Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Tarih denilince aklımıza çoğu kez entrikalar ve savaşlar gelir. Oysa bütün bunların yanı sıra sosyolojik ve gündelik yaşamdan derlenmiş, kayıt altına alınmış onlarca hikâye günümüze ulaşmıştır. Günümüzde neredeyse unutulmuş ve bir anlam ifade etmeyen deyim ve atasözleri dönemin olayları göz önüne alındığında son derece anlamlı sözlerdir. Yediğimiz, içtiğimiz gıdaların ve kullandığımız bazı objelerin isimleri ise son derece ilginç nedenlerle adlandırılmış ve yüzyıllardır değişmeden günümüze ulaşmıştır. Tüm olaylar döneminde ciddiyetle ele alınmışken günümüzde ise gülümseten nedenlere sahiptir. Tarih, bu yönüyle de araştırılmaya değer bir hazinedir.
GÜME GİTMEK: Aynen bugün olduğu gibi Osmanlı döneminde de ahlaksız esnaflar mevcuttu. Bunlar her türlü hileye başvurarak vatandaşı mağdur eder, haksız kazanç elde ederlerdi. Zaptiye Memurları tebdili kıyafetle bunları denetler yakaladıklarını falakaya yatırırdı. Tebdili kıyafet giyen erkek ve kadın görevli esnaftan bir okka ürün satın alır ve hemen köşede tartardı, ürün eksik çıkarsa geri dönüp esnafı mevcutlu olarak karakola götürürdü. Resmi kıyafetli on kadar zaptiye iki sıra olur, ortaya esnafı alır ve karakola doğru koşmaya başlardı. Her nedense üç beş aylak illa bunların peşine takılır onlarda koşardı. Yolda esnaf yalvarmaya, ağlamaya başlar af dilerdi fakat bu fayda etmezdi. Nihayet Zaptiye Ağası’na okkalı bir rüşvet teklif eder ve kabul görürse Zaptiye Ağası bağırırdı; Hoopp, işareti alan memurlarda; Gümmm deyince yanlarında koşan aylaklardan birini kapıp ortaya alırlar ve esnafı arkada bırakırlardı. Böylece hiç suçu olmayan aylak “Güme Gider” falakayı yer ve merakının kurbanı olurdu. Yakın döneme kadar durduk yerde başını belaya sokanlara “Güme Gitti” deyimi bu nedenle kullanılmıştır.
TABAKHANEYE BOK YETİŞTİRMEK: Osmanlı deri tabakhanelerinde henüz kimyevi madde bulunmadığı için deriler köpek dışkısıyla tabaklanırdı. Bu nedenle İstanbul’da köpek bolluğu Batılı gezginlerin dikkatini çekecek boyuttaydı, çeşitli editörler köpek temalı kartpostallar basarak bunu belgelemişlerdir. Tabaklanacak deri için kesinlikle taze dışkı lazımdı ve bu dışkılar sabah erken saatlerde toplanırdı. Bu işi yapanlar boyunlarına büyük bir kova asar ve ellerindeki uzun maşalarla sabah erkenden İstanbul sokaklarında dolaşır seri şekilde köpek dışkılarını toplar ve koşarak tabakhaneye yetiştirirlerdi. Bu nedenle pür telaş koşan kişiye; Yahu ne koşuyorsun Tabakhaneye bok mu yetiştireceksin? diyerek takılırlardı. Bu deyim eski kuşaklar tarafından hala kullanılmaktadır.
ALTI KAVAL ÜSTÜ ŞİŞHANE: Deyimin aslı “Altı kaval üstü şeşhanedir” zamanla Şişhane’ye dönüşmüştür. Osmanlı döneminde silah yapımına meraklı bir usta çifte denilen tüfek yapmaya çalışmış fakat başaramamıştır. Yapmak istediği tüfek için “Kaval” tabir edilen tüfek borusu üzerine altı köşeli “Şeş” denilen boruyu monte etmiş ve fakat ateşleme mekanizmasını bir türlü becerememiştir. Bu nedenle çevresinde alay konusu olmuş ve bu deyim gündelik yaşamda aykırı ve uyumsuz her şey için kullanılmıştır.
TURKEY (HİNDİ) : Bilindiği üzere Amerikalılar hindiye “Turkey” der bu da ülkemizi rahatsız eder, aslında Amerikalıların bu isimle hiç alakaları yoktur. Hindinin ana vatanı Amerika’dır, Avrupa ise Hindiyi ilk defa Osmanlılar sayesinde görmüştür. Zengin Osmanlı Amerika’dan ithal edilen ürünler arasında hindiyi de satın almış ve Türkiye’de çoğaltmıştır. Daha sonra Osmanlı tüccarlar tarafından canlı olarak ilk defa İngiltere’ye ihraç edilmiştir, eti çok lezzetli fakat görünüşü bir hayli garip olan bu hayvana İngilizler ne isim vereceklerini bilememişler ve Türkiye’den geldiği için “Turkey” ismini uygun görmüşlerdir. Amerika’ya yerleşen İngiliz kolonileri sayesinde Amerika’da İngiliz İngilizce’si kullanıldığı için hindinin ismi Turkey olarak kalmış ve günümüze kadar da gelmiştir
CAPPUCCINO: Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1634-1683) komutasındaki Osmanlı Orduları 13 Temmuz 1683’te Viyana’yı kuşattı. Güçlü Osmanlı ordusu karşısında şehir düşmek üzereyken, George Franz Kolschitzky isimli Türkçe bilen bir tercüman Osmanlı kıyafeti ile kuşatma dışına çıkar. Komşu dükalıklardan asker ve silah desteği alarak geri döner ve şehir kurtulur. 12 Eylül’de kuşatmayı kaldıran Türkler savaş alanını terk ettiklerinde, arkalarında onlarca mühimmat ve 500 çuval kahve bırakırlar. Bu yenilgi daha sonra Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın idamına da sebep olur. Kahvenin ne olduğunu bilmeyen Viyanalılar bunları deve yemi sanarak Tuna Nehri’ne dökmeye karar verirler fakat kahveyi çok iyi bilen Kolschitzky, yaptığı hizmete karşılık olarak bu kahveleri ister. Kendisine verilen Osmanlı kahvesiyle Kolschitzky, 1683’te Viyana’nın ilk kahvesi olan “Mavi Şişe” yi açar. Fakat işleri pekiyi gitmez, dindar Hıristiyanlar “Şeytan” olarak telaffuz ettikleri Türklerin içtiği kahveye rağbet etmezler. Fakat Papa VIII. Clemens kahveyi çok beğenmiştir, derhal fetvada bulunur; “Böyle lezzetli bir içeceğin sadece kâfir Müslümanlara ait olması utanç vericidir” der ve kahveyi vaftiz eder. Böylece kahve Hıristiyanlar için de helal olur. Clemens kahveyi sever ancak tadı acı geliyordur. Bunun için kahvesine şeker ve süt ilave ederek içimini yumuşatır, bu tat Avrupa’da çok tutulur. Clemens, Cappuccin Mezhebi’ne bağlıdır ve bu nedenle ona ithafen bulduğu bu içkiye Cappuccino denir. 325 yıl evvel batıya bıraktığımız 500 çuval kahve onların damak zevki ve pazarlama becerileriyle şekillenmiş devasa bir pazara dönmüştür. Bizler yüzyıllardır Türk kahvesiyle övünüp dururken, günümüzde onlarca marka ve çeşit altında pazarlanan batı kahvelerini lüpürdetip burada açtıkları cafelere milyonlarca lira döviz ödüyoruz. Geçmiş olsun dileklerimle afiyetler olsun efendim.
alıntı
saygılarımla
namık cem