Dersimin Türküsü Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Gürkal Gençay
Alan:   Grup:Dersimin Türküsü
Tarih: 26.04.2010 10:59
Konu: Bir Ağacın Altında Oynuyorlardı (Dı Bın Darekida Dıleyistın)

(ben-î âdem’i adınla kutsadığını söyleyen ve yedinci gün, ellerinle karnımızı yarıp içine kutsal ruhunu üfleyen tanrı; / bana merhametten söz ediyorsun; // ama gözlerinde nefretten başka bir şey görmüyorum! .. // ve karanlığın seni koruduğu göğün altındaki ölüler; / bize bu cehennemde yalnız olmadığımızı söyleyen, yüzlerinde şaşkın ifadeleri ile '''askari'''ler.../ eyy! ''ol'' dediğinde olduran; / nerede-sin? ../ söyle, / ki; seni affedebileyim! ! !)



taş duvarlara can veren baba mansur ocağında
kimsesizliği yaşayan sabahlara açtı gözlerini
geceden aç-açık ve de ninnisiz çocuklar.
ağıllarda koyunlar me’liyordu ağıtlı
ve kuzulardan serkad’ile alıp memeyi
çelikten umut sağdı / ayların gelini kadınlar.

çocuklar, inançlarıyla birleşen yasaklı bahçelerde
ve adına ‘yaşam’ denilen, ölüm taşeronu bir görüngüde
saklambaç’ın, kuka’nın, körebe’nin en güzel yarasıydılar.
civardaki kokuları, davar boku, çamuru ve bölünen zamanı
ve ustalığın erkânıyla karıp sabrın taşlarını
kumdan kaleler gibi/ oyuncaksız oyunlara daldılar.
derinleşen yüz hatlarıyla, / hayâlleri besmelesi
esmer buğday ekmeği rengi
menevişi çıban izi, yanık yüzleriyle
ciddi,
ihtiyar;
çocuklar gülmeyi unuttular.

gövdesi maharıp kurşunlara yuvalanmış
ve ölüm taşıyıcısı baskınlardan ardakalmış
ağaçlar,
ve kan uykusuna yatmış/ anılar yığınağı eski konaklar,
çocukların “saklambaç”ına siper oldular.
baş açık, kıç açık,
ayak yalın
keklik sekişli müktefi çocuklar
masum şımarmaların ortasında durdular.
telaşlı anneler koşturdu
ve mer’ubî kırlangıçlar bahçelere
lor peyniri, çökelek
ve “pehtina nan”
bahçeden toplanmış taze soğan
musafaha ve sûbhaneke ve okunmuş üzüm
ağlayan çocukları avutmaya durdular.
avurdu şişiren mutat lokma,
ve boğazlarına takılan nebevi serüven,
gözyaşları çocukların, / kırılmış hisler
ve burnundan akan sümük
ve ağıtlı süt
katık oldular;
kaşık tutmayı bilmez elleriyle
çocuklar,
doymayı unuttular.

mangan moru tespihböcekleri
ölümcül bir ürkünün melodik sezgisiyle,
çocukların geçmişe sığınan ellerinde
ve büyüdükçe büyüyen günlük hayallerinde
rengârenk cambilikler oldular.
dile gelen uçurtmalara nehy’edilmiş göğ altında
kekik kokulu çocuklar,
yaylaların yangın artığı bağrına basıp
veremli ciğerleri
ve acemilikleriyle
kapanmakta olan ön fikirli bir ufuk çizgisine
dik kafalı bağımsızlıkla stranlar uçurdular,
yeşilli, sarılı, kırmızılı
kuyruğu püsküllü, çıtası yaldızlı.
bir çürük diş gibiydiler
ve kalamadılar hiçbir yerde,
çocuklar;
büyümeyi unuttular.

ifrad û tefrit arasında nice bekleyişi törpüleyen toprağa,
ve tarihin silinmeyen dokusuna ölgün kökler saldılar;
bozkırın cerenleri, üryan xızır ve analar...
nevzuhûr ile tohumun çatlaması ve filizin göğermesi için
tecdid ettiler nezahet’le sakladıkları suibriğini,
cümle akrabaların, / lorkesi sirkat edilmiş hums û sancakların
ölü gövdelerine can suyu taşıdı, şaha kalkmış taylar.

/ ve yû’sûf; babasını otayıp iyi etmeleri için, hekim kullarına söyledi! ../

kentlerin tüm ağırlığını taşıyan akşamların kara libasında
tek göz odalı damlardan
bir vebalı bakış saldırısıyla pencerelerden, /camlardan
yolarına (öznenin ölümü) taşan köylerin,
kuru öksürük nöbetleri, yüksek ateş, ölümcül döl,
lokman ruhu, kanlı ishal, tifo ve dualar
ve ölümün gözlerinden
“xwinxwar” aç bir yırtıcı gibi bakan
yeraltı tanrısının üç başlı köpeği
ve hastalıklar
kocakarı ilaçlarının otacılığında ve üzerliğin
leheb’in
ve tekvir’in yatağında
minik yüreklere ecel oldular.

/ platus izin verdi; yû’sûf geldi ve isa’nın cesedini kaldırdı! ../

onlar; aynı saksıda yetiştirilmiş sevda çiçekleri,
akıldaki yaralar gibi, ithaftılar.
çocuklar;
yoktu sevgiden başka sığınakları,
rüyaya yattıkları seyyid kucağında, zamansız ölümlere kanat açtılar.

çocuklar,
gülüyorlardı
düşe kalka büyüyorlardı
ve gövdesi müstevli mermilere yuvalanmış
bir ağacın altında oynuyorlardı.
süreci zehirleyen kin tufanı yangınları kundaklayan
güneşin çocukları,
ölmenin bir yolunu buluyorlardı
saklısında ağaçların
saklambaç, körebe yerine
“militan”ca oyunlara koşuyorlardı.

/ aynadan bakıyordu tanrı! ../

“ve kahr ile tecelli eden kanlı inhirak'ı seyrediyordu.
çocuklar oynuyordu;
çocuklar tanrının en sevdiği oyunu oynuyordu.
çocuklar ölüyordu.
tanrı seyrediyordu...”





Gürkal Gençay
06.Haziran.2000 - İstanbul