Dersimin Türküsü Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Zafer Çelik
Alan:   Grup:Dersimin Türküsü
Tarih: 10.09.2009 01:17
Konu: Türk ü inkar

Türk'ü inkâr

Nereden bakarsak bakalım, Türkiye'nin yaşadığı mevcut temel sorunların ve bunlara çözüm getirilememesinin Anayasa'daki Türklük tanımının yanlışlığından kaynaklandığını görürüz.

Nitekim demokratikleşme tartışmalarının derinleştiği ve sorunlara çözüm arayışının geliştiği her dönemde karşımıza bu çıkar. Asker ve sivil devlet yöneticileri basın karşısına geçerek' Türklükten', 'ulus-devletten', 'Anayasal vatandaşlıktan', 'tek dil, ulus, vatan, devlet' vesaireden söz eder.

Belli ki sorunların bu yanlışlıktan kaynaklandığı onlarda bilirler. Ama bir türlü bunu itiraf edemezler. 'bu tanım yanlış' diyerek düzeltme güç ve cesaretini gösteremez. Belki de bulundukları devlet katı onlara bunu söyletmez.

Ancak onlar bunu yapamayınca da Türkiye'nin demokratikleşmesi ve sorunların demokratik yöntemlerle çözümü konusunda kalıcı ciddi bir adım atılamaz.

Halbuki bunu yapsalar, Anayasa'daki Türklük tanımının yanlış olduğunu itiraf edip düzeltseler, tüm sorunlar çözüm yoluna girecektir. Türklük doğru tanıma kavuşacak, siyaset demokratik yapı kazanacak, Kürt sorunu kolaylıkla çözülecek, barış ve demokrasi gelecek, ekonomik ve sosyal sorunlar çözüm bulacaktır. O zaman devleti yönetenler de kurtulacak, toplum da...

En son 20 Ağustos tarihli MGK toplantısı sonrasında da böyle oldu. O zamana kadar 'demokratik açılım süreci' adı altında yürütülen tartışmalar belli bir düzeye ulaşmıştı. Tabi mevcut Türklük tanımına yol açan zihniyetin değişimi gündeme gelmişti. İşte bu ortamda başta Genelkurmay Başkanı ve Başbakan olmak üzere devlet yönetimi basının karşısına geçip 'bildik' sözleri belki bininci kez tekrarlamaya başladı. Ve süreç tersyüz olup gitti. Toplum yeniden derin bir karamsarlıkla yüz yüze geldi.

Buna yol açan gerçek nedeni aydınlar, yazarlar, siyasetçiler neden tartışmazlar, bilinmez. Oysaki her şey apaçık ortadadır. Toplumunun düşünen kesiminin bunu görüp anlamaması mümkün değildir. Geriye ya cesaret edemedikleri, ya da yanlış zihniyete ortak oldukları kalıyor.

Halbuki her şey açıktır. 'ulus-devlet' olgusunu tanımlayan 'Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk'tür' biçimindeki Anayasa maddesi yanlıştır.

Her şeyden önce, bu ifade bilimsel değildir. Sosyal bir olgu olan Türklüğü, siyasal ve idari bir yapı olan devletle tanımlamaktadır. Oysa siyasetle sosyalite ayrı şeylerdir, birbirini tanımlamazlar.

İkinci olarak, bu tanım Türklüğü sosyal ve kültürel bir olgu olmaktan çıkarıp devlet haline getirmektedir. Eğer sadece Türkiye cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olanlar Türkse, o zaman Türkiye cumhuriyeti dışındaki Türkler ne olacak? Onlar Türk değiller mi? Yunanistan'daki, Bulgaristan'daki Türk azınlıklar, Avrupa ve Asya'daki 'Türki dünya' Türk değil mi?

Üçüncü olarak, bu tanım Türk tarihini ink‰r edip yok saymakta, Türk tarihini Türkiye cumhuriyeti devletiyle özdeşleştirmektedir. Eğer Türklük, sadece cumhuriyet vatandaşlığıyla bağlıysa, o zaman Türkiye Cumhuriyeti öncesi Türk yok mudur? Herkes biliyor ki, Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında kuruldu; peki, Türklük bundan sonra mı var oldu? Daha önce yok muydu?

Çok açık ki, Anayasa'daki 'Türk' tanımı yanlıştır. Burdan çıkan 'Türk milleti' ve 'ulus-devlet' tanımları yanlışlık arz etmektedir. Ve başta Kürt sorunu ve çözümsüzlüğü olmak üzere birçok sorunun çözümsüzlüğü buradan kaynaklanmaktadır.

Gerçektende anormal bir düşünce ve tanım bu. Farz edelim ki savaş oldu ve Edirne yöresi Yunanistan veya Bulgaristan'ın eline geçti, yani oradakiler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan çıktılar; o zaman Edirne yöresinin Türkleri Türk olmaktan da mı çıkarlar? Veya farz edelim ki Türkiye Halep yöresini aldı ve bu yöredeki insanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldular; o zaman Halep yöresinin Arapları Türk mü olacaklar? Sorunun ve çözümsüzlüğün bu düşünceden kaynaklandığı açıktır.

Şimdi Kürtlere dayatılan işte bu olmaktadır. Yani, zorla Türk olmaları dayatılmaktadır. 'Türk olmaya, Türkçe konuşmaya, Türkçe okuyup yazmaya mecbursunuz' denilmektedir. Elbette sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Kürtlere bu söylenmekte ve dayatılmaktadır. Peki, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan Kürtler var, onlar ne yapacaklar? Eğer Kürtler Türk olmaya mecbursalar, aynı mecburiyet bu Kürtler için de geçerli mi?

Belli ki bu düşünce çözümsüzdür. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan Kürtler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdırlar ve Türkiye'yi bölmezler; ama Türk değildirler, Kürt olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdırlar. Çözüm bu kadar açık ve aslında kolaydır. Bunun için ne Kürd'e baskı uygulamaya gerek var, ne de Türk'ü ink‰r etmeye! .. Bu kadar çatışma ve insan kaybına artık yeter! .. Kürd'ü ve diğer halkları ink‰r edeceğiz diye aslında Türk'ü de inkâr eden yanlış düşünceye artık son! ..

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ nasıl düşünürse düşünsün, Türklük onun ifade ettiği gibi değildir. Türklük etnik bir kavramdır, dil ve kültürü ifade eder, tarih içinde şekillenmiştir. Türk milleti Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından oluşmaz; diğer milletler gibi tarih içinde oluşmuş, dil ve kültür birliğine sahip bir toplumdur. Yani Türk'ün de binlerce yıllık tarihi, ortak dili ve kültürü, bir toplumsal yapısı vardır. Aynı şey Kürd'ün de vardır, başka milletlerin de! ..

Bilimsel gerçek böyledir. Ancak katı ideolojik kabulleri aşarak bu bilimsel gerçeği kabul etme gücünü ve cesaretini gösteren bir yönetim Türkiye'nin sorunlarını çözebilir. Toplum dört gözle böyle bir yönetim aramakta ve beklemektedir.

Bu yazı 7 Eylül 2009 tarihli Demokratik Açılım gazetesinde yayınlanmıştır.