Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
'Bir de bu cana kast edenler var.' Bir ecnebi memleket hâyal edin, bir adam, elinde bir Kûr'an; tutuyor, yırtıyor, her sahifesini büyük bir intizamla parçalıyor, kağıt yumağını şömineye atıyor, bir kibrit çakıyor, darmadağın sayfaların ortasına bırakıyor, 'elif' ler besmelelere karışıyor, bir dünya bir kaç dakika içinde kül oluyor. Hele hele bu gözünüzün önünde peyda oluyor, o yüreğinde en ufak bir his oluşmayan varlık tebessümle üzerine gelen ısıyı seyrediyor... Ne oldu? Bu hadise ile baş başa kaldığınızda ne yapacağınızı mı düşündünüz? Düşünmeyin çünkü hiç bir şey yapmadan bunu izlerdiniz, vicdanınızın şalterini kapatır ısıdan bir bukle alma çabasına girişirdiniz. Yapmaz mıydınız? Öyle ise devamını okumanızı ricâ edeceğim.
Cereyan eden hayal ürünü ile diliniz arasında bir bağlantı kurabildiniz mi? Alakası yok, her ikisi farklı şeydir, alanları farklıdır diyorsanız; ülke, bayrak, namus gibi kavramlara da bu gözle bakıyorsunuz demektir. İnancınız da yok edilmeye çalışılan bir Kûr'an sizi üzüyor ise, diliniz için de aynı üzüntüyü yaşamanız gerekir. Birileri Allah (c.c.) kelâmını yok etmeye, birileri dili yok etmeye çalışıyor! Birileri seyrediyor, birileri keyif alıyor, birileri üzüntü duyuyor. Başka koltuk yok, ayakta yolcu da yok, birine kendinizi uygun görmelisiniz. O makamın hakkını vermelisiniz.
...
Bu husus çok zaman büyük bir yorgunluk, his kaybı ve üslup kalınlığına sebep vermiştir zâtıma. Hani yemek esnasında aynı sofrada bulunduğunuz biri, adâba uymayan bir hareket yaptığında zarurî bir hoşsuzluk hasıl oluyor zihnimizde, kötü karşılıyor ve yemeğe dair heveslerimiz kırılıyor: İşte Türkçe'yi yanlış kullanma hususunda da aynı duyguları yaşamaktayım, bir korku, bir ümitsizlik peyda oluyor, ardı sıra düzeltmeye ve telkinlerde bulunma niyeti güdüyorum. Herkes hürdür, kimseye; 'neden böyle bir yazı tarzınız var? ' sorusunu sorma cür'etine girilmemeli, girilse bile bu telkini yapana bir fayda sağlamaz. 'Banane, isteyen istediği gibi yanlışlarla yaşasın' denilmesi pek normal bir hadisedir, lakin şahsi kanaatim; 'kimsenin bildiklerini saklamaya hakkı yoktur' yolundadır. Ne kadar ilimle iştigal olursanız olun, ne kadar manevi anlamda tam donanımlı olursanız olun bunu öğretmiyor ve uygulamıyorsanız bir 'hiç' liğe mahkumsunuz demektir. Ümmet olarak başımızdaki hezayan, buhran, elem ve yetmeme olgularıda bu tezin eseridir. Bir annenin evladının yanlış tutumu sonrası gösterdiği tepki, annenin evladına şevkati, merhametinden ekseriyetle iyiliğini düşünmesinden kaynaklanmaktadır. Her doğruya sevk eden telkinde böyle anılmalı, böyle itibar görmeli, böyle hissedilmelidir. Bu hissi bu aciz konuda, ucuz uğraşlarıma göstermiş olmanız minnet gösterilesi bir fiildir.
Eminim aranızda böyle bir üsluba sahip oluşumdan ötürü beni, ya da benim gayret gösterdiğim fakat bunun istidat halinde bulunduğu kimseleri komik bulanlar, aşırı resmî görenler, gayesiz bir lisan diyenler ve dahi 'sinir' olanlar olabilir. İtiraf etmeliyimki vaktiyle sonradan aldığım bu tarzı kendilerine evvelce tarz edinmiş kimselere ben de bu gözle bakar idim. Nasip odur ki güzelliği gördük, görülmesi için basit ve güçsüz bir uğraş veriyoruz/vereceğiz.
'Türkçe'yi sadece edebi eğitim görmüş kişiler güzel kullanır.' konusuna değinmek isterim, inanın ki edebi anlamda gördüğüm eğitim bir ilköğretim mezununun gördüğü eğitimi zerre aşamaz, büyük ünlü uyumunu sizlerden daha az bildiğimden de eminim. Fakat bu bilgisizlik beni kötü Türkçe'ye sevk etmiyor, bilâkis inancım, duruşum, görüşüm, sahip olduğum manevi değerler gereği güzel kullanma gayretini aşılıyor. İstendiğinde bunu herkesin başarabileceğinden kuşkum yok, varsın cümleleriniz yirmi saniye sekteye uğrayarak konuya ulaşsın, yazım hatalarına ve diğer hususlara biraz daha eğilim gösterin. Bu istek bana bişey kazandırmayacağı gibi, böyle kullanımınız sonucu bir ödüle layıkta görülmeyeceğim. Kazananda, kazandıracak olanda bu özveriyi gösterenler olacak.
Türkçe sahipsiz, Türkçe kendine 'thurkce' diyenlerin ateşiyle yanmak da... Noktalar, virgüler, ünlemler öksüz, kendilerine sadece yazı diliyle çizilen şekillerde yer bulmak da, eski Türkçe yetim; insanı sûkunete sevk eden o kelâmlar yerini aheste aheste 'slow motion' lara bırakmak da.
Katledilen bir dil var, adı Türkçe. Kâtilleri ise durumdan habersiz suça iştirâk etmekte, kimileri ise bu suça yataklık etmekte. Bir nükte belki anlatmaya gücüm yetmeyen hadiseyi, eski kafa Türkçe ile anlatabilir;
'Beyhude gayretti hayretten yoksun çelme çabası dünyaya,
Yine gür gür yankılanmakta o ilahi çağrı, sağır kulağında,
Evveli kundakta, âhiri yine kundakta,
Birinin adı ezan, ötekinin adı salâ,
Dövünmekte 'yâ leyteni kuntu turâbâ'...
Vurun zalim Türkçe'ye, kırın kolunu kanadını, okudularsa da vaktiyle kulağına ezan, acımayın bir an evvel okuyun sâlasını...
Muhabbetle ve kaybolan Türkçe ile kalınız...
alıntı