Dersimin Türküsü Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Metin Tuncel
Alan:   Grup:Dersimin Türküsü
Tarih: 13.05.2010 13:11
Konu: yaşamdan,gerçek bi öykü.

İSTASYON AYHAN SARIKAYA Edebiyat Defteri

Adam, yalnızları yaşıyordu adeta…Yaşamındaki renkli,cevval dönemler geri de kalmıştı.Çocukları,kendilerine yakın olmasına rağmen,çok uzaklarda sayılırdı.

Çocuklarının evlerine gittiği zamanlar,her ne kadar torunları boyunlarına atılıp,”dedeciğim,dedeciğim! ..” diye sarılmış olsalar da; yine de kendisini sığıntı gibi hissetmekten alıkoyamıyordu.Gelinlerinin, torunlarına yüksek sesle konuşması bile içten içe ağırına gidiyor,yüreğine bıçak saplanmış gibi ince ve derinden bir sızı, kendisini kemirip duruyordu…Son zamanlarda alınganlığı, hat safhasındaydı.Her şeyden nem kapıyor; duyduklarını,içine atıyordu

Her şey, üç ay öncesine kadar çok güzeldi. Ne kadar huzurluydu.Otuz yıllık hayat arkadaşıyla dolu dolu mutlu yıllar geçirmekteydiler.Birbirlerini bir defa olsun kırmamışlardı.Otuz yıl geçmesine rağmen hala kumrular gibi sevişmekteydiler…

Ani bir kalp krizi, eşini kendisinden alıp götürmüştü, kara toprağın bağrına…İlk zamanlar,kabullenememiş; eşinin ardından intihar etmeyi bile düşünmüştü.Sonra her acıya alıştığı gibi; bu ölüm acısına da katlanmak zorunda kaldı.Yirmi dört saati, hala onun hayaliyle geçmesine rağmen,içine girdiği bu boşluktan kurtulmanın yollarını arıyordu.İlk zamanlar şiirler yazmayı denedi.Beş,on şiirden sonra vaz geçmeyi düşündü.Yazdığı şiiri,bitirip de okuduktan sonra hüzünlenmemek elinde değildi.Şiirinin ana temasına yine ölen eşi gelip yerleşiyordu…Her mısrasında onun aşkı ve sevgisi dolup taşmaktaydı…Dayanacak gibi değildi.En sonunda kendisine başka meşgaleler aramayı düşündü.

Bir gün torunlarından biri:

- Dede, biz kendimize laptop aldık. Sana da eski bilgisayarımızı getirdik. Bununla oyalanırsın,olmaz mı… dediklerinde sessiz kalmış olmasına rağmen; kısa sürede bütün dikkatini, o küçücük sihirli kutunun içerisine odaklandırmıştı…

Googelde istediği bütün şeyleri tıklıyor, önüne çarşaf gibi serip okuyordu…İlgisi gittikçe artmaya başlamıştı…Sanki ona bağımlılık kazanmış, onsuz yapamıyordu…Kahveye gitme alışkanlığından da kendisini soyutlamış oldu böylece…

Bir gün yanlışlıkla hayat arkadaşı arama sitesine girince; olanlar oldu.İstemeyerek de olsa karşısındaki kadınla chatleşmeye başlamıştı:

-Şeyy, pardon hanımefendi, rahatsız etmiyorum ya…

-Estağfurullah efendim, ne rahatsızlığı. Bilakis memnun oldum…

Bu ilk konuşmadan sonra kurt düşmüştü yüreğine…Ne yapıp yapıp kadınla sohbet etmeliydi…Hem ölenle ölünmüyordu ya…Rahmetliyi sevmesine seviyordu ama hayat devam ediyordu işte.Yalnızlık da bir ızdırap gibi gelmeye başlamıştı az da olsa...

İleriki günlerde merak ve heyecanla aynı kadını bulup, chatleşmeye devam etti. Sonra birbirlerine Msn adreslerini verip konuşmalarını sürdürmeye devam ettiler.Artık heyecan doruktaydı.Yaşamına renk gelmiş,monotonluktan kurtulmuştu…Kadınla chatleştiğinden beri,çocuklarının evine gitmez olmuş, hatta torunlarının hasretini bile unutmuştu…

İlk teklif adamdan geldi:

-Kamarada görüşmemiz mümkün mü?

- Peki efendim…

Kadın da, adamın her dediğine uyum gösteriyor tezat oluşturmuyordu…Nasıl olsa birbirlerinin geçmişlerini öğrenmişlerdi.

Adam, derin düşüncelere daldığında:

“ Kadının kaderi de benimkinden farksızmış.O da kocasını kaybetmiş,kimi kimsesi yokmuş “ diye kendi kendisine teselli ediyordu…

Kamaralar,açıldı. Kadının yüzü, kamarada belirince; adamın kalbi heyecandan yerinden fırlayacakmış gibi oldu.

“Aman Allah’ım hık demiş, sanki burnundan düşmüş. Nasıl da rahmetliye benziyor “ diye içsel duyguyla sevinçten uçacakmış gibi oldu.

Buluşmak için karar aldılar.

Kadın:

- Seni,Aydın Kavaklı istasyonunda bekleyeceğim.Benim, senin yanına gelmem mümkün değil,şu an için..

Adam:

- Siz rahatsız olmayın, efendim. Ben, sizin ayağınıza seve seve gelirim…

Adamın emekli maaşını almasına iki gün vardı. İki günün geçmesini sabırsızlıkla bekledi.Nihayet maaşını alıp Ankara garından trene bindi…Binmeden önce küçük de olsa bir takım hediyeler almayı unutmadı…Arada kilometrelerce mesafe olmasına rağmen, hiçbir şey umurunda değildi.Yüreğindeki aşk sesi,onu kadına doğru hızlıca çekmekteydi…

Uzun tren yolculuğu boyunca uyku girmedi gözlerine…Onun hayali,ayna gibi karşısında durmaktaydı…

Saatler sonra tren,Kavaklı istasyonuna geldiğinde; düdüğünü uzun uzun çalıp,hızını yavaşlattı.

Adam,elinde küçük bir çantayla diğer yolcularla birlikte trenden indi.Sağa sola bakındı.Heyecan doruktaydı.Bir kaç adım atmıştı ki; gar kapısından gülümseyerek yaklaşmakta olan kadına gözleri ilişti…Evet,oydu…Demek sözünde durmuştu,ha…

Aman Allah’ım böyle bir benzerlik olamazdı. Sanki kendisine doğru ölen karısının hayali yaklaşmaktaydı…

Bir an; karısının ismini söyleyecekmiş gibi oldu, son anda kendisini toparladı…

Tokalaştılar.

- Ben, Salim Kiraz…

- Ben de Şaziye Sakız…

Sanki kırk yıllık dost gibiydiler. Her şey gözlerde başlamış,yürekte devam ediyordu.

Şaziye hanım, yandaki şehir parkında biraz yürümeyi teklif etti.

Altmış yaşlarında iki sevgili, parkta yürümeye başlamışlardı ki; ikisinin de elleri kenetlendi…Vücutları,birbirine temas ettikçe elektrik kıvılcımıyla kendilerinden geçiyorlar,yeni bir yaşamın içine doğru yavaş ve huzurlu bir şekilde yürüyorlardı…


Not:Öykü,gerçek yaşamdan alınmıştır.