ÇAĞRI - Duyuru - İla ... Mesaj Detayi Antoloj ...

Gönderen: Ahmet Yağmur
Tarih: 03.01.2011 15:01
Konu: ZAKİR İLE ŞAKİR.

ZAKİR İLE ŞAKİR!

Halkın dilinde dolaşan Zakir ile Şakir’in hikâyesinin ne kadarı doğrudur ne kadarı uydurmadır bilinmiyor. Bizi ilgilendiren husus bu hikâyede anlatılanların ilmi ve İslami açıdan geçerliliğinin olup olmadığıdır. Biz önce bu hikâyeyi kısaca sizlere anlatacağız. Sonra bu hikâyeyi İslami açıdan değerlendirmeye çalışacağız. Rabbimden bizi başarıya ulaştırmasını diliyorum.
Anlatıldığına göre; Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.lerinin Zakir ile Şakir adında iki oğlu varmış.
İbrahim Hakkı Hazretleri Şakir’e oldukça güzel bir medrese eğitimi vermiş, onu dini mübin üzere yetiştirmiş.
Zakir ise tam tersine başına buyruk büyümüş ve alkol içip meyhane köşelerinde sabahlarmış. Oğlunun bu haline çok üzülen İbrahim Hakkı Hazretleri sabredip onun hak yolu bulması için dua edermiş. Hatta belli günlerde Zakir’in kimseye borcu kalmasın diye Zakir’in içki içtiği meyhaneye gidip, Zakir’in bütün borçlarını ödermiş. Meyhaneci her ne kadar 'Efendim sizin oğlunuz buralara gelmez içki içmez' dese de İbrahim Hakkı hazretleri oğlunun birikmiş borcunu öder gidermiş. Şakir ise abisinin bu haline çok kızar ve onu kınarmış.
İbrahim Hakkı Hazretleri büyük velilerden olduğu için o bölgeden kırkların geçeceğini bilir, küçük oğlu Şakiride bir kişi eksilen kırklara katmak için yetiştirirmiş. İbrahim Hakkı oğlu Şakiri alıp birlikte Hasankale’nin kalesine çıkmışlar. Kırklar o gece o bölgeden bir kişi eksik olarak geçecekmiş. İbrahim Hakkı kırkların geldiğini görünce hadi oğlum kendini kaleden aşağı boşluğa at ve kırkıncı kişi sen olaraktan kırklara karış demiş.
Bu arada babası ve kardeşini nereye gittiğini merak eden Zakirde gizlice peşlerinden gelmiş. Olan biteni saklandığı yerden seyretmeye başlamış.
İbrahim Hakkı oğluna hadi atla dese de, Şakir bir türlü kendini boşluğa atamamış. Daha doğrusu korkmuş olduğundan cesaret edip kendini boşluğa atamamış. Babasının tüm ısrarlarına rağmen Şakir bir türlü kendisine söyleneni yapamamış. Bu arada kırklarda onların olduğu bölgeye gelmiş hatta artık o bölgeden yavaş yavaş uzaklaşmaya başlamışlar. İbrahim Hakkı buna çok üzülmüş, çünkü yıllarca Şakiri çok iyi yetiştirmiş, en iyi şekilde dini konularda eğitmiştir. Fakat şimdi çok arzuladığı şey olmamaktadır.
Bu arada tüm olup biteni seyreden Zakir saklandığı yerden çıkıp hızla uçurumun kenarına doğru koşmaya başlar. Koşarken de şu sözleri söyler.
-“Baba belki Şakir uçamaz ama Zakir uçar”. Deyip kendini boşluğa bırakmış. Bir anda kanatlanıp kırklar evliyalarına karışmış.
Bütün bu olup biteni ibretle izleyen baba, oğlu Şakir’e dönüp şu cümleleri söylemiştir.

'Harabat ehline hor bakma Şakir
'Defineye malik viraneler var' demiş…

CEVAP:
İbrahim Hakkı Hz.lerinin Zakir ile Şakir adında iki oğlu var mıydı yok muydu bizi hiçte ilgilendirmiyor. Anlatılan bu hikâyenin ilmi veya İslami hiçbir geçerliliği yoktur, Bu hikâyede anlatılanlar uyduruk bir safsatadan ibarettir.
Bu hikâyeyi uyduranların amacı insanlara dini sevdirip insanlara bazı şeyler öğretmek ise bu uyduruk ve aynı zamanda içinde bir yığın batıl şeyleri insanlara anlatacağına, İnsanlara Kur’an ve Sahih sünneti anlatsalardı ne güzel olurdu.
Cenabı hak buyuruyor ki;
Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Resule ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin! Eğer herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah’a ve Peygamber’e havale edin! Bu sizin için daha hayırlı ve sonuç bakımından da daha güzeldir.' (Nisâ, 59.)

Bu ayet şu olay üzerine nazil olmuştur
Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.) bir seriye’nin başına ensardan bir adamı emîr, yani kumandan yapıp gönderdi. Bu zatın emrindeki mücahitlere de kumandanlarına itaat etmelerini emretti. Bu kumandan, sefer esnasında bir meseleden dolayı mahiyetindekilere öfkelendi de:
—Peygamber (s.a.v.) sizlere bana itaat etmenizi emretmedi mi? diye sordu. Onlar da:
—Evet, emretti, dediler. Bunun üzerine kumandan:
—Öyleyse benim için odun toplayın! Dedi.
Mücahitler odun topladılar. Bu defa da kumandan:
—Odunları yakınız! Emrini verdi. Mücahitler odunu yakınca da:
—Bu ateşe giriniz! Diye emretti.
Bu emir üzerine askerlerin bir kısmı ateşe girmeyi düşündüler. Fakat bazıları da bunları tutmaya ve:
—Bizler ateşten Peygamber’e kaçıp sığınmış kimseleriz, demeye başladılar.

Onlar bu karşılıklı konuşmaya devam ederken nihayet ateş söndü. Kumandanın da öfkesi geçip sakinleşti. Bu olay Peygamber’e ulaşınca:
'Eğer mücahitler ateşe girselerdi, artık kıyamet gününe kadar ateşten çıkamazlardı. İtaat ancak marufta olur.' buyurdu. (Buhā rî, Megā zî, 61/340; Müslim, İmâre, 8/40.)

Hadisteki bu olay ile yukarıda zikredilen Zakir ile Şakir’in hikâyeleri -farklı amaçlar taşısa da- birbirine benzemektedir. Mücahitler, verilen emir maruf olmadığından, emri dinlememişler ve ateşe girmemişlerdir. Hikâyedeki İbrahim Hakkı Hazretlerinin oğlu Şakirden yapmasını istediği de şüphesiz maruf olarak kabul edilemez. Bir insana kendini uçurumdan at demesi ve o insanın kendini uçurumdan atarak evliya olacağı kırklara karışacağı iddiası İslam ile ilgisi olmayan bir safsatadan başka bir şey değildir. Bir insan kendini kaleden/uçurumdan atınca evliya olmaz olsa olsa uçurumun dibinde bir leş yığını olur ancak.

'Yaratana isyan olduğu takdirde, mahlûka itaat yoktur' kezalik 'İtaat ancak maruftadır' hadis-i şerifleri de bunun delilidir.

Hikâyenin elle tutulacak hiçbir tarafı yoktur. İslâm’ın bütün ilkelerine aykırıdır. İslam’ın veli anlayışı tamamen tahrif edilmiştir. İslam bizlere bütün Müminlerin Allah’ın velisi olduğunu bildirmiştir. Başka bir ifade ile de Allah’ın velisi olmanın şartı İman ve Salih amel olduğu bizlere bildirilmiştir.

Cenabı hak buyuruyor ki;
Allah, iman edenlerin velisidir. Onları, karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri ise tağutlardır. Oda onları aydınlıklardan karanlıklara düşürürler. İşte onlar cehennemliktirler. Orada ebediolarak kalacaklardır.(Bakara Suresi 257)

İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları (dostları) ’na hiçbir korku yoktur. Ve onlar üzülmeyeceklerdir. (Yunus Suresi 62)
Onlar, iman edip takvaya ermişlerdir. (Yunus Suresi 63)
Takvanın manası: Allah tan korkup sakınıp İslam‘ın emir ve yasaklarına bağlılıktır.
Ayette “Allah’ın veli kulları (dostları) ’na hiçbir korku yoktur.’’ Dediği kişiler Hz. Peygamberin haber verdiği ümmetinden hesapsız cennete girecek olan kişilerdir. Bunların kimler olduğunu ancak Allah bilir. En alt tabakada ise cehenneme girdikleri halde zerre kadar da olsa iman sahibi olup ta o iman sayesinde ebedi cehennemde kalma korkusundan kurtulan Müslümanlardır. İşte bu korku; korkuların en büyüğüdür. Allah iman edenleri bu korkudan korumuştur. Eğer kişinin kalbinde zerre kadarda olsa iman yoksa bu kişi Allah’ın düşmanı olmuş olur ki ebedi cehennemde kalır. Dolayısıyla kalbinde zerre kadarda olsa iman bulunan herkes Allah’ın dostudur. Allah’ın dostlarının ismi Müslüman olarak bizlere bildirmiştir. Allah dostlarının Allah’a yakınlıkları ise İman ve takva ölçüsünde artar veya azalır. İslam‘ın bizlere tarif ettiği Allah dostu/veli, Allah düşmanı kısaca budur. Buna başka bir ifade ile iman ve küfürde denir.
Hikâyede anlatıldığı gibi bir delinin sözüyle kendini uçurumdan/kaleden aşağı bırakmakla insan veli olmaz. Olsa olsa cin ve insan şeytanların telkiniyle canına kıymış bir bedbaht olur ancak.

Yine bu hikâye de anlatılan kırklar konusuna değinelim. Halk arasında ve daha çok sufi/tasavvuf meşrepli kesimlerin iddia ettikleri üçler, beşler, yediler, kırklar, Gavs, Gavsul azam, Kutup, Aktap… Gibi benzer inançlar makamlar İslam da olmayan bidat ve hurafelerdir. Birde hikâyede anlatılan bu kırklar kuş olmuş uçuyorlar(!) . Bu hurafe inançların İslam da olduğunu iddia etmek bunun delilini aramak başlı başına ahmaklığın, cehaletin ta kendisidir. Sahabeden üçler, beşler, yediler, kırklar, Gavs, Gavsul azam, Kutup, Aktap… Olduğunu iddia eden birine asla rastlayamazsınız. Bu hikâyede Zakir ile Şakir belki Hasankale de çokça rastladığımız kargalara imrenip uçmak mı istediler bilemiyorum.

Hiç kimse üçler, beşler, yediler, kırklar, Gavs, Gavsul azam, Kutup, Aktap… Gibi benzer inançların delilini İslam da bulamaz. Çünkü bunlar batıl din ve felsefelerin ürünüdür. Bu makamlar insanların uydurdukları batıl şeylerdendir.

Cenabı hak buyuruyor ki;
Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığınız (boş) isimlerdir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmedi. Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar. Hâlbuki onlara Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.(Necm Suresi: 23)

Bir kısım Müslümanlar bunun gibi batıl şeylerle avutulup aldatılmaktadır. Bu inanç ve ibadetleri ne Kur’an da ne Sünnette nede sahabenin hayatında kesinlikle bulamazsınız.

Oysa Her kim şu konuları araştırsa kolaylıkla bunların delilini Kur’an ve sahih Sünnet bulacaklardır.
İmanın esasları, Kelime-i Şahadet, Namaz, Zekât, Oruç, Hac, İstiğfar, Tevbe, Cihad, Emribil mağruf nehyi anil münker, Zikir, Dua, Dünyaya gönül bağlamama, Havf ve reca, İhsan ve ihlas, Şeytana uymama, Heva ve hevese uymama, Ölümü ve ahireti düşünme, Fedakârlık, Sevgi Yardımlaşma, Doğruluk, Açıkta ve gizlilikte Allah korkusu, İsraftan kaçınma, Emanet, Şükür Ve bütün nafileler. Bu inanç ve ibadetlerin kaynağı ise Kur an ve Sahih sünnettir. Peygamberin ve Sahabesinin hayatında işte bunlar vardı. Çünkü bunlar İslam’ın rükünlerindendir.

Bu hikâyeyi uyduranların niyeti; İnsanlardan kimin hidayete ereceği, kimin hidayete ermeyeceğinin belli olmayacağını anlatmaksa. Yine akıbetin ancak Allah’ın bileceğini insanlara anlatmak ise bu konuyu anlatmanın yolu batıl hikâyeler uydurmak olmamalıdır. Niyetler iyi olsa da yapılan iş/amel batıl olduğu için bu insanlar kendilerini Allah’ın azabından kurtaramazlar. Dini anlatmanın yolu İnsanlara Kur’an ve Sahih sünneti anlatmakla olur. İnsanlara dini anlatacağız diye böyle batıl hikâyeler uyduracaklarına, Allah Rasulünün şu hadisini insanlara güzelce anlatsalardı hayırlı bir iş/amel yapmış olurlardı.

Hz. Peygamber bir hadisi şerifte şöyle buyuruyor:
“Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a kasem ederim ki, içinizde öyle adam bulunur ki, cennet ehlinin ameli ile amel eder ve kendisi ile cennet arasında bir zira’dan (Yaklaşık 50 cm) ziyade mesafe kalmaz. Derken (hükm-i) kitap (yani o yazının hükmü) ona galebe eder, cehennem ehlinin ameli ile amel eder de cehenneme girer. Keza içinizde öyle adam bulunur ki, cehennem ehlinin ameli ile amel eder, kendisi ile cehennem arasında bir zira’dan ziyade mesafe kalmaz. Derken (hükm-i) kitap ona galebe eder, cennet ehlinin ameli ile amel eder ve cennete girer.” (Buhari –Müslim)
İlmin kaldırılıp Bidat ve hurafenin yaygın olduğu toplumlarda Zakir ile Şakir’in hikâyesine benzer hikâyeler yaygındır. Bu toplumlarda çoğu zaman dinin aslına itibar edilmez. Bunun yerine gelenekler, hikâyeler, bidat be hurafeler daha çok itibar görür. Toplumun din anlayışı bunlara göre şekillenir. Bu toplumlarda saptırıcı imamlar itibar görür onların peşinden gidilir. Yine bu toplumlarda bidatler sünnet, sünnetler ise bidat gibi algılanır.
Yine bu toplumlar sahih İslam’a irtica, Muvahhid Müslümanlara ise terörist, gerici, yobaz gibi… İthamlarda bulunacak kadar yollunu şaşırmış sapıtmış toplumlardır.
Cenabı hak buyuruyor ki; Allah, insanların bir kesimini doğru yola iletti, bir kesimi de sapıklığı haketti. Çünkü onlar Allah'ı bir yana bırakarak şeytanları dost edindiler ve (buna rağmen) doğru yolda olduklarını sanıyorlar.(Araf Suresi:30)
Burkani Sahih’inde şöyle bir ziyade ile rivayet etmektedir: Hz Peygamber Buyuruyor ki: “Ümmetim hakkında tek korktuğum şey, saptırıcı liderlerdir. Ümmetim arasına kılıç düşünce, kıyamete dek bir daha kaldırılmaz. Ümmetimden hayatta olanlar müşriklere katılmadıkça ve ümmetimden bazı kimseler putlara ibadet etmedikçe kıyamet kopmaz. Ümmetim içerisinde otuz tane yalancı deccal olacak. Hepside kendisinin peygamber olduğunu iddia edecek. Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Benden sonra hiçbir peygamber yoktur. Ümmetimden bir taife, desteklenmiş olarak hak üzere bulunacaktır. Onları yıkmaya çalışanlar Allah’ın emri gelene dek hiçbir zarar veremeyecekler.” (Sahih Ebu Davud 4252, İbn Mace 3952, Ahmed 5/278, 284)
Cenabı Hak Buyuruyor ki:
İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti. (En am Suresi: 153)
Allah’ın selamı hidayete tabii olan kulların üzerine olsun
Veysel AKPINAR
[email protected]