Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Sanat ve Direnç
Sanatın bilgi verdiğini, yani bir enformasyon türü olduğunu, ya da bir tür iletişim olduğunu düşünmek isteyenler var... Ama sanat iletişim değildir; enformasyon ise hiç değildir... En az, asgari bir enformasyonu iletmeden edemese bile, sanat bilgi vermeye, enformasyona, hattı karşı-enformasyon denen şeye hevesli değildir pek...
İletişim ise sanatkarane filan değildir; tüm yaptığı insanlara neyi düşünmeleri, neyi hissetmeleri, neyi yapmayı planlamaları gerektiğini söylemektir. Enformasyon ise, insanlara bu söylenenleri yapabilmeleri için verilmesi zorunlu en az, asgari yapıp-etme bilgisi, asgari bir pedagojidir...
Sanat karşı-enformasyon da değildir; karşı-propaganda hiç değildir; çünkü onunla, Devlet aygıtlarının bir salgısı olarak karşılaşmak işten bile değildir çoğu kez...
Hayır, sanat bir iletişim değil, enformasyon-karşı enformasyon filan değildir. Bir tanım gibi davranamayacağım bir fikir ileri süreyim yine de: Sanat, ölüme karşı dirençtir... H.marcuse sanat her şeyini kaybetmiş toplumların son direnç mevzileridir diyordu... bizde soralım ne türden bir direnç acaba? Lascaux mağaralarında beşbin yıldır durup bekleyen duvar resimleri, işte direnmekteler.diyarbakırdaki ilk yerleşim yerleri,
Ama ölüme karşı direncin ikinci bir tarzıyla bir buluşması vardır sanatın: Yani insanların kavgasıyla; ölüme, tahakküme, baskılara karşı umutlu kavgasıyla... işte bu raperindir..sadece havsını taşır ayaklanmanın...can çekişen,parçlanan bir toplumun duyuş mantığının tanıklığını yapan şeydir sanat.
İşte Bach'ın müziği, Rönesans sonrası kurumsallaşmış iki müziğin, kutsal, ilahi kilise müziğiyle onun karşıtı profan, saraylı, dünyevi müziğin seslerini bastırmaya çabalayan bir çığlıktır: Defolun! İkiniz de çekip gidin! ..Bach sesın özgür çizgilerini koyar yerlerine kovar ikisinide.....
Direnç neye karşıdır peki?
Aklımda Michel Foucault gibi bir düşünürün eserinin anlattıkları var: Ondokuzuncu yüzyıldan itibaren dünyayı sarmaya başlayan, Napolyoncu kurumlarda ilk şekillerini bulan bir disiplin toplumu... Hapishane, kışla, hastahane, okul, fabrika gibi yerlerde beliren ve tüm topluma yaygınlaşan bir iktidar biçimi... Ama Foucault'nun disiplin toplumu tezi ile kaldığını düşünmek ciddi bir yanlış anlama olur. O pek‰l‰, yavaş yavaş disiplin toplumlarından farklı türden bir toplumsal iktidar düzenine geçilmekte olduğunun da farkındadır. Bu yeni iktidar tarzına denetim toplumları diyebiliriz sanıyorum... Otoyollarda özgürce dolaşmaya bırakılırken kim söyleyebilir aslında denetlenmiyor olduğumuzu...
Hiç kuşkusuz, her şey disiplin kurumlarına karşı bir sorgulamanın epeydir başlamış, hatta direncini doruk noktasına vardırmış olmasından bellidir: Okullaşma sistemine ilişkin en modern sorgulamaların en az elli yıllık bir tarihi var... Gelecek için ise, okul biçiminin tümüyle ortadan kalkacağı kestirimi daha şimdiden pek revaçta değil mi? İş ile eğitimin birleşebileceği, yeni teknolojilerleev içine taşınabileceği filan hep yakın bir geleceğe ilişkin tasvirlerdir... Ama her şey, disiplinlerin hafiflemesiyle birlikte, denetimin kuşatıcı bir hal almaya doğru gittiğini göstermektedir: Özgürce dolaşmaya bırakan ve üst-kodlamalar aracılığıyla uzaktan, dokunmadan denetleyen yeni iktidar araçları...
Tam böyle bir noktada kesmek istiyorum bu konuşmayı: Direncin bir türü olarak sanata dair Paul Klee'nin bir sözünü hatırlatarak: Sanat, eksik olan bir halkı beklemektedir... Henüz eksik olan bir halkı bekleyen, çağıran şeydir sanat...
Raperin EVA