Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Sular altında kalmış bir şehirsin, hikayesi yüzyıllar öncesine dayanan. Hikayesi; gizdir, gizde kalmış bir mabettir. Her kaçışında biriktirip özlemini, gözlerinin dağlarına, nehirlerine karıştıran sonra usul usul, yavaş yavaş akan bir derin yaradır.
Yaranı bu kadar dolama dile. Her düşüş, bir başlangıcı beraberinde getirir bilmez misin? Bilmez misin, seninle çıkanlar yola, sarılmak için yarına bir umut gözler, gözlerinde.
Sığınılacak batık bir şehirsin. Bilmesem, geçmesem yollarından aldanırım. Geçmesem yollarından yarım kalırım.
Yarım kalan bir hikayeyi tamamlamaya geldim…
Sen mi yandın en çok?
Sevda uğruna en çok sen yandın sanıyorsan ve inanıyorsan buna ve inanmıyorsan başka sevilerin büyüklüğüne; her aşkın yaşadığı yüreğe itaat ettiğini, en güzelini sunduğunu, sonra tüm organlarını sökerek içinden çekip gittiğini bilmiyor olmalısın.
Ay düşmüş yüzünü sıvazlamaya geldim.
Ay aydınlık mıdır?
Hakkındaki tüm ipuçlarını karşı cümlelerle yok ettirensin sen.
Gülümsemeleri asılı bırakansın.
Sonra dinlendirensin; ana gibi, yar gibi, dost yüzü gibi…
Hayallerini yasak tutan, bir o kadar yasak da olsa yaşanılası hayaller kuransın.
Narin ama sert, yumuşak sonra; ipekten ve tüyden yumuşak.
Geçmişini cebinde taşıyansın sen.
Aydınlık mı yüzün senin?
Giz, karanlıktır oysa…
Sen, bilemediğim bir çok şey gibisin. ‘Şey’ nedir? İnsan hangi durumlarda ‘şey’ der? Anlatımına denk düşmeyen, cümlelerin kurgusunu bozandır, tarif edemediğindir ‘şey.’
Evet! Öyleyse, sen, bilemediğim bir çok ‘şey’ gibisin.
Şimdi karşında dursam ve sussam, hiç konuşmasam, öylece baksam; belki neşeli, belki hüzünlü. Ne çok şey söylemiş olurdum aslında. O çok güvendiğin ve inandığın gözlerim anlatırdı değil mi hüzünlerimi ve mutluluklarımı. Tanımak bu öyleyse…
Ya çok konuşsam, hiç susmasam; sandalyenin ayağından, kahvenin telvesinden, hiç vazgeçmediğim saplantılarımdan bahsetsem gün boyu ve bütün cümleleri yarıda bıraksam bir diğerine geçerken. Tahammül sınırın ne olur? ‘Sonuna kadar’ mı yanıtın? Yüreğinde bir yer açmak bir insana, bu öyleyse…
“İyi akşamlar” demeyi unutsan sonra. Tam da yüreğinde bir yer açmışken. Merak etmeyi unutsan diyelim, diyelim ki, en tenha anında açmışken elini, dökmüşken yapraklarını ve çiçeklerini ve tam da o an unutsan yine paylaşımın getirilerini. Kaçak yaşamak bu öyleyse.
Hakkındaki tüm ipuçlarını karşı cümlelerle yok ettirensin sen.
Evet! Öyleyse, sen, bilemediğim bir çok ‘şey’ gibisin.
Şimdi bilemediğim dediğim o karmaşık, o dipsiz, o karanlığı anlatıyorum;
“Bir sandalye ver öyleyse altıma, hiç olmazsa ayakta kalmayayım.” Bu cümleyi kurmuştum ben. Başka bir hikayede kurmuştum bu cümleyi. O halde yitiyorum ben. Ayaklarıma dolanıyor cümleler. Aynı cümlelerin etrafına daireler çiziyorum, bir bakıyorum sonra, aynı yerdeyim. Kabus mu bu? Kabus ise “bitecek” derim. Gerçek ise…
***
Kar vardı şehrimin sokaklarında, seni ilk kez buyur ettiğimde dost yanıma… Öyle çekingen, öyle ürkek oturdun karşımda… Biliyorum, erken oldu hayatına girişim, çabuk ele verdim kendimi. Sanki yüzyıllar öncesinden getirdiğin hikayenin bir yerlerinde hep vardım ben. Şimdi yalan söyleyemeyeceğim kadar tanıyorsun gözlerimi, yani yüreğimi…
…
Bu senin hikayen, biliyorum.
Biliyorum, kendini bulmak her bir satırda, yeniden keşfetmek istiyorsun. Çok yol almışız halbuki başka başka hikayelerde, o kadar kolay olmayacak sana varışım. Yavaş yavaş ilerleyeceğim yollarında…
…
Yalnızlığını yazmamı istiyorsun en çok değil mi?
Sen kalabalıklar arasında inatçı ve gururlu bir yalnızsın.
Kaç kişiyi buyur ettin ki üşüyen ve korkan yanına.
Ben her şeyi gördüm oysa…
“Yalnızlığım, yaşamak zorunda olduğum çaresizliğim benim” diyen bir adamın daha cömert olması gerektiğini gördüm.
İşveyi en güzel sen yaparsın, dost sohbetleri sensiz çekilmez bilmiyorsun, en çabuk sen kandırırsın gülümsemeyi unutanları.
Sen istersen eğer, gerçekten istersen, döndürürsün yolundan göç vakti gelmişleri…
O halde baştan yazıyorum kaderini: Yalnızlığın, tercih ettiğin oyunun senin. Her neyse oynanacak olan, senin kurallarına göre oynanmalı dahası…
Ve yazar diyor ki;
Sen, kural koyansın.
Ben, kuralları hiçe sayan.
O halde bozuyorum yazgını
Şimdi sıra sende…