Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
NOT: BU MAKALE 3 SAYFA, DİPNOTLARI İSE 10 SAYFADIR.
ATALARIMIZ VE EFENDİLERİMİZ!
İnsanlara Kuran ve sahih sünnet anlatılınca karşılaşılan bir husus şudur; İnsanlar Kur an ve sünnete uyma yerine önceki nesillerden miras kalan bir kısın doğru veya yanlış inancı terk etmekte direndikleri görülmektedir.(1) Peygamberler de Allah`ın dinini anlatırken ataların dinini benimseyenlerle zorlu mücadeleleri olmuştur ve çok azı iman etmiş çoğunluğu ise inkârda diretmiştir.(2)
İşte bunun nedeni atalarının dinini benimseyenler düşünmeyi, dinlemeyi, aklı işletmeyi kullanmazlar. Bunun yerine çoğunluğa uymanın doğru yol olduğunu varsayıp düşünmekten ve dinlemekten kaçarlar. Kuran bize insanların az bir kısmının iman ettiğini yahut çoğu kısmının Allah`a ortak koşarak iman ettiğini söylemesi bir mucizedir ve bize bu konuda yol göstericidir. (3)
Din adına uydurulmuş bidat ve hurafenin yaygın olduğu bir toplumda yaşamaktayız. Toplumdaki bidat ve hurafelere Kur an ve sünnetten deliller getirip mücadele edince karşılaşılan en büyük engel ataların ve efendilerin tabulaştırılıp delilsin kürü körüne onların dinine /yoluna/izine uymak olduğu bilinmektedir.
Oysa hiçbir insan hatadan/günahtan korunmamıştır.(4) İnsanlar bilerek veya bilmeyerek küçük büyük günaha düşerler. Allah’ın haram kıldığı amelleri yapar Allah’ın gazabına lanetine muhatap olurlar. Hatta insanlar bilerek veya bilmeyerek şirk ve küfre bile düşebilirler(5) , Tövbe ederek tekrar tevhide dönerler.
İnsanlar Allah’ın razı olduğu amelleri yapar Allah’ın rahmetine, rızasına muhatap olurlar, Her birimize cennet veya cehennem ayakkabılarımızın bağlarından çok daha yakındır.(6) Kendi akıbetimizi bile bilmekten aciz bir durumdayız Korku ve ümit arasında gidip gelmekteyiz.
Bu hal bizler için geçerli olduğu gibi bu ümmetin en hayırlı nesli olan sahabe içinde geçerlidir. Bu ümmetin en faziletli nesli olan sahabeler bile büyük küçük günahlara düştüğü hatta bu günahlar sebebiyle recmedilen ve had cezası verilen sahabelerin olduğunu sahih hadis kaynaklarından biliyoruz.
Hatta Hz. Peygamber hayatta iken ve vefat ettikten sonra bir kısım sahabenin dinlerinden döndüğü bazılarının bu hal üzere öldüğü (7) bazılarının ise tövbe edip tekrar Müslüman oldukları sahih hadis kaynaklarında bizlere nakledilir.(8)
Kim olursa olsun Hiçbir kulun bütün fiilleri/amelleri tamamen hak olamayacağı gibi tamamen batıl da olmayabilir. Ölçü Kur’an ve sahih sünnettir. Kişilerin fiilleri/amelleri bu ölçüye göre değerlendirilir. Kalplerin özünü ve akıbeti ise ancak Allah bilir.(9)
İnsanlar aynı anda helal haram ve iman küfür arasında gidip gelebilir hangi tarafa daha yakınsa o tarafın taraftarı olur. (10)
Sahabeden olsun tanınmış önder şahsiyetlerden olsun insanların mutlaka hatalar yaptıkları haramlar işleyebildikleri bir hakikat olup hiçbir insan bu hatalardan uzak olmadığı olamayacağı bir gerçektir. Bizler ise bütün insanların hataları olduğu gibi yaptıkları hayırlı doğru şeylerinde olacağını unutmamalıyız. Böylelikle insanları ve fikirleri dokunulmaz tabu haline sokmamalıyız. Mutlak doğrunun Allah’ın kelamı olduğunu ve küçük büyük günahlardan ise peygamberlerin korunduğunu bilmeliyiz.
Günümüzde insanlar bu konuda ifrat ve tefrit üzereler. Bir kısım insanların fiil ve söylemleri hak batıl ölçüsüne arz edilmeden kabullenilmekte. Benim ırkım, benim liderim, benim atam, benim şeyhim, benim mezhebim… Ne demişse doğrudur anlayışıyla kişiler ve fikirler dokunulmaz tartışılmaz birer tabu haline sokulmaktadır.
Bir kısım insanların fiil ve söylemleri ise hak batıl ölçüsüne arz edilmeden ret edilmektedir. Bu insanlar bir delil olmadan bilgisizce veya zanna göre sapıklıkla itham edilmektedirler.(11)
Bu konulara örnekler verirsek;
Allah Resulünün kesinlikle haram kıldığı ve yapanları lanetlediği kabirlerin yükseltilip ve üzerine bina/türbe/anıt yapılması haram olduğu halde (12) bir kısım Müslümanlar bunu bir türlü kabullenemezler. Hatta Allah Resulünün sünnetine uyarak kabirlerin üzerine yapılan binaları yıkan insanlar ise bu amellerinden dolayı sapıklıkla itham edilmektedir.
İnsanlar bu konuda hakkı kabul etmedikleri gibi hak olmayanı kabul etmelerinin altında şu gerçek yatmaktadır. İnsanlar önder, rehber edindikleri bir kısım kişileri hata yapmaz, dokunulmaz, tartışılmaz birer tabu haline sokarak onları ilahlaştırmalarıdır.(13) (20) Buna karşılık düşmanlık besleyip buğzettikleri bir kısım kişileri ise ölçüsüzce, bilgisizce ve zanna uyarak ret etmelerinden kaynaklanmaktadır.
Tabu sahibi olan bu insanlar genelde şu şekilde savunma yaparlar: Efendim; Türbe yapmak haram olsaydı Osmanlı yapmazdı, İstanbul’un fethinden dolayı Peygamberin övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmet yapmazdı/yaptırmazdı, onlar yaptıysa doğrudur, vardır bir hikmeti, Onlar bilmiyor muydu da sen mi biliyorsun, Onlar Allah dostları… Diye cevap verirler. Delilden uzak zanna dayalı bu gibi sözlerin temelinde bir kısım insanları ve fikirleri putlaştırıp ilahlaştırma hastalığının bir tezahürüdür.
Oysa şu bilinen bir hakikattir Osmanlı devletinin hak olan icraatları olduğu gibi batıl icraatları da elbette vardır. Bunlara birkaç örnek verirsek.
Osmanlı devletinin hak olan icraatlarına birkaç örnek: Eksikleri de olsa Osmanlı devletinin hukuk sisteminin İslam hukuku/şeriatı olması, İslam dünyasını haçlı saldırılarına karşı koruması, İslam birliğini sağlaması… Bu icraatlar Osmanlı devletinin hak olan icraatlarına örnektir.
Birde Osmanlı devletinin Batıl olan icraatlarına birkaç örnek verirsek: Her şeyden önce Padişahlık sistemi İslam’ın özüne ruhuna uymayan bir yönetim şeklidir. İslam’ın yönetim şeklinin esası şuraya dayanır,(14) Osmanlı devletinde şehzade katliamının yapılması, Osmanlının son zamanlarında çeşitli hileler ile faiz sisteminin işletilmesi, Ölülerden yardımın dilemenin toplumsal ve resmi olarak yapılır olması (15) . Allah Resulünün lanet ettiği ve bu işi yapanları insanların en şerlisi olarak nitelendirdiği halde Osmanlı devletinin İslam beldelerini türbelerle doldurması… Bu icraatlarda Osmanlı devletinin batıl olan icraatlarına örnektir.
Yine İstanbul’un fethinden dolayı Hz. Peygamberin övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmet’in Tabulaştırılıp her fiilinin hak olduğu intibaı birçok insanın zihnine yerleşmiş durumdadır. Fatih Sultan Mehmet’in bir kısım icraatlarıyla Peygamberin övgüsüne mazhar olmuş olabilir. Ancak bu durum Fatih Sultan Mehmet’in yaptığı bütün amellerin hak olacağını gerektirmez. Sahabenin bile büyük küçük günah işlediği bir hakikat iken Fatih Sultan Mehmet’in günahtan uzak olması, bütün icraatlarının hak olması düşünülemez. Şehzade katliamını Osmanlı devletinin yasalarına sokarak resmileştiren kişi Fatih Sultan Mehmet’dir, Kabirler üzerine Türbe yapımına Fatih Sultan aynen devam etmiştir. Bunun dışında kişilerin şahsi günahlarını ise konuşmuyoruz. Biz sadece sonraki nesilleri ilgilendiren hususlara birer örnek vermeye çalışıyoruz.
Bir başka tabulaştırma mevzuuna değinirsek;
Allah’ın dinini/şeriatını/kanunlarını yeryüzünde işlevsiz kılan, yürürlükten kaldıran insanlar, Kuran’ın ölçüleriyle; zalim, fasık, kâfir insanlardır.(16) Bir Müslüman’ın ise Allah’ın hükmünü yeryüzünden kaldırıp Tağuti (17) düzenlerin hükmünü hâkim kılmaya çalışan kişi veya kurumları sevmesi onlara muhabbet duyması ve onların batıl rejimlerini desteklemesi mümkün değildir. (18)
Bu insanlar yaptıkları bu batıl işlerden dolayı Allah’a nasıl hesap verecekler kendilerini nasıl kurtaracaklar. Bu yapılanlar Allah katında büyük vebaldir bu insanlar Müslüman olduklarını söyleseler de bu kitabın yarısına iman yarısını ise inkâr etmek anlamına gelir. (19) Çünkü bu insanlar Allah’ın dinini sadece vicdanlara, camilere hapsederek Allah’ı sosyal hayata ve devlet işlerine karıştırmamak gibi büyük bir vebalin içine düşmektedirler.
Bu insanlar bir değil binlerce vatan kurtarıp bizlere bağışlasalar da bu vebalden kendilerini kutulamazlar ve yaptıkları bütün amellerde boştur. Bu insanların savaşmaları memleket kurtarmaları onların sonradan yaptıkları günahları meşru hale sokmaz. Hele bu günah Allah’ın hükmünü yeryüzünde iptal ederek tağuti bir rejim kurmak gibi bir günah olursa. Sonradan gelen nesillerin bu insanların yaptıkları iyi ve kötü icraatları hak batıl ölçüsüne tabi tutmadan körü körüne kabullenmeleri ve bu insanların izinden gitmeleri onları rab ve ilah edinme manasına gelir ki bu da insanı dinden çıkararak helakine sebep olur.(20)
Tabu haline getirilen ataların ve efendilerin fiil ve sözlerine hak veya batıl demeden körü kürüne uyulması batıl yolda olanların ve onların izinden gidenlerinde sapmasına neden olmaktadır. (21)
Sapmış olan bu insanlar delalette daha da ileri giderek ölmüş olan bu insanların gıyabın da, türbelerinde, anıtlarında bu insanlardan yardım, himmet, medet diliyorlar, çeşitli konularda arz ve şikâyette bulunuyorlar. Oysa beşer olan bu insanlar vefat ettikleri için hayatta olan insanları duymazlar velev ki duysalar da asla cevap veremezler ve asla yardımda edemezler. Ne kadar faziletli ve büyük insan da olsalar vefat etmiş olan bu insanlardan yardım istemek, çeşitli konuları onlara arz ve şikâyet etmek ise şaşkınlığın sapıklığın en büyüğüdür.(22)
İnsanların kafalarında oluşan bir kısım tabular sebebiyle Açık ve net olan İslami hükümlerin bir kısmı görmezlikten geliniyor veya inkâr ediliyor. Böylece insanlar hak batıl karışımı bozuk bir dine inanıp onunla hayat tarzı sürdürmektedir. Bu nedenle sapmış olmalarına rağmen kendilerinin hak üzere olduğunu zanneden fertler, toplumlar meydana gelmektedir. Böylece ahret de umduğunun tersine bir felaketle karşılaşarak ebedi hayatının perişan olmasına neden olacaktır. Ahiret gününün bir başka manası da aldanma günü olması ne kadar manidar!
Bir Müslüman’ın ölçüsü ve uyacağı temel kaynağı Kur‘an ve Sünnettir. Bu iki kaynak Müslümanların ihtilafa düştükleri her konuda müracaat edecekleri temel kaynaklardır. Kişilerin amelleri/fetvaları/icraatları Kura an ve sahih sünnete arz edilir hak ise alınır, batıl ise kim olursa olsun ret edilir alınmaz.
İhtilaf konusunu çözmek için bu Kur an ve sünneti ret edip başka kaynakları ölçü edinen insanlar ise Mümin değildir.(23) Peygamberin ve müminlerin yolunu bırakıp başka yollara uyan bu yolları kendisine yol edinen insanların sonu ancak ateştir.(24)
Aklıselim sahipleri ancak kişilerin hak olan fiillerini/icraatlarını örnek alır. Kim olursa olsun insanların gözünde ne kadar büyük olursa olsun batıl olan fiiller/icraatlar ise ret edilir. Şu da bilinmelidir ki beşer olan her insanın mutlaka bir hatası/günahı mutlaka vardır.
Aklı selim sahipleri ise Allah dan başka bütün sahte ilahları ret ederek, Allah Resulünün izinden başka bir izde takip etmez.(25)
ALLAH’IN SELAMI RAHMETİ VE BEREKETİ PEYGAMBERLERİN VE ONLARIN İZİNİ GÜZELCE TAKİP EDEN MÜSLÜMANLARIN ÜZERİNE OLSUN.
Veysel AKPINAR
[email protected]
DİP NOTLAR:
(1)
Onlara: 'Allah'ın indirdiğine ve peygambere gelin' denildiğinde, 'Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter' derler. (Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse? (Maide suresi: 104)
Ne zaman onlara: 'Allah'ın indirdiklerine uyun' denilse, onlar: 'Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız' derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulmamış idiyseler? (Bakara suresi: 170)
(2)
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.' (Enam suresi: 116)
Elif, Lâm, Mîm, Râ. Bunlar Kitab'ın ayetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler.1 (Rad suresi: 1)
(3)
Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, onlar ona sırtlarını çevirip giderler. 'Onların çoğu, Allah'a ortak koşmaksızın O'na inanmazlar. (Yusuf suresi: 105-106)
Hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın.(Lokman Suresi: 33)
(4)
Ebu Hureyre (r.a.) ’den rivayete göre Peygamberimiz (s.a.v.) “Nefsim elinde olan Allah’a kasem ederim ki, siz günah işlememiş olsaydınız, sizin yerinize günah işleyip de Allah’ü Teâlâ’ya istiğfar edecek bir kavim getirirdi de onları yarlığardı.” Buyurmuştur.(Müslim)
(5)
Gerçekten bunlar (bu şeytanlar) , onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanıp-sayarlar.(Zuhruf Suresi: 37)
(6)
H.z. Peygamber bir hadisi şerifte şöyle buyuruyor:
“Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a kasem ederim ki, içinizde öyle adam bulunur ki, cennet ehlinin ameli ile amel eder ve kendisi ile cennet arasında bir zira’dan (Yaklaşık 50 cm) ziyade mesafe kalmaz. Derken (hükm-i) kitap (yani o yazının hükmü) ona galebe eder, cehennem ehlinin ameli ile amel eder de cehenneme girer. Keza içinizde öyle adam bulunur ki, cehennem ehlinin ameli ile amel eder, kendisi ile cehennem arasında bir zira’dan ziyade mesafe kalmaz. Derken (hükm-i) kitap ona galebe eder, cennet ehlinin ameli ile amel eder ve cennete girer.” (Buhari –Müslim)
(7)
Resulullah (sav) şöyle buyuruyor: 'Ben havzın başına sizden önce geleceğim. Bana sizden bazı kimseler yükseltilip (gösterilecek) . O kadar ki, eğilsem onları tutarım. Ama hemen geri çekilecekler. 'Ey Rabbim! Bunlar benim ashabım! ' derim. Ama bana: 'Senden sonra bunların ne bidatler yaptıklarını sen bilmezsin! ' denilir. Ben de: 'Dini benden sonra değiştirenler rahmetten uzak olsun, rahmetten uzak olsun! ' derim.' (Buhari Müslim)
(8)
Ancak tövbe edenler, (kendilerini) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar (a gelince): artık onarın tövbelerini kabul ederim. Ben, tövbeleri kabul edenim, esirgeyenim.(Bakara Suresi:160)
Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve peygamberin hak olduğuna şahit oldukları halde, imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez. İşte bunların cezası, Allah'ın meleklerin ve bütün insanların lanetlerinin üzerine olmasıdır. İçinde temelli kalıcıdırlar. Onların azabı hafifletilmez ve onlar gözetilmezler. Ancak bundan sonra tövbe edenler. Salih olarak davrananlar' başka. Çünkü Allah, gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir.(Ali-i İmran Suresi: 86-89)
(9)
O, gaybi bilendir. Kendi gaybını kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz) . Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına gözetleyiciler dizer.(Cin Suresi: 26-27)
…O, elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Enfal Suresi: 43)
(10)
Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: 'Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın' denildiğinde, 'Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik' dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir. (Ali İmran Suresi: 167)
(11)
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.(En’am Suresi: 116)
Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiç bir şeyi sağlayamaz. Şüphesiz Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir.(Yunus Suresi 36)
(12)
1- Aişe (r.a.) ’dan rivayete göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: ‘’Allah Yahudilere ve Hıristiyanlara lanet etsin Onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler ‘’(Buhari No: 435,1330,1390): Müslim (No: 529/19, 531/22)
2-Cundup B. Abdullah el-Beceli (r.a.) ‘den rivayete göre Peygamber (s.a.v.) ‘in vefatından beş gün önce şöyle buyurmuştur: Dikkat edin! Sizden öncekiler peygamberlerinin kabirlerini mescit ediniliyorlardı. Dikkat edin, sakın kabirleri mescit edinmeyin. Şüphesiz ki ben size bu işi kesinlikle yasaklıyorum. (Müslim No: 532/23)
3-İbn Mes ud (r.a.) den rivayete göre Peygamber (s.a.v.) ‘in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Şüphesiz insanların en şerli olanları, kıyamet kopacağı sırada hayatta bulunanlar ve kabirleri mescit edinen kimselerdir. (Ahmet 1/405 ,1/435; El-Musannef No:11815)
4-Cabir B. Abdullah (r.a.) Peygamber (s.a.v.) yine şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Rasulüllah (s.a.v.) kabrin alçı ve kireç ile sıvanmasını, üzerine oturulmasını ve üzerine bina yapılmasını yasakladı. (Müslim No: 970/94)
5-Peygamber (s.a.v.) kendisine tazim edilmesi hususunda dahi aşırılığa gitmeyi yasaklayarak şöyle buyurmuştur: ‘’Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı tazim ettikleri gibi sizde beni tazime kalkışmayın. Şüphesiz ki ben bir kulum. Bu sebeple Allah’ın kulu ve Resulü deyin’’ (Hadisi bu lafızla Malik ‘’el-Muvatta’’(1/156, 9-Kitabu Kasri’s-Salati Fi’s-Sefer No: 85)
6-Bundan dolayı Peygamber (s.a.v.) Kabirler üzerine mescit edinilmesini de yasaklayarak ‘’ Allah Yahudilere ve Hıristiyanlara lanet etsin Onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler ‘’(Buhari No: 435,1330,1390): Müslim (No: 529/19, 531/22) diye buyurmuş ve böylelikle onların yaptıklarının benzerini yapmaktan sakındırmıştır.
7-Peygamber (s.a.v.) yükseltilmiş kabirlerin yıkılmasını da emir buyurmuştur: Hz. Ali (r.a.) Ebu’l-Heyyac el- Esdi (r.a.) ‘a Şunları söylemiştir: Dikkat et ben seni Peygamber (s.a.v.) ‘in beni yerine getirmek üzere göndermiş olduğu aynı görevi gerçekleştirmek üzere gönderiyorum. Rasulüllah (s.a.v.) bana: Yükseltilmiş olduğunu gördüğün her bir kabri mutlaka düzelt, her bir sureti mutlaka dümdüz et diye emir buyurdu (Müslim No: 969/93)
(13)
İslâmî istılahta ilâh; Tapınılan, kendisine ibadet edilen demektir. İlâh; ibadet edilmeye lâyık, yani kudret ve kuvveti önünde huşu ile boyun eğip ibadet ve itaat etme gereği duyulan, her şeyin O'na muhtaç olduğu bir varlık demektir.
İlâh kelimesi, gizlilik ve esrarengizlik manalarına da gelir ki, böylece ilâh, görülmez ve ulaşılmaz bir varlıktır.
İlâh, İslâmî ıstılahta şu anlamlara da gelir: 'Otorite sahibi, kanun koyan, ibadet edilen, rızık veren, hesaba çeken, kendisine ihtiyaç duyulan.' İlâhlık ve otorite birbirini gerektirir. İlâh denildiğinde, aklımıza, hayatımız için kanun koyan, nizam ve hukuk belirleyen ve kayıtsız şartsız hâkimiyet sahibi Allah (c.c.) gelmelidir.
Bu vasıfların Allah tan başkasına verilmesi bu şeyleri ilah edinme anlamına gelir. Bunlar Cin, melek, lider, parti, örgüt, kurum, put, insan, hayvan veya herhangi bir nesne olabilir. Hak olsun ya da olmasın insanların kendisine tapındığı her şey birer ilahtır.
Allah tan başka ilahlar yoktur, (Allah tan başka bütün ilahlar batıldır.)
(14)
Rablerine icabet edenler, dosdoğru namazı kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler, (Şura suresi: 38)
(15)
Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesi ile ilgili resmi belgelerde, savaşı kazanmak için Muhammed’in (s.a.v.) yardımcı olacağı vurgulanır. Sanki o, Allah'ın elçisi değildir de hâşâ, Allah'ın yanında ikinci bir tanrıdır. Sanki o, ölmemiştir de diridir. Sanki o, kendine yapılan çağrıları işitir, olayın geçtiği yeri görür, gelir ve istediğine istediği yardımı yapar. Ayrıca sanki o günkü âlimlere ve komuta kademesine bu konuda söz vermiştir.
Allah Teâlâ bunu en büyük sapıklık sayıyor.
Allah’ın yakınından kendisine kıyamet gününe kadar cevap vere¬meyecek kimseyi çağı¬randan daha sa¬pık kimdir? Oy¬saki bunlar onla¬rın çağrısının farkında değillerdir. (Ahkaf Suresi: 5)
Şimdi belgelerdeki ifadelere bakalım:
a- Sultan Reşat’ın savaş ilanı ile ilgili beyannamesinin son bölümünde yer alan ifadeler:(22 Zilhicce, 1332 tarihli Beyannâme-i Hümâyûn, Cerîde-i İlmiyye, Muharrem 1333 tarihli nüsha, Sayı 7, s. 436.)
'Biz haklı ve dürüst, düşmanlarımız ise zalim ve saldırgan olduğundan düşmanlarımızı yere sermek için adaleti şaşmaz olan Allah'ın yüce desteğinin ve şanlı Peygamberimizin manevi yardımının bize yar ve yardımcı olacağında şüphe yoktur...'
b- Başkumandan vekili (Başkumandan padişah olduğu için Enver Paşa padişahtan sonra en yetkili askerdir.)
Enver Paşanın beyannamesi şu ifadelerle başlar:
'Allah'ın desteği, Peygamberimizin ruhani yar¬dımı ve mübarek Padişahımızın hayır duasıyla ordumuz düşmanlarımızı yere serecektir...'
Beyanname’nin orta yerinde şu ifadeler vardır:
(Başkumandanlık Vekaletinin Beyannamesi, Cerîde-i İlmiyye, Muharrem 1333 tarihli nüsha, Sayı 7, s. 436 ve 437.)
'...Hepimiz düşünmeliyiz ki, başımızın ucunda Peygamberimizin ve onun seçkin arkadaşlarının ruhları uçuyor...'
c- İslam ülkelerini cihada davet beyannamesi:
Bu beyannameyi Meclis-i Ali-i İlmî (Yüksek İlim Kurulu) hazırlamış, halife sıfatıyla Sultan Reşat imzalamıştır. Beyannamede en üst seviyeden 34 âlimin imzası da vardır. Bunların arasında üçü eski, birisi görevde olmak üzere dört şeyhülislam ve Fetva Emini Ali Haydar Efendi de yer alır.
Beyannamenin dördüncü paragrafı şu ifade¬lerle bitmektedir:
(4 Muharrem 1333 (23 Kasım 1914) tarihli Beyannâme, Cerîde-i İlmiyye, Muharrem 1333 tarihli nüsha, Sayı 7, s. 456 ve 457.)
'Allah'ın açık dini adına hızla savaşa çıkan Müslümanları her konuda başarılı kılıp yardım edeceğine onun yüce lütuflarıyla söz verilmiştir. Hz. Ahmed'in aydınlık şeriatını yüceltmek için canını ve malını feda eden ümmet-i nâciyesine arka çıkıp elinden tutmak için Hz. Peygamberin mukaddes ruhu hazır ve mevcuttur...'
'... Ey İslam mücahitleri! Allah Teâlâ'nın yardımı ve desteği, muhterem Peygamberimizin ruhaniye¬tinin yardımı ile din düşmanlarını yere serip yok etmeniz ve Müslümanların kalplerini sonsuz mutlu-luklarla sevindirmeniz Yüce Allah'ın verdiği söz ile teyit edilmiş ve müjdelenmiştir.'
(16)
Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.(Maide Suresi:44)
Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.(Maide Suresi: 45)
Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir.(Maide Suresi: 47)
(17) Tağut:
Kelime manası; Arapça bir kelime olup “tağa” (haddini aştı) kökünden türemiştir ve “haddini aşan mahlûk” demektir.
Şer’i manası; Allah’ın koyduğu ölçüler dışında ölçüler koyan, insanı Allah’a ibadetten alıkoyan, Allah ve Resulüne tabi olmayı engelleyendir. Bu insi ve cinni şeytan, nefis, hayvan, ağaç, para, taş, kadın, mezar olabileceği gibi; Allah’ın hükümleri dışında hükümler koyan zalim bir diktatör, halkın seçtiği seçkin bir zümre, bir meclis, bir grup bilim adamı veya Allah’ın kitabın dan kaynaklanmayan adet, alışkanlık ve düşünce (ideoloji) de olabilir.
(18)
Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah'a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedi kalacakları cennetlere sokacaktır Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır İyi bilin ki, Allah'ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir (Mücadele Suresi: 22)
(19)
Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir. (Bakara Suresi: 85)
“Yoksa cahiliye hükmünü mü arıyorlar iyi bilen bir toplum için Allah’tan daha güzel hüküm veren kim olabilir? ” (Maide Suresi: 50)
“Sonra sana katımızdan bir şeriat gösterdik; ona uy; bilmeyenlerin hevasına dizginlenemeyen arzularına uyma.” (Casiye Suresi:8)
(20)
Onlar, Allah'tan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir. (Tövbe Suresi: 31)
Bu ayeti Hz. Peygamber şu şekilde açıklayıp /tefsir etmiştir:
Bu ayetin manası hakkında meşhur Hatimi Tâî'nin oğlu Adiy demiştir ki: ' Resulullah'a geldim, boynumda altından bir haç vardı ki Adiy o zaman henüz Müslüman olmamıştı ve Hıristiyan dı, Resulullah Tövbe Suresi’ni okuyordu, bana 'ya Adiy şu boynundaki veseni at' buyurdu. Ben de çıkardım attım.
'Allah'tan başka hahamlarını ve rahiplerini de rab edindiler.' anlamına olan ayetine geldi, ben, ya Rasulellah, onlara ibadet etmezlerdi, dedim.
Resulullah buyurdu ki: 'Allah'ın helal kıldığına haram derler, siz de haram tanımaz mıydınız? Allah'ın haram kıldığına helâl derler, sizde helâl saymaz mıydınız? '
Ben de 'evet' dedim.
'İşte bu onlara ibadettir.' buyurdu.
Nitekim kendilerine uyulanlar, azabı görünce uyanlardan uzaklaşacaklar ve aralarındaki bağlar kopacaktır. Uyanlar: 'Keşke bizim için dünyaya bir dönüş olsada, bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsak.' Böylelikle Allah onların amellerini kendilerine bir pişmanlık olarak gösterdi. Cehennemden de çıkacak değillerdir' derler.' (Bakara Suresi, ayet 166-167)
(21)
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” dendiğinde: “Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.” derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler! ” (Bakara,170)
Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün, “Keşke Allah’a ve Resûl’e itaat edeydik” diyecekler. Yine şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar. Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânete uğrat.” (Ahzab,66-68)
(22)
Allah’ın berisinde kıyamete kadar kendisine cevap veremeyecek olana dua edenden daha sapık kim olabilir? Oysaki bunlar onların duasından habersizdirler. (Ahkâf Suresi:5)
Yani, onların yalvarış-yakarışları, onları çağırmaları zaten onlara ulaşamaz. Ne kendi kulaklarıyla onları duyarlar, ne de başka bir vasıtayla, bu dünyada onları birisinin çağırdığı haberi kendilerine ulaşmaz.
Bu ayeti şöyle izah edebiliriz; dünyadaki müşriklerin Allah'ın yanı sıra dua ettikleri mabutları şu üç grupta toplayabiliriz:
Birincisi: Ruhu ya da şuuru olmayanlar, Bunlar ne kendilerine ibadet edenleri ne de yapılan dualar hakkında bir haberleri yoktur. Bunlar put (heykel/anıt/büst …) gibi tapılan yani ibadet edilen şeylerdir. Aslın da bu putlar birer simgedir tapılanlar ise putlaştırılan veya ilahlaştırılan kişiler veya ideolojilerdir. Putlaştırılan kişiler Salih bir kişi olduğu gibi bir lider bir milletin atası dedesi… de olabilir. Putlaştırılan ideolojiye değinirsek İslam şeriatı/İslam hukukundan başka bütün beşeri düzenler Allah katında bir puttur ve bir tağuttur.
Bu putlara yapılan ibadet çeşitlerinden bazıları ise şunlardır: Onlara kurban/çelenk sunulur, Onlardan yardım dilenilir. Rejim elden gidiyor yetiş ey atamız diyerek veya Medet ya gavsul azam/şeyhim/imamım/Ali/veli… Vb. bize Nazar/himmet/yardım et Diyerek onlardan yardım talep edilerek, Onların işittiği/gördüğüne itikat edilerek iyi veya kötü haberler onların anıtları/türbeleri/heykelleri başında onlara iletilerek (yapılan törenlerde onlara yapılan arz ve şikâyetler) , Onlardan korkularak, Onların yaptıkları ve söyledikleri asla eleştirilmez/tartışılmaz doğru olarak kabul edilerek uyulan temel ilkeler konumuna sokularak ilahlaştırılırlar. Mekke müşrikleri ve günümüz müşriklerinin durumu kısaca bu şekildedir.
İkincisi: Geçmişteki Peygamberler veya Salih insanlar. Bunlar aslında Allah'ın sevdiği mukarreb kullardı. Bunlar da şu iki sebepten dolayı bu durumda oluşlarından habersizdirler. Evvela, Allah'ın yanında vefat edenlerin bekletildiği bir âlem vardır ki bu dünyanın sesleri oraya ulaşamaz ve ikinci olarak, Allah Teâlâ ve melekler kasten bu haberleri onlara ulaştırmazlar. Çünkü bu olanları duymak onlar için üzüntü kaynağı olacaktır. Onlar bütün hayatları boyunca yalnızca Tevhidi ve sadece Allah dan yardım dilemeyi öğretmişlerdi. Şimdi ise bazıları onlardan yardım dilemekteler. Allah Teâlâ bunlara böyle haberleri vererek onları üzmek istemez. Sonradan gelenlerin sapıtmaları/sapıklıkları onlara zarar veremeyeceği gibi sorumluda olmazlar.
Bu duruma örnek: Yahudi ve Hıristiyanların Peygamberlerini birer beşer ve peygamber vasfından çıkarıp birer ilah vasfına sokup peygamberleri ile Allah’a ortak koşarak küfre düşmeleri. Aslında bu duruma Hz. Muhammed (s.a.v.) ’in ümmetinin bir kısmı da düşmüştür.
Üçüncüsü: Kendileri sapıttıkları gibi başkalarını da yoldan çıkararak bu dünyadan göçen insanlar. Bunların da habersiz kalmalarının iki sebebinin olduğunu anlarız: Birincisi, bunlar suçlu olarak Allah'ın indinde cehennem çukurlarından birinde beklemektedirler bu dünyadan hiç bir seda onlara ulaşamaz. İkinci sebep ise, Allah Teâlâ ve melekler, bu dünyada yapmış oldukları misyonu başarıya ulaştığı ve şimdi bazı kimselerin kendilerine taptığı haberlerini duyurarak onları sevindirmek istemez. Allah zalimlere böyle memnuniyetler bahşetmez.
(23) Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar' (Nisa Sûresi, âyet 65)
(24)
Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir. (Nisa Suresi:115)
(25)
Sözü dinleyip de en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah'ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akledenlerin ta kendisidir.'(Zümer Suresi; 18)
Veysel AKPINAR
[email protected]