_Enbiyalar Serveri_ Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Emirhan Aloğlu
Alan:   Grup:_Enbiyalar Serveri_
Tarih: 09.12.2008 23:15
Konu: çöller Hacersiz Kaldı...

Kur'an bize hayatı anlamayı, yorumlamayı ve Müslümanca bir bakış kazanmamızı sağlar. Bu bakış, hayatımızı nasıl geçirmemiz gerektiğinin farklı yollarını gösterir.
Kur'anla birlikteliğine dikkat edenler, hidayet rehberinin rehberliğinde yürüyerek hayatlarına anlam kazandırırlar. Bu yürüyüşte, tarihte farklı konumlarda ve durumlardaki model insanları da görürüz. Okuyuşlarımız bu insanların şahsında kendi rolümüzü bulmamızı sağlar. Her farklı kişide bir yönümüzü görür, model insanlarla benzeşmek isteriz. Nuh'un gemisinde, Lut'un ailesinde, Musa'nın asi bir kavimle ilişkisinde, Yakup'un çocuklarında ve diğer olay ve kişilerde kendimizden bir şeyler buluruz. Tüm peygamberlere salât ve selam olsun…
Hele İbrahim aleyhisselam'ın bir yakarışı var ki; etkilenmemek mümkün değil.
' Ey Rabbimiz, ben çocuklarımdan bir kısmım senin Beyti Haram'ının yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz, namaz kılsınlar diye; bundan böyle insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara doğru akıt ve onları bazı ürünlerden rızıklandır; umulur ki şükrederler.' (İbrahim 14/37) ayetini okurken içimiz titrer. Bir kadın olarak o anı yaşar ve ister istemez kendimizi sorgularız.
Kucağımızda çocuğumuzla çölün ortasındayız. Çünkü vadiye konulan bir kadın ve çocuktur. Hacer'in belki de 'bizi buraya bırakıp nereye gidiyorsun' sorusunu sormadan 'bunu Allah mı emretti' diyerek kocasına yönelmesini dikkatle izler sonucu merak ederiz. İbrahim, 'evet Allah emretti' deyince Hacer'in boynunu büküp, teslim oluşunu hayretle takip ederiz. Biz isyan dolu çığlıklar beklerken şaşırtıcı bir sessizlik çölü sarar.
Bu, insana inanılmaz geliyor. Bir kadın, yapayalnız çölün ortasında çocuğuyla ne yapacak? İşte bu manzara, modern dünyanın kadını olarak bizi sarsan bir manzara. Bu nasıl bir kanaat, bu nasıl bir teslimiyet? İşte içimizi titreten de bu zaten. Uçsuz bucaksız bir çölün ortasına bırakılmış olmayı bile düşünemiyoruz.
Bir hafta pazara gidilmediğinde içimizde oluşan açlık korkusu, eşyaya bakışımız, sürekli lüksleşen evlerimiz, ihtiyaç olarak gördüklerimiz. Olmazsa olmazlarımızın her gün biraz daha çoğalması. Giyeceklerimizin çokluğundan dolaplar büyürken, yiyecek anlayışımız da yedek buzdolaplarını getirdi. Cennet gibi, istediğimiz her şey anında elimizin altında. Küçük bakkallarımızın yerini, dolaşırken yorulduğumuz dev marketler aldı. Tüketimin tükettiği kadınlar olarak, nerede olduğumuzu gözden geçirince hayıflanmadan edemiyoruz.
Ah Hacer! İçimi titreten kadın, boş ve anlamsız değerlerimi sarsan, kulluğunu rabbine has kılmakla bize şerefli yolu gösteren, asilzade olmayıp sıradan bir aileden gelen ama imanıyla ve karakteriyle yücelen anam… Asrımın zavallı kadınlarının senin gibi bir modele ne de çok ihtiyacı var. Kadın, senin gibi birisinin var olabileceğinden habersiz olunca, evlerimizde isyanlar yükseldi. Huzuru kaçıran suçlunun kanaatsizlik olduğunu keşfedemedik.
İmtihan ortamına razı anam, biz bulunduğumuz halin imtihan olduğunu göremedik. Her halimiz şikâyet konusu. Şurada otursaydık, eşim şöyle olsaydı, çocuklarım neden böyle… Olmayanlara takılan gözlerimiz, olanı görmeksizin isyana götürdü bizi… Başka imtihanlara talip olduğumuzun farkında olamadık. Oysa imtihanın şeklini, rabbim dilemişse kula teslimiyet yakışırdı. Biz senden bunu öğrendik.
Kucağında çocukla bakakalır kocasının arkasından. Kadının fıtratındaki sığınma duygusuyla bağlandığı kocası, bırakıp gitmiştir. Çöl ve yalnızlık... Bir annenin, çocuğunu kucağına basıp ağladığını duymak için orada olmaya gerek yok herhalde. Çölün ortasındadır ve bir şeyler yapması gerekir. Şimdi, Safa ve Merve olarak bildiğimiz iki tepe arasında koşar. Çocuğunu bırakamamanın tedirginliğiyle gider gelir.
Hacer'in koşması da aslında büyük bir ibrettir. Bu günün anneleri de bu koşuştan, tehlikelerle dolu modern çöllerde koşarak, hatta yürüyerek bile değil koşarak, çabalamaları gerektiğini mi öğrenmeli? Çölün sıcağı kadar TV yalnızlığı, ya da olumsuz çevre tehlike arz etmiyor mu? Kızlarımız ne hallere geldi, İsmaillerimize hangi acımasızlar zarar verdi? Çocuklarımız isyanları oynuyor. Öyleyse sadece çocuğu için koşan Hacer'cesine koşmalı, yavrumuzu kurtarmak için çabalamalıyız. Yorgun, bitkin bir şekilde çocuğunun yanına dönünce suyun fışkırdığını görür. Çabalarının karşılığını Rabbi ne güzel de verir. Çölün ortasında hiç ummadıkları bir anda ve yerde zemzemi veren Allah, bu isyan, fuhuş, içki, kumar uyuşturucu, geçici hevesler çölünde, biz koşarsak, çabalarsak ummadığımız hayır pınarları fışkırtacaktır, Hatta kim bilir 'zemzem' (dur, dur) diyeceğiz.
İlginçtir çocuğunun bakımı yalnız, bu kadına kalmıştır. Ne kadar sonradır bilinmez Tevhid temsilcisi İbrahim, gelip de oğlundan kurban olmasını isteyince, anasının oğlu İsmail de aynı teslimiyeti gösterir. Eşim çocuklarla ilgilenmiyor, bu konuda bana destek değil, diyenler için de düşündürücü bir hal. Çölün ortasında karakteri sağlam bu çocuğa yalnız bir kadın yetiştirdi.
Babasının varlığı, yokluğu ya da ilgisizliğine takılmaksızın elinden geleni yapan bir anne. Bunalım takılmadan, Psikiyatristlerin kapılarını aşındırmadan, sakinleştiricilerle sakinleşmeksizin, kocasına beddualar etmeksizin, Rabbine isyan etmeden, imanının gücüyle ayakta bir kadın ve O, kaygıyla çocuğuna sahip çıkmanın mümkün olduğunun canlı delili.
Ama biz oturduğumuz yerde çöllerimizden hep şikâyetçiyiz. Bize göre suçlular pek çok ve bahanelerimiz sınırsız. Okulu, arkadaşı, babası… Evet, bunları inkâr edemeyiz ama enerjimizi Hacer'ce koşmaya harcayalım. Yavrularımızı iman merhametiyle kucaklayıp sahip çıkalım.
İnsanların kalplerinin meyli için dua edilmişti ya hani. Bakıyoruz da ıssız çöl, daha sonra Mekke olur ve insanlarla canlılık kazanır. Yalnız hissettiğiniz anlarda hala hak üzerindeyseniz, merak etmeyin birilerinin kalbi size meyleder de yalnızlık ortadan kalkar. Bu da zamanın akışında oluşacak bir nimettir.
Hacer bilemezdi, bu kucağındaki çocuğun torunlarından son peygamberin geleceğini ve oturduğu kuru çölün kutlu davetin beşiği olacağını, İsmail'in sesinin yerine asırlarca lebbeyk seslerinin çınlayacağını bilemezdi elbet. Bilemezdi Hacer anam, o halleriyle asırların kadınlarına örnek olacağını.
Ya biz hangi imtihanın hangi sonuçlara götürebileceğini bilebilir miyiz? Öyleyse imtihanlarımıza teslimiyetle sarılmamız mı gerekiyor? Tabii ki, evet…
Ve sözün özü, senin çölün, modern asrın modern kadınına en büyük dersliktir.

alıntı...