Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
İNSAN = KENT
Çocukken bir akrabanızla tanıdık birini ziyarete geldiğiniz bir kente, aradan yıllar geçince mesleğiniz gereği gelip yerleşiyorsunuz. İçinizde biriken es’lerin uğultusu sessizliğinize en büyük çare olur. Yılgın, yorgun, bunaltıcı anların paylaşımı kentin en yüksek yerlerine çeker sizi. Sorunların korkulu durağında es verince düşünceler, kent adını bulmuştur: Yalnızlıklar şehri Mardin… Mezopotamya çay bahçesinden Mezopotamya ovasına dalarken gözleriniz bir bardak kaçak çay imdadınıza yetişir. Farklı coğrafik görüntülerin doğal sıcaklığı ufuk çizgisinden sınıra takılır, başka bir ülkenin yer çekimindeki ıssızlığına kapılırsınız, o an bulutlar sizi seyre dalar, gülümseyin gayrı düşleri demleme vakti…
Bu kenti yakından görüp tanımak şevkiyle kentin en tenha yerlerine dalar; bakırcılar, demirciler ve marangozların olduğu dükkanları gezer, mahur bakışlardan kıyıyı köşeyi dolduran nasırlı ellerin siyah beyaz görüntüsüne takılıp emeğin izini sürer, yöresel motiflerin işlendiği kumaşların iklimine kapılıp sızılı nağmeler duyarsınız. İçinizdeki benliği kentin tarihi ve kültürüyle bütünleştirmek istenci ısrarlı düzenekler oluşturup; gez, dolaş, tanı, dokun, yaşa, sev hem de çok; çünkü bir gün gelecek ya sen onu ya da o seni terk edecektir, diye fikrinizdeki dalgın kuruntularda esrarlı korkular türer …
Tarihi, kültürel, sanatsal devinim güneşin her an yanı başınızda doğabileceğine dair size masallar anlatır. İlham beklemek şikayet sayılır. Bulut yüklü duyguların aralıksız boşalacağı anın haykırışı zaman, mekan dinlemez artık. Mutsuzluğun mutlu kıldığı nefesi sıhhat tasavvuru, dar mekanlarda ömrünü taşlarla dokuyup bilinmesi pek caiz olmayan suskun, engebeli bir yola sürüklenmiştir…
Bir kenti diri tutan, ona farklı anlamlar katan kentteki yeniliklerdi. Tarihi yaratan taşlara olan inanç, güven, korunma sevdasıydı. Han, hamam, cami, medrese, kilise, manastır, türbe, tarihi evler kentin böğründen fışkıran beyaz, külçe kesme taşlardan yapılmaydı. Mimarisi kendisi gibi gizemli abbaralar sokak aralarında mat bakışlarını üzerinize çevirirken tuhaf, tutkulu bir karanlık size huzur verir. Kartalların mesken bildiği kaleler kentinde gözünüze ilişen mağaralar ufkunuzu açar. Doğayla buluşan düşünceler içinizdeki kenti anlamlı bir şekle sokarken bilfiil havale geçiren duygularınızı kapkara gecelerin ıssız haykırışlarına saklarsınız…
Aradan belli bir zaman geçince o kentli biri gibi görüldüğünüzü fark eder ve ona öyle bakmaya çalışırsınız. İşte bir kenti doğrudan tanıma serüveni orada başlar. Sayfaların tersyüz edildiği döngüde sorgulu gözlerin faili alışkanlıklar olur; aynı cadde, aynı çarşı, aynı mekanlar, aynı insanlar, aynı uğraşılar ile zamanın peşinden sürüklenen öylesi anların yarattığı derin boşluklar. Suçluluk hissi başlar bir anda, kent eski cazibesini yitirmiş ve size benzemeye başlamıştır, tartıştığınız ya da sürekli boğuştuğunuz içinizdeki benliğin yargı süreci ufukta bekler. Düşüncelerdeki birikim engellere takılmadan sığınabileceği bir dal arar. Acı, keder, mutsuzluk hep yalnızlığın tercüme edilmiş hali, oysa en büyük kayıplar da bile insanın imanını gevreten aşklar hiç eksik olmamıştır ömrünüzde … Kâmile ermek isteyen düşünceler alışkanlığın kurbanı olunca boşluk hissi arada bir sizi uykuda yakalar. O boşluğun sesi, kente düşman olmanıza sebep teşkil eden kendi sıkıcılığınız, ki bir başkası bu puslu duyguları pek tahribe uğratmaz ya da boşluğa bu kadar erken düşürmezdi. Kentlerin insana benzediğine ilk kez tanık olduğunuzu sanıp afallarsınız. Pişmanlık devreye girdiği vakit iş işten geçmiştir, kalacağım dediğiniz kent çoktan mezarınız olmuştur…
Yaşadığınız kent ve siz birbirinize ne kadar tahammül edebiliyorsunuz? Siz ruhunuzu dinlendirdiniz oysa kentin ruhu yok mu, yoksa unuttunuz mu? Her sorgulama evresinde bir yerlerden bir şeyler kopar, ya açıktan ya da gizli… Karşınızda görkemli bir kale duruyor, ama gidemiyorsunuz. İzin yok! .. Düşündükçe tutsak kalmanın ne demek olduğunu bu görkemli kalenin yanıp sönen hüzünlü bakışlarından okuyabiliyorsunuz. Sahipsiz bırakılan bir kentin celladı bilince çıkan hırçınlık, açgözlülük, adam kayırma işleri, kafa kol ilişkileri gibi kirli politikalar pek hayra alamet değildi. Sürekli bir çift gözün ne yaptığınızı gördüğünü farz edin. Kent bunu yapardı her şekilde…
[email protected]