (Tarık Sûresi: 9)
Ne büyük bir gerçeğin ifadesidir. Kimin ne kazandığı, kimin ne götürdüğü o gün bilinecek.
***
Ölüme de böyle gideriz; çarşı pazara gidişteki benzerlik gibi. Ama ölenin hâlini ve amelini kim bilebilir Allah’tan başka. Bir kısmımız belki hüsran ve zarar içinde, bir kısmımız da belki ebedî saadeti kazanmış olarak göçer gideriz. Her şeyin iç yüzünü ancak Rabbimiz bilir. Yunus Emre; “Kabre vardığım gece hâlim nice olur” diye ölmeden önce bir ince muhasebeye dâvet eder gibi.
Hz. Mevlânâ, Mesnevî’de çok güzel kıssalar anlatır. Onlardan birini, dünyada son demlerini yaşayan seçkin bir sahabenin hanımı ile olan konuşmalarını dinleyelim. Gün gelir lâzım olur. Bilelim, bekleyelim, hem Hz. Peygamberin okulundan bu yüce insanlar nasıl bir eğitim almışlar, yakından görüp öğrenelim:
Hz. Bilâlî Habeşi’nin yüzüne ölümün rengi aksedince; Hz. Bilâl, hilâl gibi olunca onu bu halde gören hanımı; “Eyvahlar olsun! ” dedi.
Hz. Bilâl ise;
“Hayır… Hayır… Ne hoş, ne güzel” cevabını verdi.
Ve dedi ki:
“Ben esas şimdiye kadar yaşamaktan esef ve keder içindeydim. Sen ölümün nasıl bir yaşayış ve ne olduğunu ne bilirsin? ”
Hz. Bilâl böyle söylüyor ve yüzünün rengi gül gibi açılıyordu. Çehresini saran nur, güneş gibi parlıyordu.
O Bilâl ki, Hz. Ömer onun makamını ve yüceliğini ifade için, “efendimiz” tabirini kullanmıştır. “Ebubekir Efendimiz, Bilâl Efendimizi azad eylemiştir” demiştir. Hz. Peygamber (asm) onun değerini bir mübarek hadisinde; “Cennete girdim, orada Bilâl’in ayak sesini duydum” buyurmuştur.
Habeşli idi, siyahtı. Gecenin rengi de siyahtı. Gecelerin içinde doğardı o parlak güneşler. Hem gözbebeği de siyahtı. Ama o nurlu siyahlık var ya, o nurlu siyahlık, görmemizi sağlayan oydu. Ruhumuzun penceresi o kara nokta idi. Hz. Bilâl de kâinatın gözbebeği olan Fahr-i Âlemin gözbebeğiydi âdeta.
Bir hadisi şerifte Hz. Peygamber (asm) : “Siyahların en hayırlısı şu üç kişidir: Lokman, Bilâl ve Mihca” buyurmuştur.
Mihca, Bedir’de şehit olmuş bir zattır. Evet işte o mübarek insana hanımı yine dedi ki:
“Ey güzel tabiatlı, ayrılık zamanı mı? ”
Hz. Bilâl:
“Hayır, hayır, vuslat demi, kavuşma ânıdır.”
Yine eşi:
“Bu gece gurbete gidiyorsun, hısım ve akrabanın gözlerinden kaybolacaksın.”
Hz. Bilâl:
“Hayır, hayır, bu gece ruhum gurbetten asıl yurduna gidiyor, asıl vatanına kavuşuyor.”
Hanımı:
“Senin yüzünü biz nerede göreceğiz? ”
Hz. Bilâl:
“Allah’ın has kullarının halkasında. Bu halkada, yüzüğündeki elmas taşın parladığı gibi Rabbü’l-Âlemîn’den gelen nur parlar.”
Eşi: “Vah yazık, bu ev harap oldu” dedi.
Hz. Bilâl:
“Sen aya bak, sise, buluta bakma” dedi. Yani cesede bakma, ruha nazar et, tembihinde bulundu. Çünkü ceset fani, ruh bakidir. Hatta ceset ne kadar zayıf düşerse o ruh o kadar kuvvet bulur, tertemiz olur.
Hz. Bilâl sözlerine şöyle devam etti:
“Cenâb-ı Hak, benim cesedimin hanesini daha güzel imar etmek için yıktı. Zaten ailem kalabalıktı, ev de küçük ve dardı. Bir kuyu...
................