Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
KUR’AN BİZE YETER DİYEN KUR’ANDAN HABERSİZ CAHİLLERE
MEALCİ MUTEZİLE FIRKASINA REDDİYE
(İSİMLERİ FARKLIDA OLSA HADİS İNKARCISI FIRKALARA REDDİYE)
Sonsuz hamd alemlerin Rabbi olan Allah’adır, Salat ve selam O’nun kulu ve Resulü Muhammed (s.a.v.) ‘e âline ashabına ve ona tabi olanların üzerine olsun.
Tarihten günümüze, dini akıllarına uydurmaya çalışan, akıllarının ermediğini inkar eden, taifeler hep olmuştur ve olacaktır da. Öldükten sonra dirilmeye aklı ermeyenler ahireti inkar etmiş, böylece kafirlerden olmuş, kimi de Allah’ın Kitabında bildirdiği ğayb haberlerinden yahut Allah’ın sıfatlarından bir kısmını iptal veya teville tahrif etmiştir -ki tahrif de inkarın başka bir türüdür- işte bu fırka mutezile fırkasıdır ve onların söylediği “Bize Kur’an yeter” sözü gerçekten de onlara haddini bildirmede fazlasıyla yeterli olması açısından doğrudur. Kur’an ve sahih sünnetle dinimizi anladığımız halde onlara yalnızca Kur’an dan cevap vererek yanlışlarını yüzlerine vurmayı ve Kur’anın, onların bu sözünü yalanladığını ispatlamayı, İslam’ın müdafaası için, Müslümanların saptırılmaması için bir vazife bildik.
Kendileri itikadi ayrılıklarını ve mutezile ismini ısrarla gizleseler de hadis inkarcısı mutezile fırkasının, dalâletine sebep; iman ettikleri şu kaidedir: “Akıl ile nakil teâruz ederse (çelişirse) akıl tercih edilir. “ İşte bu kaide kayıtsız şartsız itaati kabul etmez. Oysa Allah (Azze ve Celle) Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resûlüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak 'İşittik ve itaat ettik' demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.(Nur Suresi Ayet 51) ayetiyle müminin övgüye değer vasfını açıklamış ve onların kayıtsız şartsız teslimiyetini övmüştür. Bu risaleye muhatap olan zevat ise, işittikleri birçok nassı aklımıza uymadı deyip inkar etmektedir. Zîrâ açıkça inkar ettikleri birçok ayet ve hadis vardır.
Öncelikle onlar peygamberin (s.a.v.) sözlerinin din adına bir kaynak olmasını, Kur’anı tefsir etmesini asla kabul etmezler, çünkü peygamber onlar gibi düşünen bir felsefeci değildir. Oysa Allah Peygamberine bilmediği şeyleri öğrettiğini şu ayet haber veriyor:
(Ey Muhammed!) Eğer Allah’ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir grup seni saptırmaya çalışırdı. Hâlbuki onlar, ancak kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana kitabı (Kur’an’ı) ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın sana lütfu çok büyüktür.(Nisa Suresi: 113)
Peygamber, Allah’ın öğrettikleriyle hükmetmiştir ve ona uyulması da bu yüzden gereklidir. Kendilerine vahiy gelmediği için bilmeyen zavallılar, akılları ermeyince inkara kalkışarak akılsızlıklarını ispat etmişlerdir. Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit 'Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz! ' derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler.(Bakara Suresi Ayet:13)
Onların İslam’dan nasıl uzaklaştıklarını ve savundukları dini tanıyalım.
YUNAN FELSEFESİ VE DİĞER FELSEFELERLE İSLAM DÜŞÜNCESİNİ BOZMALARI
Emeviler’in son dönemlerinde ve Abbasîler döneminde, Arap düşüncesine Hint ve Yunan felsefesi karışmaya başladı. Yunan Felsefesinin Müslümanlara geçişi Fars aracılığıyla oldu. Çünkü Fars kültürü, İslam’dan hemen önce Yunan felsefesinden oldukça etkilenmiş bulunuyordu. Yunan felsefesinin Müslümanlara geçmişinin bir yolu da Süryaniler idi. Çünkü Süryaniler de Yunan felsefesinin mirasçısı olmuşlar ve ona dini bir kisve ve ruhbanlık elbisesi giydirmişlerdi. Yunan felsefesinin geçiş yollarından biri de bizzat Yunan felsefesi olmuştu. Çünkü Arap asıllı olmayan bazı Müslümanlar, Yunancayı iyi derecede biliyorlardı.
Mutezilîler, görüşlerini ortaya koyarken bu felsefeden etkilenmişler ve bir çok delil getirme metodunu bu felsefeden almışlardır. (Mezhepler Tarihi M. Ebu Zehra ter.141)
Bu metotla da dini ahkamın ve ğayba taalluk eden haberlerin çoğunu inkar etmişlerdir.
ALLAH’IN SIFATLARINI TEVİL VE TA’TİL İLE YOK SAYMALARI:
TEVİL:Cümleyi lafzın delalet ettiği mananın dışında, başka bir manada anlamak ve öylece iman etmek.
TA’TİL:Gerçek manayı geçersiz kılıp, iptal etmek.
Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahye der. O yücedir, hakîmdir. (Şura Suresi: 51)
Mutezilenin Allah’a imanı tamamen bir tevehhümden ibarettir. Onlar Kur’anda Allah’ın sıfatlarını anlatan birçok ayeti akıllarına uymadığı için, o ayetlere felsefeci zındıkların iman ettiği gibi iman etmişlerdir.
Mutezile Allah’ı şöyle vasfeder: Allah bir ve tektir, O’nun benzeri yoktur, O her şeyi işitir ve görür, o ne cisimdir, ne görüntü, ne cüssedir, ne de suret, ne ettir ne de kan, ne şahıstır, ne cevherdir ne araz, O’nun ne rengi vardır, ne tadı, ne de kokusu, O’nun dokunulabilecek bir bedeni de yoktur, ne sıcaktır, ne de soğuk, ne yaştır, ne de kuru, ne uzundur, ne de geniş veya derin, ne topludur, ne de dağınık. Ne hareket eder, ne sakin kalır, ne de bölünür. Onun ne parçaları vardır, ne de bölümleri. Ne organları vardır, ne de azaları. Onun için yön söz konusu değildir. Ne sağı vardır, ne de solu. Ne önü vardır ne de arkası. Ne üstü vardır ne de altı, hiçbir mekan, onu kuşatamaz. Üzerinden zaman geçmez. Onun için, bir şeye dokunma veya uzlet (yalnızlık) , ya da mekanlara hulul etmesi (girmesi) söz konusu değildir. Âllah-u Teala, yaratıkların, sonradan yaratılmışlığa delalet eden bir vasfıyla nitelendirilemez. Ona son veya mesafede isnat edilemez. O, bir yöne gitmekle de nitelendirilemez. O, sınırlı değildir. Ne doğurmuştur, ne de doğrulmuştur. Miktarlar O’nu ölçemez. Perdeler O’nu örtemez. Duyular O’nu algılayamaz ve O, insanlarla kıyas edilemez. Hiçbir yönüyle yaratıklara benzemez. Vakitler O’nun için söz konusu değildir. Afetlerde O’nun için söz konusu değildir. O hatıra gelen veya hayal edilen hiç bir şeye de benzemez. Her zaman ilk olagelmiştir. Sonradan var edilen her şeyi öncelemiş ve yaratıklardan önce var olmuştur. O’ her zaman Alîm, Kadîr ve diri olmuş ve böyle olmaya devam da edecektir. Gözler o’nu göremez. Gönüller o’nu anlayamaz. Hayaller, o’nu kuşatamaz. Kulaklar o’nu işitemez. Görülüyor ki mutezile bir hiçlik iddiasındadır, Allah’ın varlığını isim ve sıfatlarını ispat etmekten uzak nefyetme (yok olduğuna inandırma) gayretindedir. Mutezilenin Allah’a imanı Allah’ın varlığını isim ve sıfatlarını tersinden inkar edip yok saymak manasından başka bir şey değildir. İster bilerek isterse bilmeyerek.
Rablerini yüceltmek ve onu övmek için hiçbir kelime bulamamış ve onu varlıktan tenzih ederek rablerini kaybetmişlerdir. Sırf akılları yetmediği için ve vehmî bir ilah icat ettikleri için Allah’ın Ahrette müminlere görüneceğini inkar etmiş, bu husustaki Kur’an ayetlerini de sahih hadisleri de reddetmişlerdir. Allah’ın Musa (a.s) ile konuşmasını muhal görüp kelam Allah’ın sıfatı değildir diyen, Mutezile fırkası Allah’ın kelam sıfatını inkar etmiş ve sırf bu yüzden Kur’an mahluktur iddiasıyla ümmeti yüzyıllarca birbirine düşürmüş, bunu devlet eliyle halka zorla kabul ettirmek istemiş, birçok alim bu iddiayı kabul etmediği için işkenceler altında zindanlarda can vermiştir.(Mezhepler Tarihi M.Ebu Zehra ter.138)
İşte peygamberler! Biz onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir… (Bakara Suresi: 253)
Yukarıda da görüldüğü gibi bir yokluktan ibaret, yersiz, yönsüz, zamansız, sağı, solu, üstü, altı, önü, arkası olmayan, tadı, kokusu, rengi, sıcaklığı, soğukluğu, olmayan vs. gibi saçma ve delilsiz cümlelerle Allah’ı tenzih etmek, ne Kur’an da öğretilmiştir ne de sünnette. Her şeyin zıddıyla birlikte reddedildiği yerde yokluktan başka ne vardır? Bu Tevhit değildir, Mutezilenin Allah’ı vasfettiğini sandığı cümlelerden Allah’ı tenzih ederiz. Aklını ilah edinenin bu evhamı, materyalist inkarcıların sözlerinden farksızdır ve olmayan bir şeyi birlemek saçmalıktır. Bu felsefe birçok feylezofun sapıtmasına sebep olduğu gibi kelamcı mutezileyi de saptırmıştır. İşte bu ve benzeri inkarlarından dolayı birçok alim onları tenkit ve hatta tekfir etmişlerdir. İmam Ebu Hanife’nin talebesi İmam Ebu Yusuf onları zındıklardan saymış, İmam Malik ve İmam Şafiî bunlardan şahitlik kabul edilmez şeklinde fetva vermiş, İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî bunların arkasında namaz kılanın namazını iade etmesi gerekir diye fetva vermişler. (Mezhepler Tarihi M.Ebu Zehra ter.147) ve daha nice imamlar onlar hakkında hak ettikleri sözleri söylemişlerdir. Onlar Allah’a imanı anlayamamışlardır.