Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
HADİSLERİ ENDİREKT OLARAK İNKÂR ETMELERİ:
Bazen sahabelere dil uzatarak, öncelikle en çok hadis rivayet eden sahabeden işe başlayıp onlara çamur atmaları mealci mutezilenin değişmez tavrıdır. Örneğin Ebu Hureyre (r.a.) hicretin yedinci yılında Müslüman olmasına rağmen nasıl beş bin küsur hadis rivayet etmiştir demeleri ve bu sözle insanları beş bin küsur hadiste şüpheye düşürmenin yanı sıra en muteber sahih hadis kitaplarında bile rivayeti bulunan bu sahabe hakkında ve sahih hadis kitapları hakkında şaibe uyandırmaları gibi. Oysa işin aslı hiç de böyle değildir. Bâki ibn-i Mahled; Ebu Hureyre 5374 hadis rivayet etti demiştir, bu sayı rivayet edilen hadis sayısı değil, Ebu Hureyreden aynı hadisi farklı kimselerin işitip rivayet etmesiyle artan senet sayısıdır. Senetleri farklı olan aynı hadisler çıkarıldığında Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadis sayısı sadece 1236’dır. Kendisinden en az 9 talebesi hadis yazmış ve rivayet etmiştir. Bu rakam ise garipsenecek bir rakam değildir, zîrâ Ebu Hureyre kendi işini şöyle haber vermektedir. İnsanlar benim fazla hadis rivayet ettiğimi söylüyor. Muhacir olan sahabe ticaretle, ensar olan sahabe bağ ve bahçesiyle meşgul olurken, ben Rasulullah’ın dizinin dibinde karnımın doymasına razı olarak ilim tahsil ediyordum. Onun zamanında sahabeden ibn-i Ömer ve başkaları onun rivayet ettiği fakat ilk defa duydukları hadisleri garip bulmuş ve bu sözün ispatını aramış ve yine başka şahit sahabeler onun rivayetini doğrulamıştır. Bu hususta Ebu Hureyre’nin doğruluğunu ve ilmini anlatacak örnek, ilgili kitaplarda çoktur. Mutezilede hadis rivayet edenlere sataşma, işlerinin çirkefliğidir, zîrâ dobralıktan uzak bu siyaset onların felsefeyle kirlenmiş kalplerinin dışarı açılan penceresidir.
BİZ HADİSİ KURANA ARZEDERİZ UYUYORSA ALIRIZ UYMUYORSA ATARIZ DEMELERİ:
“Benden bir hadis işittiğinizde onu Kur’ana arz edin uyuyorsa alın uymuyorsa atın” gibi hadisler uyduran ve uydurulmasını fırsat bilen mutezile, hadislerin Kur’ana uyması gerektiğini veya o konuda Kur’an da ayet bulunup hadisin onu açıklayıcı olması gerektiğini ısrarla savunur. Bunu yaparken de maksatları Kuranı tefsir eden hadislere boyun eğmek değil, Kur’anda bulunmadığı iddiasıyla birçok hadisi saf dışı edebilmektir. Zira onlar Kur’anı tefsir eden nice hadislere sırt çevirmiş ve kabul etmemişlerdir. Bu davranış da onların inkarcı siyasetinin bir parçasıdır.
KUR’ANIN MUHKEMİNİ VE MÜTEŞABİHİNİ TE’VİL ETMELERİ:
Hiçbir ücret istemeyen bu tebliğ ve irşat Kur’anı iyi anlamadığınızı size hatırlatır. Düşünmeksizin tekebbürle mukabele edenlere bizim gücümüz yetmez. Islahı ğayr-ı kâbil mutezile taraftarlarına son birkaç söz:
Peygamberin hadislerine kulak asmadığınız için, Kur’an ayetlerine ya delaleti zanni, ya subutu zanni dediğiniz ve aklınıza uymayan ayetleri tevil ettiğiniz için birçok hususta inkarcı ve kalplerinde eğrilik olan tevilciler sizlersiniz. Bize Kur’an yeter diyorsunuz okuyun o halde Allah sizi anlatıyor.
Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar. (Âl-i İmran Suresi: 7)
Kur’an biz anlayalım diye indirildi deyip ancak Allah’ın bileceği, sizin onunla imtihan olunmanızdan başka size vazife olmayan, müteşabihi de felsefenize arz ettiniz ve zihin jimnastiğinizde onlarla da oynadınız ve müteşabih ayetleri fasid şekillerde tevil ederek kalplerinizde eğrilik olduğunu bize Kitabımızdan ispat etmiş oldunuz. Siz ne Kur’anı tercihinizde samimisiniz ne de davet ve tebliğinizde. Zîrâ atalarınızdan devraldığınız saçmalık dolu usullerin sizi dalalette bırakmasına kör taassubunuzla devam etmektesiniz. Eğer maksadınız Kur’ana uymak olsa yukarıda zikrettiğimiz peygambere tabi olmak ve onun emirlerine uymakla ilgili ayetler sizi sahih hadisleri araştırmaya sevk etmesi gerekir. Çünkü Allah’ın korumayı va’d ettiği ayetlerinin hükmü kıyamete kadar bakidir ve o hükümler içerisinde peygambere tabi olma emri defalarca zikredilmiştir. 23 yıl boyunca süren talim, tebliğ ve davet işinden sadece 20-30 sahih hadis olduğunu söyleyen siz zavallıların aklen nakıs olduğu aşikardır. Bu gün uygulamakta olduğunuz bir çok meselenizi Kur’an da bulamaz ve halledemezken ya yok demekte çareyi buluyor yahut olmayacak yerden-hadisleri kabul etmezken-örften, tarihten nakiller yapıyorsunuz.
Örneğin: Zekat için nisab miktarı nedir, koyundan deveden, ticaret malından ne kadar zekat verilmelidir. Kuranın neresinde buluyorsunuz bunları. Yoksa zekat sadaka demektir herkes istediği kadar verir mi diyeceksiniz. Ya da beş vakit namazın rekatlarını Kuranın neresinde buluyorsunuz. Yoksa bu kez de salât dua demektir, her zaman her şekilde kalp ve dil dua eder, yerlerde sürünmeye gerek yok mu diyeceksiniz. Siz de biliyorsunuz ki Kuranı anlamada peygambere müracaat etmediğinizde, birçok hususta aklınızı veya hevanızı tefsir edici kabul edersiniz. Peygamberin tefsirini kabul etmeyen siz zavallıların tefsirini kim ne diye kabul etsin ki?
Kendilerini akıllarının saptırdığı bu nasipsiz fırkanın kaderi inkar etmeleri, keramet ve şefaat simsarı zındık sofilerin bu hususlarda haddi aşmalarına karşın, mutezilenin de hak olan kerameti ve şefaati inkar etmeleri, yukarıda izahı geçtiği üzere dini anlamalarındaki yöntem farkından, aklın cüretkarlığından ve kalplerinde eğrilik olmasındandır.
ŞEFAATLE İLGİLİ AYETLERİ DE ÇARPITIR VE ŞEFAATİ İNKAR EDERLER:
Dünyada iken kulun işlemiş olduğu amellerin dışında herhangi bir şeyin ahirette ona fayda vermesini imkansız kabul eden bu fırka, bunu Allah’ın adaletine aykırı bulurlar ve şefaat yoktur derler. Oysa akıllarıyla övünen bu zavallılar, Allah adaletiyle hükmeder ve şefaate layık olan kimseye şefaat edilmesine müsaade eder şefaat edecek kimseyi de zaten Allah belirler (Enbiya Suresi: 28) , anlayışına bir türlü ulaşamamıştır.
Şefaatle ilgili Kur’an ayetlerinden; müşrik putperestlerin putlarını şefaatçi kabul etmesini nefyeden ayetleri (Yunus Suresi 18) şefaatin yokluğuna delil gösterip, ancak Allah’ın izin verdiği kimselerin şefaat edeceğini bildiren ayetleri (Bakara Suresi:255) , (Yunus Suresi: 3) , Meryem Suresi 87) , (Taha Suresi: 109) , (Enbiya Suresi:28) , (Sebe Suresi: 23) , (Zuhruf Suresi: 86) , (Necm Suresi:26) görmezden gelmeleri, dini bir bütün olarak anlamaya güçleri yetmediğinden (mutlak olanı, mukayyet olanla tefsir etmeyi de bilmemelerinden) ve kendilerine öğretileni taklitten vaz geçmemelerindendir.
KADERİ İNKAR ETMELERİ:
Allah kullar için bir kader takdir etmemiştir diyen mu’tezile kul kendi fiillerinin yaratıcısıdır, demektedir. Bir sınav salonundaki şartları, süreyi, soruları vs. belirlemek sınav sahibinin hakkı olduğu kadar basit anlaşılabilecek bir meselede; Allah’ın irade-i külliyesinin insanlar üzerindeki tesirini ve imtihanın seyrinin o iradeye uyması gerektiğini kabul etmeyenler, kul eğer yaptığından mes’ul ise fiillerinin yaratıcısıdır demektedirler. Yere göğe sığdıramadıkları akıllarının neresine sığar bu saçmalık bilmiyoruz fakat, doğrusu şu ki kul irade-i cüz’iyyesi ile niyet ettiği hayır veya şer ne ise güç yetirebiliyor ise ve Allah o işi yapmasını mümkün kılarsa kul yapacağını yapar. Yapılan iş kula aittir, o işin yapılmasına Allah müsaade etmiş ve o fiili yaratmıştır. Allah iyiliğinde kötülüğünde yaratıcısıdır, fakat iyilikten razı, kötülükten razı değildir. Kulun seçme hakkının olması ve gücünün yetmediğinden sorulmaması imtihanın adaletli ve merhametli olduğunu göstermeye yeter.