' Balkan Türkleri, B ... Mesaj Detayi Antoloj ...

Tarih: 10.08.2010 11:27
Konu: Kar yağıyor düşlerime üşüyeceksin diye korkuyorum.

Çorak bir düş gibi
Geceye asılan umutlarınızın olmasını
Ve onların
Mahzun kalmasını
İstemiyorsanız;
Buruşuk sevinçlerin yerine
El değmemiş sevgilere,
Kilitlere hapsolan sevdaların yerine
Gerçek aşka,
Kapı aralamalısınız.
Yoksa
Nehirlerin nefesine dokunan
Gönül serinliğini
Yaşayamazsınız.



KAR YAĞIYOR DÜŞLERİME
ÜŞÜYECEKSİN DİYE KORKUYORUM

Hasret bekleyen yürek bilmek seni, yokluğunu yıkım.
Ve bir avuç sabır..
Gözleri korkmuş güzellikte,
ilkyaz akşamlarına asmak seni,
süslemek duvakla.....
Sular boyu ölçmek seni, derinliklere salmak.
Nevruz yaprağında öpmek seni,
elin ayasına değen mahremiyetle, kalıp garipliğini soluyarak....
Gitmek seni,
sırtından vurulmadan Allah kitap aşkına....
Çıkmak sana,
sıcak yaraların ağladığı üzgün yollarda karşına....
Yağmak seni,
yavan bir yaşamda gece ağlayan zamanlara,
ve
bir deste telaşta bulmak beyaz taylar üstünde....
Gelmek sana,
karanlıklardan kaybolup süzülerek sende bulmak beni....
Sarmak seni,
bir sigara tütün misali, damıtarak efkarlarını adamakıllı,
ve
menekşe kokarak, güneş yüzlü ayın ilk dolunayında,
bohçasız, kaçmak sana....
Okumak seni,
rahlelerde kalan aminler öncesi, yaralı tarihlerde,
ve
fıtrat emanetini koruyarak,
demir parmaklarda, kalmak sana....
Tutmak seni,
mahkum ahları taşıyan rüyaların üzerinde çırpınarak.
Bir teselli bakışı,
ve
başımda aşksız duran bir acıyla,
toprak damların iniltisini sormak sana....
Sevmek seni,
sütü çekilmiş bir memede atlara su verildiği vakit,
rüsva olarak,
ve
ağaran nefeslerde..,
acı gölgeli kadın tenine değen çaresizlikle, gülmek sana....
Ağrımak seni,
son veda busesiyle uzakların aldığı sevgilinin
ilk göz ağrısında,
ve
bahar dalı basma etek uçlarına tutunarak,
uysal bir bebeğin gözlerinde, ağlamak sana....

Özlemek seni,
bir çay keyfi nezaketiyle..,
gün ışığı kokan kirpiklerinde,
ve
her Eylül sonrası
üşüyen kimsesizliğimle
arsız adımlarla,
yürümek sana....
Solumak seni,
tasasız,
söz güllerin olduğu
ismi yok
kırık bir zamanda..
ve
söylenen son cümlede diz vurup,
ten kapısını çalan nağmelerde,
uyanmak sana...

Beklemek seni,
üç beş nöbeti,
derman bekleyen dertle kurşuna dizilen gecelerde..,
ve
fırtınayı tutan kalplere serseri mayın gibi..,
Tahir ile Zühre olup, dökülmek sana....
Unutmak seni,
her yüzüne baktığında gençliğimi kaybederek,
hiçbir yönü olmayan destanlarda..,
ve
bir sahipsizliğin yol ayrımında esir düşüp..,
köle pazarlarında,
bedelsiz, satılmak sana....
Savurmak seni,
dumanı yoksul düşlere, mağlup bir yüz gerginliğiyle..,
ve
uzak aşkların yorgunluğunda,
ıslak kokuna, taşınmak sana....
Kuşanmak seni,
ölü bir feryadın isyanı gibi,
bir masalın teselli eden taraflarına..,
ve
yüreğe sinen tanıdık hüzünlere aralanan kapılarda.,
gömleği yırtılmadan dokunmak sana....
Dağıtmak seni,
yeni dolmuş kadehlerin tokluğunda yanlışa ödül gibi..,
kör kalplere,
ve
bir tebessüm gölgesinde pas tutmuş ağularımla..,
ince dumanlı telgraflarda, sevinmek sana...
Dinlemek seni,
başına alıp gitmeden umutlarım..,
havalanan üç martı kanadında...,
ve
uzak önlerinde,
bir şairin çığlığında tam on ikide, vurulmak sana....
Söylemek seni,
içli bir şarkıya sinen, yıkık ölüm gibi ismini..,
gerilen cümlelerin merdiven tenhalarında..,
ve
senden olma sevgimin saçlarına kar düştüğünü..,
bir güvercin edasıyla, anlatmak sana....
Savunmak seni,
orta yerde kalan vefasız bir türkü
ve sahipsiz ağıtlar olsa da..,
ve
bir avuç zambakla,
sana beni sunan kaçışlarımı, toplamak sana....
Kaybetmek seni,
güneş ve ay buluşması vakti, karışan adreslerde..,
keyfin kahyasından habersiz,
ve
tuzak kokan yüzlerin..,
izinsiz mekan baskınlarda, tutuklanmak sana....
Azad etmek seni,
antika çatlağı renksiz anılarda..,
üstüme örttüğüm nefesin üşüdüğünde..,
ve
zamansız bir göç ile,
toprağın soluğunda yargılanan aşkla..,
renk vermek sana....
Matem tutmak seni,
bir yıldız olarak kayıp,
karanlığın son ışıklarında yiterek.., ölen sevdalarda....

A.Vahap DAĞKILIÇ.