ÇAĞRI - Duyuru - İla ... Mesaj Detayi Antoloj ...

Gönderen: Ahmet Yıldırım
Tarih: 16.12.2008 18:39
Konu: Şimal Dilberi (olumlu/olumsuz eleştrilerinizi bekliyorum tşk.)

Gece, ay ışığına köle kızın hikâyesini fısıldadı
O geceden sonra ay ışığı eskisi gibi parlamadı

Bir köle kız idi, bir şimal dilberi
Kıskanıldı efendinin biricik gözdesi
Lakin buğulanırken o âsumâni gözleri
Dile vurmadı içindeki kederi

Efendi Said’in kaleminden döküldü ona methiyeler
Bahnamesine dahi en mahrem hayaller

Bir endam ki görülmemiş eşi menendi
Dediler derde devadır o âfitâb cemâli

Kızıldır saçları, abherle örülü
Erguvan yanakta halkalanır zülüfü

Lakin amansız bir gam mı gizli, badem gözün sürmesinde
Öyleyse şu kula da bir mezar, al yanağın gamzesinde

Âbâd olur işiten sesini, o nadir lerzan gülüşü
Dem-be-dem duyulur, âdeta bülbülün ötüşü

İnceciktir beli, hoş bir edayla kırılıyor işte gerdanesi
Öyle değmez yere yürürken, sanki bir kar tanesi

Garbi yelinde tutuşmuş upuzun ateşin saçları
Göreni âmâ eder, sıra sıra dizilmiş inci dişleri

İpeklerden sıyrılırken ten
Balkır karanlıkta o dûşize beden

Göğsü turunçtan, firdevs nam bir cennet bahçesi
Dudakları yakuttan, iki yanında şule şule gamzesi

Ve hasta oldu Said Efendi bir zaman içinde
Efendi erkekliğinin aczinde, gizli bir utanç içinde
Biçare izledi dilberini, göz uydurup kapılara gecelerce
Efendi perperişan, derdine yoktu hiçbir çare

Sonunda bir gece …

Yalnızca ay ışığı şahitti çelikteki pırıltıya
Kakmalı bir Şam hançeri, parçaladı hançereyi
Fışkırırken acıyla sürh oldu bu fasla Said’in kanı
Ve kaçtı geceye şimal dilberi yuturak hıçkırıklarını

Dumansız bir yangında şimdi o gözler
Teessür gözyaşları değil dökülenler

Arştan huriler gördü
Dualar ıldız ıldız düştü
Kara yıldız, su yıldız
Kara gece
Ah kasvetli gece
Ve bir kız kaçtı geceye

Müfteriydi insanlar, gizlenmeliydi yalanlar ve menhus sırlar
Dolanırken gecenin koynunda yılanlar gibi karanlık fısıltılar

Orada şimdi
Soğuk gecenin içinde
Daraç sokak, çıplak ayak
Gölgeler peşinde
Gölgeler Azazil'in emrinde

Rüyadan uyanıp gece, yattı bir uykuya, karabasan
Kasem verdi insan, kara bir yas tuttu, huzurbozan

Yaklaştılar
Belde yatağan
Gözde fer, elde fener
Büyüdüler her köşenin ardından
Yakaladılar
Yok muydu bir gören
Yok muydu bir kapı açan
Işık tutan yok muydu
Yalnızca geceydi, huriler ve Tanrı
Onlar izliyorlardı
Koyu bir nefret dolaşırken soğukta
Ah şu insanlar
Evlerindeki insanlar
Sıcak mangalları başında
Açmıyorlar kapılarını
Ve gözlüyorlar pervaz köşelerinden
Gözlerine korlar fırlatacağım

Sergerde çenesiyle gösterip kızı
Acımadan buyurdu
Öldürün iblisin soyunu!
Sıçradı afsunlu geceye yeniden kan
Gaddardı insan, hem bir katil, hem de kurban
Kış soğuğunda titrerken ılık kanın sesi
Yer kan kırmızıydı, ufuk şafak pembesi
Ve Azrail yetişti
Aldı kanatları altına onu
O mutlu, o mutlu

Sen huriler şahı, şimal yıldızı
Gizledin yılların cefasını
Kibrine yordular, sessizmişsin
Kara çaldılar, ruhsuzmuşsun
Git artık! Bekler seni gecenin ruhu

Belki birgün sorarsa biri
Gece, ay ışığında neden titrer
Her fani bilir aslında
Gece, en büyük sırları gizler

Olur da ay ışığı sırları tutamaz
Bir pîr-i fânîye, ya da bir şehre söyler
O zaman sırlar serbest kalır
Bu devran başa döner

Zamanları dolmadan kaybolan medeniyetler
hayallerimde hep o şehirler
Ve o gök kubbeler
Bir köle var binbir gecede
İmbat yeli yalnız esiyor tapınaklar içinde
Kızıl saçlar, uzak bir sığınak
Buğulu gözler, yıldız ışığından sağanak
Hayallerimde o gözler
Ve o murassa tapınak
Cennetten dökülen mücevherler
Ayışığında somaki mermerler

Bengi kervanlar yürürken kaderle birlikte
ve ilahi harfler yazılırken sonsuzluğa
Aşk, gülden kırmızı, su gibi berrak, usulca filizlenmiş
Biz hiç bilmeden
Ve sonra bir çığlık tuzla buz etmiş billur geceyi
Yıldız gecesi yaşanamamış...

Ahmet Nazmi Yıldırım