Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Bak oğlum! dedi parmağıyla göstererek bey amca,
Çocuk aldırmaz, elma şekeriyle meşguldü anca.
Zorlama bir öksürükten sonra sesini yükselti amca bu sefer,
Bu sesle birlikte zavallı çocuğun elinden düştü şeker.
Çocuk eğildi, almak için yerdeki albenili kırmızı şekerini,
Bey amca atıldı ok gibi, tuttu çocuğun mini minnacık elini.
-Dur oğlum, alma onu! Deden alır sana bir tane daha,
İnanmıyorsan göstereyim; ceketimin cebinde duruyor para, aha!
Çocuk ya, almak için ısrar etti; cici dedesi onu kandırıyor sandı,
Lakin cepten hışırtıyla çıkan çil çil paraları görünce inandı.
Dede emretti: -önce şekerlenmiş eldivenlerini ellerinden soy,
Ardından şu üç-beş kuruşu delik olmayan ceplerinden birine koy.
Çocuk örme eldivenlerini mini minnacık ellerinden yavaşça sıyırdı,
Teşekküre hacet duymadan paraları tek tek avuçlarına aldı.
Bak oğlum! dedi bey amca parmağıyla tekrar aynı yeri göstererek,
Parmağı istikametinde baktı çocuk, sağ omuzu üzerinde dönerek.
Parmağı uzakta olmayan kabristanı gösteriyordu bey amcanın,
O sıra küçük bir yolcusu daha uğurlanmaktaydı koskocaman cihanın.
Ardındaki yığına bakılırsa kollarda giden bir meşhur olmalıydı,
Çok sürmedi ki meftanın üstüne alkış yerine kara toprak yağdı.
Her şey işliyordu kendi kalıbında gizemli ve hayret-feza,
Dede vazife sayarak üstüne, bağışladı uzaktan nurlu bir Fatiha.
-amin-den sonra devam etti dede:
- inşallah doğru yaşamıştır dünyayı, o da ermiştir felaha,
Oğul sakın mala-mülke,gençliğe ve dünyaya aldanma ha!
Sen ne kadar bağlanırsan bağlan dünyanın boş(luk) larına
Her beden -can atar- girmek için kara topraktan o mekana.
20-01-2010
01:47
inegöl
Necip Salacan