Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
/mağrur bir edayla dolanırdım, gözlerinin Tanrısıyla gözlerim çarpışmadan/
tutanaklar / sabaha beş kala
beş gün var daha sana kavuşmaya
yine hasretini betimleyen rotiflerle
tene buz duvarların arkasından yazıyorum
üç metrekarelik bir odadan
çentikler atıyorum rüzgar ilmiyle denizlere
yani biliyormusun gözlerin ölüm kayganlığı
gözlerin ellerimle bileşemiyor bir türlü
beş gün var daha sana kavuşmaya
karnının sıcaklığına dokununca yüzüm
dilimde umuda içrek bir bahar terlemesine
aklımı şaşırmaya yani unutmaya yüreğimi
sende doğmaya tamı tamına beş gün
yaşamadığım köylerden yazıyorum sana
bulutların arkasında bir ilkindi tenhalığından
beş gün var daha sana kavuşmaya
burada sabahtan beri aksi bir hava
bulanık bir hava, tütünsü bir hava
bencileyin göçümsü bir imge edası
incelen, uzayan, yırtılan
ne çok unutmuşum şiirimi yağmurda
sanki unuttuğum her ses
sabah sabah dökülüyor yapraklarına kavakların
ellerin değseydi diyorum elime sabah sabah
bütün kavakları sallayıp dökerdik
her sevdalının hüzünlerini yok bir zamana
beş gün var daha sana kavuşmaya
parmak uçlarımın titremesine uzuvlarında
gecenin derinliğinde tutunup yıldızlarla
örge örge işlemeye aşksal bitimsizliğimizi gökyüzüne
ahh şu içime seher mahmurluğu sağıltan bulut
tezgahında eridim uzaklığının
ve sabır kar etmiyor adama yol uzunken böyle
ve beş gün varken daha kavuşmaya
yinede güzel yinede huzurlu
beklemek
sabaha beş kala...
18.12.2010...İstanbul Ünal Yiğit