Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
BEKTAŞİ OCAĞININ ARNAVUTLUK’TAKİ [1] KURULUŞ TARİHİNE DAİR BİR NOT - 1567-1568’de Kaydedilen Kruja’daki Sarı Saltuk Dede Ocağı
Machiel KIEL
Çev. Dr. Cemal ÇAKIR
G.Ü. Öğretim Elemanı
Arnavutluk, Bektaşilik tarihinde çok önemli bir yer işgal eder. Balkanlar’ın tamamında en fazla Bektaşi tekkesinin yoğunlaştığı ve muhtemelen en çok taraftarın bulunduğu ülkeydi. Büyük Arnavut şair ve ulusal önder Naim Frasheri başta olmak üzere, Osmanlı Edebiyatının önde gelen pek çok şahsiyeti bu yolun taraftarıydı. 1967 Kültür Devrimi’ne kadar, Arnavutluk Bektaşiliğinin tartışılmaz merkezi, küçük dağ kasabası Kruja/Akçahisar’dı ve bu yer, Bektaşiliğin yarı efsanevi ilk misyoneri Sarı Saltuk Dede Ocağı’nın odak noktasıydı.
Ancak, Arnavutluk’taki Bektaşiliğin erken dönem tarihi, önem arz etmesine rağmen, hâlâ çok belirsizliğini devam ettirmektedir. Bu mütevazı çalışmamda, en eski tarihe ilişkin bilinmeyen bir bilgiyi açıklamak istiyorum. Bektaşiliğin bu tarihteki mevcudiyeti, herhangi bir güvenilirlik ölçüsüyle kanıtlanabilir. Kruja ve Sarı Saltuk’a ait olan söz konusu bilginin yardımıyla, bu tarihi, zaman içinde yaklaşık bir yüzyıl geriye götürmeye çalışacağım.
Hasluck, Babinger, Birge ve Kissling gibi tanınmış bilim adamları, büyük oranda birbirinden farklı tarihler önerdiler. Hasluck [2], Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa tarafından kuvvetle desteklendiği dönem olan on sekizinci yüzyıl sonuna kadar, Hacı Bektaş yolunun gerçekten de önemli olduğunu göstermeye çalıştı. Hasluck, Sarı Saltuk Dağı’ndaki ana mağara tekkesinde hicri 1190 (1776-1777) tarihli bir kitabe gördü. Bu küçük, güzel kasabanın yukarısında, iki saatlik yürüyüşle varılan tekke, 1967’den önce, pek çok ziyaret merkezinin önemlilerinden biriydi.
Burada, 1967’ye kadar, her 22 Ağustosta yıllık ziyaret gerçekleştirilirdi. Bektaşilerin, ocaklarının tarihiyle, “Bektaşiliğin Sarışın Havarisi” olarak adlandırılan, yarı-efsanevi Sarı Saltuk’un kahramanlıkları hakkındaki halk hikayeleri arasında bağ kurmaktan hoşlandıkları biliniyor. Sarı Saltuk, on üçüncü yüzyılda yaşadı. Bir görünüşe göre, kendine ait İslamın herkesçe sevilen ve sentez biçimini yaymak amacıyla Balkanlar’ı baştan sona yoğun bir şekilde gezdi. Bu efsanevi kahramanlıklar, Güney Yugoslavya’daki Arnavut Müslümanlar arasında çok iyi bilinir [3].
John Kingsley Birge [4], Evliya Çelebi’nin eserinde bulunan, Bektaşiliğin Arnavutluk’taki mevcudiyetine ilişkin pek çok dolaylı değinmeye dikkat çekti. Evliya 1662’de ülkeyi boydan boya çok defa gezmişti. Kruja’yla ilgili olarak Birge şu sonuca vardı: “Bektaşilik kesinlikle 1700’lerin başlarına kadar uzanır.” Murteza Baba Zaviyesinin önünde, tepesinde Bektaşi tacı bulunan ve hicri 1141 (1692-1693) tarihli bir mezar taşı gördü. Birge, Hacı Yahya Baba Zaviyesinin avlusunda 1130 (1718) ’dan kalma bir taş gördü.
Bir kaç yıl önce (1929) , Franz Babinger, dağdaki mağara tekkesinde “bu ulu kişi (Sarı Saltuk) ’nin ocağının en eski kanıtını” görmüştü ve bu 1104 (1692-1693) ’ten kalma bir kitabeydi [5].
1962 yılında Kissling, Bektaşiliğin Arnavutluk’ta ortaya çıkışının, Edirne’deki en büyük ve önemli Bektaşi merkezi olan Hıdırlık Tekkesinin 1644’te kapatılmasıyla ilgisi olduğu fikrini ortaya attı [6]. Ahlaksızlık ve hırsızların sığınma yeri olma gibi suçlamalar yüzünden, tekke hükümetin baskısına maruz kaldı. Büyümekte olan tekke yıkıldı ve mensupları dağıldı. Kissling’e göre, Hıdırlık dervişleri Arnavutluk’ta sığınacak yer buldular. Burada, Dukagin Sancak Beyi Arnavut Sinan Paşa, onlar için Avlonya (Valona) yakınında, Kanina’da Sinan Paşa Tekkesi adında yeni bir tekke açtı. Böylelikle, on yedinci yüzyıl ortaları, Bektaşilerin ülkede uygun bir yer edindikleri zaman oldu.
Birge tarafından derlenen, Arnavutluk’taki yerel Bektaşilik geleneği, ocağın yayılmasını şu kişilerle ilişkilendirir: Kosturlu Kasım Baba (Kastoria) , Djumalı Piri Baba (Kozani yakınında Sarı Göl bölgesi, Yunanistan Makedonya’sı) ve Konitsalı Hüseyin Baba (Yunan Epirus’u) .
Diğerleri Kasım Baba’nın Kastoria’ya geliş zamanını 1378 olarak kabul ettiler. Bu tarih kesinlikle çok erkendir. Evliya Çelebi, Kasım Baba türbesini 1661 baharında yaptığı Kastoria seyahatında gördü [8]. Hasluck, Piri Baba tekkesini yirminci yüzyılın başında gördü ve 1113 (1701-1731) ’ten kalma bir mezar taşını fark etti [9]. Binanın üzerindeki kitabede belirtildiği gibi, Piri Baba türbesi 1143 (1730-1731) ’de yeniden inşa edildi. Her iki merkez kesinlikle daha eskidir. İstanbul Başbakanlık Arşivinde bulunan, Ayrıntılı (Mufassal) Batı Makedonya Kaydı TD 433’te, Kastoria’daki “Kasım Baba Zaviyesi”nden bahsediliyor. Kataloga göre, bu tarihsiz kayıt Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait olmalı, ancak titiz Yugoslav araştırmacı Metodija Sokoloski’ye göre ise, bu kayıt on altıncı yüzyılların sonlarına götürülmelidir [10]. Hasluck’a gelince, Kasım Baba, Arnavutluk’ta Kastoria’nın kuzeyinde yakın bir yerde, Biglişte’den Florina’ya giden eski yolun üzerinde bulunan Kuç tekkesinin kuruluşundan da sorumludur [11]. Kuç tekkesi “çok eskiydi”. Aslında ben Kasım Baba türbesini 1959’de gördüm fakat o zamandan sonra ortadan kayboldu.
Kaynaklardan, Kruja’da Bektaşilerin mevcudiyetine dair bulabildiğim en eski bilgi, Skutari konsülü, Avusturyalı mühendis Theodore Ippen’in 1904’te yazdığı bir nottu [12]. Bu not yukarıda adı geçen bütün bilginlerin gözünden kaçmışa benziyor. Ippen bir Hamza Baba tekkesi gördü. Bu tekke içinde Bektaşi mezar taşları bulunan bir mezarlıkla çevriliydi. Pazarlar caddesinin biraz batısındaki Kruja kalesinin batısında bulunuyordu. Veli, Ippen’e göre, A.H. 940 (1533-1534) ’te ölmüştü. Bu tarihin bir kitabede yazılı olup olmadığı ya da ona o civardan biri tarafından söylenip söylenmediği açık değil. Kruja’yı ilk ziyaret ettiğim yıl olan 1967’de, türbe hâlâ ayaktaydı. Üzerinde kiremitli bir kubbe olan büyük, kare biçiminde bir yapıydı ve yaklaşık sekiz metre kareydi. Kaba kırılmış taştan yapılmış ve dış cepheyi kaplamak için ince bir sıva kullanılmıştı. Bu teknik, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda, Balkanlar’daki Osmanlı mimarisinin en belirgin özelliğiydi. 1967’de, tekkenin duvarla çevrili mezarlığı, yığın halinde ve parçalanmaya hazır Bektaşi mezar taşlarıyla doluydu. 1978’de Kruja’ya yeniden gittiğimde, saha hâlâ fark edilir durumda olmasına rağmen türbe yok olmuştu. Bu sebeple, Ippen tarafından belirtilen tarih konusunda hiçbir zaman emin olamayacağız. Ippen’in kendinin duyduğuna göre, türbe, on sekizinci yüzyılın sonunda Kaplan Paşa Toptan’ın emriyle, hasmı Işkodra Valisi Kara Mahmud Buşatli’nin kuvvetlerine karşı kazanılan zaferin anısına inşa edilmişti. Hasluck’a göre, [13] Bektaşiliğin Arnavutluk’taki çok önemli yayıcısıydı ve Kaplan Paşa’yı Hamza Baba için bir türbe yapmaya zorlayan Şeyh Şemimi. Yanyalı Ali Paşa’nın yol göstericisiydi. Bütün bunlar, 1533 ile ilgili notu, Arnavutluk’taki ilk Bektaşileri gösterecek güvenilir bir kaynak olmaktan çıkarıyor.
Bugün Kruja’da bulunan Bektaşilikle ilgili parça bölük kalıntılar bizi pek ileri götüremez. Arnavutluk Kültür Devriminin hışmına ve Enver Hoca rejiminin son yıllarındaki yıkımına dayanan yegane türbe, eski Mustafa Baba Dolma tekkesinin (Dolma Tekkesi) türbesiydi. Kruja Kalesi’nin duvarlarının güney kısmında, yaşlı ağaçlarla çevrili ve ovanın muhteşem manzarasına bakan türbe, 7.20 metre karedir ve alçak kubbeyle örtülüdür [14]. Binanın ön cephesi, sarımtırak renkte iyi kesilmiş ve süslenmiş taşlardan yapılı ve son dönem Osmanlı barok tarzında yukarıdan kavisli pencereler ve bir kapıyla zenginleştirilmiş durumda. Her hangi bir kitabe ya da tarih yok ancak iç dekorasyon (süs amaçlı duvar resimleri) arasında 1194 (1780) tarihi açık bir şekilde okunuyor. Türbenin arkasında, kurucu olduğu varsayılan Adem Ağa Toptan’ın mezar taşı hâlâ duruyor (1982’deki durum) , ve oradaki tarihe göre, 1198 (1784-1785) ’te ölmüş. Bazılarının tepesinde alışılagelmiş on iki dilimli Hüseyni tac ve bazılarının tepesinde de piskopos tacı şeklinde çok ender rastlanan Elifi tac bulunan bir kaç Bektaşi mezar taşı, türbenin etrafında sağlamca duruyor. İkincide 1277 (1860-1861) tarihi yazılı ancak metni epey hasar görmüş. Diğerleri 1239 (1823-1824) ’ten kalma, türbedar Derviş Abulbaki ve oğlunun mezarları. Oğlunun mezarında şu metin var:” O! Bektaş’ın Yolundaki Hacı Mustafa Baba’nın türbedarı Derviş Abdullah’ın oğlu Ali’nin vefat tarihi. Ruhuna dua...” (tarih kısmı kopmuş) . Taşlardan oluşan bu öbek Arnavutluk’a hastır ve Balkanlar’da çok nadir bulunur. 1978’de, tarihi anıtların korunmasından sorumlu Arnavut yetkililere bunu belirttim, ve onlar da küçük kompleksin onarımıyla karşılık verdiler. Onarım, 1982’de tamamlandı. Mevcut kalıntılar kendi çaplarında değer arz etseler de, Hasluck’un, Bektaşilerin gelişini Yanyalı Ali Paşa’yla ilişkilendirmek gerektiği fikrinden öte bir anlam ifade etmiyorlar.
Ankara ve İstanbul’da muhafaza edilen, Arnavutluk’a ait Osmanlı nüfus kayıtlarında, dağınık şekilde bulunan bilgileri kullandığımızda, ayağımız yere daha sağlam basıyor. Ne yazık ki, Kruja ile ilgili serilerin muhafaza durumu çok zayıf. Kasaba, Ohrid Sancağının bir kazasıydı ve Ohrid için, yalnızca iki özet kayda (icmal) sahibiz: I. Selim (1512-1520) devrinden TD 81 ve 1521-1528’den TD 367. Kalan diğer Ohrid kayıtları, 1061’den bir timar yoklama defteri ve daha eski bir kayıttan 1022 (1613) ’de yapılmış bir kopya. Ankara koleksiyonundaki kayıtlarla karşılaştırıldığında, 1613 tarihli İstanbul kopyasının, Ankara Kadastro Dairesindeki, 991 (1583) tarihli, iyi muhafaza edilmiş Ayrıntılı Kayıt Kuk 27’e dayandığı ifade edilebilir. Kuk 27, Ohrid Sancağının tam kaydının II. cildidir. Derviş mekanlarının mevcudiyeti gibi ayrıntılara ilişkin notlar, özet kayıtlarda genellikle görülmediği için, Kruja için bir şeyler bulunabilecek tek bir kayıt var, o da Ankara’daki Kuk 27 ve onun İstanbul’daki kopyası TD 717. 1521-1528 tarihli TD 367, o tarihte Kruja bölgesinin durumunu gözümüzde canlandırmamıza yardım edebilecek iyi bir kayıttır. Bölgede Kruja’dan başka bir kasaba yoktu ve Kruja ve Petrele olmak üzere garnizonlu iki kale vardı. Her iki kalede bir imamı ve bir hatibi olan bir cami mevcuttu. Bölgedeki köy sayısı 223’tü. Tamamında 8738 Hristiyan hane halkı ve 328 Müslüman hane halkı yaşıyordu. Müslümanlardan 65 hane halkı Kruja’daydı. Sonuç olarak, İslam bu ilk dönemde çok az temsil ediliyordu. 1583 tarihli kayıtta, konumuzla ilgili uzun bir not var. Sayfa 117r’de, on tamirci aile sayılarak, “Sarı Saltık yolunu tamirle görevlendirilen bir Müslüman cemaatten” bahsediliyor. Müslüman sivillerin sayısı (tamirciler dahil) , 81 hane halkına yükselmişti, ancak bu kayda değer bir artış değil. Onarım işçilerinden teker teker söz eden not, şöyle devam ediyor [15]:
“Akcahisar dağında Sarı Saltık makamı olub etraf-i vilayetinden ziyaretine adamlar gelüb rah-ı mezbür ziyade şah ve düşvar olub ziyarete gelenler zahmet çekerler imiş işbu on nefer kimesne ki ekseri kadimden müsellemzadelerdir mezbür yolu gereği gibi düzüb ve harab oldukça ta’mir ve termim etmeğe mültezim olmağın mademki iltizamları mucibince eda-i hizmet edeler öşrlerin verdiklerinden sonra sair avariz-i divaniye ve tekalif-i örfiyeden mu’af ve müsellem olmak üzere defter-i atikde mukayyed olmağın halya defter-i cedid-i sultaniye dahi vech-i meşruh üzere kayıd olundu.”
En azından, her yeni sultanın tahta çıkışından sonra yeni kayıtlar tutulmasından dolayı, “önceki kaydın”, çoğu Balkan eyaletlerinde yeni nüfus sayımlarının yapıldığı, II. Selim (1566-1574) ’ün ilk yıllarında, 1567 ya da 1568’de yapılmış olması çok muhtemeldir. Eğer tarih daha eskiyse, bu, Kanuni’nin padişahlık döneminin ortalarında, çok sayıda eyalette nüfus sayımının yapıldığı 1540’larda olsa gerek. 1567-1568, bana en olası tarih gibi geliyor. Özgünlüğünden kimsenin kuşku duymasına gerek olmayan bu notla, Bektaşilerin Arnavutluk’taki en sıcak yuvaları olacak yerde ilk ortaya çıktıkları tarihi, bir hamlede tam bir yüzyıl kadar geriye götürebiliriz. Krujalı Hamza Baba’nın Ippen’ce önerilen ölüm tarihinin güvenilirliği şimdilerde artıyor. Sarı Saltık ile Bektaşilik arasındaki bağlantı, en azından Hacı Bektaş’ın Vilayetnamesinin kendisi kadar eski. Abdulbaki Gölpınarlı bu eserin yazım tarihini 1481 ila 1501 arasında bir yere koyuyor [16]. Durum böyle olunca, Kruja hakkındaki notlarımızdan çok önceye düşüyor. Fakat, ocak ile Sarı Saltık arasındaki bağlantının ayrıntılarını, uzmanların ehliyetine bırakmak arzusundayız. Hikayelere, seyahatnamelere, ve sözel geleneğe ilaveten, Balkanlar’ın nüfus sayımı ve arazi kayıtlarının da, Osmanlı dinsel hayatını inceleyen gayretli bir öğrencinin, tarihlerin sağlam bir çatısını kurabilmesi için geniş imkanlar sunduğunu, en azından açıklığa kavuşturmuş olduğumu ümit ediyorum. Kruja’daki Sarı Saltık Ocağı, pek çok olgudan yalnızca biridir.
Resim 1.
Kruja (Akçahisar) , Dolma Tekke, Mustafa Baba Dolma Türbesi (1780)
Resim 2.
Kruja, Dolma Tekke, yaygın şekilde bulunan on iki dilimli Hüseyni tacı ve piskopos tacı şeklinde çok ender rastlanan Elifi tacı gösteren mezar taşları
(on dokuzuncu yüzyıl)
DİPNOTLAR
[1] Burada sunulan materyalin bir bölümü, 1985 yılında Türkiye seyahati sırasında toplandı. Seyahat, La Hey’deki Hollanda Bilimsel Araştırmanın Geliştirilmesi Örgütü (ZWO) ’nce verilen bir bursla gerçekleşti.
[2] F. W. Hasluck, Hıristiyanlık ve Sultanların Yönetiminde İslam (Oxford, 1929) II: 587-592.
[3] Sarı Saltık için şu örneklere bakınız: Franz Babinger’in İslam Ansiklopedisi (1. Ed.) , IV: 184’deki makalesi; Hasan Kaleshi, ‘Sarı Saltuk üzerine Arnavut Efsaneleri,’ Actes du Premier Congrés intern. des études balkaniques et sud-est européennes (Sofia, 1971) bölüm VII: 815-828, geniş bir bibliyografya ile beraber; M. Kiel, “Babadağ-Dobruca’daki Sarı Saltık Türbesi. Kısa mimari ve tarihsel notlar,” Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, İstanbul, 6-7 (1978) : 205-225; Grace, M. Smith, “Ilk dönem Anadolulu Türk Gazi-Veli Sarı Saltuk’un bazı türbe/makamları,” Turcica, XIV (1982) : 216-225. Bedri Noyan’ın Bektaşilik konusundaki son kitabına ulaşamadım.
[4] J. K. Birge, Dervişlerin Bektaşi ocağı (Londra, 1937: yeniden basım 1965) : 71.
[5] Franz Babinger, “Evliya Çelebi’nin Arnavutluk Seyahatleri,” yazarın Aufsatze und Abhandlungen zur Geschicte Südosteuropas und der Levante (Münih, 1966) II:61, not 2 çalışmasında görülebilir.
[6] H. J. Kissling, “Zur Frage der Anfange des Bektasitums in Albanien,” Oriens, 15 (1962) : 281-286.
[7] J. K. Birge, a.g.e.: 70-72. Yerel Arnavut geleneği, ocağın gelişini, II. Murad (1421-1451) ’in ülkedeki seferleriyle, ya da halefi Fatih Sultan Mehmet’inkilerle ilişkilendirir. Bugüne kadar bilinmeyen Osmanlı nüfus sayımı kayıtlarının ortaya koyduğu gibi, İslâmın, sivil halk arasında çok az taraftarı olduğunu göz önüne aldığımızda, ocağın her hangi bir düzeyde rağbet gördüğünü söylemek çok olası değil. Basitçe ifade etmek gerekirse, yeterli Müslüman mevcut değildi. Elbette, 1521’de Osmanlı’ya ait Kruja bölgesindeki iki kalenin garnizonundaki 130 askerin, Bektaşilik benzeri bir felsefenin bir biçiminin taraftarları olmaları durumu hala mümkündür. Bunu asla bilemeyeceğiz. 1378 tarihinden, savaş öncesine ait bir Arnavutluk yayınında Turabi Baba (“Bektaşiliğin Genel Tarihi,” J.K. Birge’ce atıfta bulunuldu, a.g.e.: 72.) tarafından söz edildi.
[8] Evliya Çelebi, V: Basılmış yayının 575-580 sayfaları.
[9] F. W. Hasluck, a.g.e.: 528, not 2.
[10] M. Sokoloski, “Le dévelopment de quelques villes dans le sud des Balkans aux Xve et XVIe siécles,” Balcanica, Belgrad, 1 (1970) : 97.
[11] F.C. Hasluck, a.g.e.: 526.
[12] Th. Ippen, “Von Alesio über Fruja nach Tirana und Işmi,” bak. Carl Von Patsch, ed., Zur Kunde der Balkanhalbinsel, (Viyana-Leipzig, 1904) : Kara Mahmud Buşatlı’nın 1796’da Karadağlılarla yaptığı çarpışmada öldüğü ilave edilebilir. Kruja’daki Türbenin inşası ile anılan olay, daha önce meydana gelmiş olmalı.
[13] F.W. Hasluck, a.g.e.: 550.
[14] M. Kiel, Arnavutluk’taki Osmanlı Mimarisi (1385-1912) (Istanbul, 1990) : 182-183.
[15] Osmanlıca metin şöyledir: “Akcahisar tağında Sarı Saltık makamı olub etraf-i vilayetinden ziyaretine adamlar gelüb rah-ı mezbür ziyade şa’h ve düşvar olub ziyarete gelenler zahmet çekerler imiş işbu on nefer kimesne ki ekseri kadimden müsellemzadelerdir mezbür yolı gereği gibi düzüb ve harab oldukça ta’mir ve termim etmeğe mültezim olmağın mademki iltizamları mucibince eda-i hizmet edeler öşrlerin verdiklerinden sonra sair avariz-i divaniye ve tekalif-i örfiyeden mu’af ve müsellem olmak üzere defter-i atikde mukayyed olmağın halya defter-i cedid-i sultaniye dahi vech-i meşruh üzere kayıd olundı.”
[16] Abdülbaki Gölpınarlı, Vilayet-Name, Manakıb-ı Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli (istanbul, 1958) : XXV; J. K. Birge (a.g.e.) eseri 1400 yılından önceye götürdü. Temmuz 1990’da Kudüs’te yapılan CIEPO Sempozyumunda, Sarı Saltık ve ilk dönem Bektaşilik hakkında bir konuşmasında, Irene Melikoff şunu söyledi: Ne Hacı Bektaş’ın ne de Baba Ishak hareketinin, Sarı Saltık’la gerçek bir tarihsel bağı mevcuttur. Tarihi bir kişilik olan Sarı Saltık, bir Türk aşiretinin (Çepniler) başıydı ve Balkanlar’daki Türk kolonicilerin ilkiydi. İslam-Hıristiyanlık sentezinin ve Balkan tarihinde Osmanlı döneminin ilk yüzyıllarının özelliği olan dinsel hoşgörünün simgesi olmuştur. Bektaşiler, sadece kendi sentezden oluşan öğretilerini yaymak için Sarı Saltık’ın popülerliğini bir araç olarak kullandılar.
Osmanlı sonrası Arnavutluk’taki derviş hayatı için, şu ayrıntılı çalışmayı görün: Nathalie Clayer, L’Albanie, pays des derviches. Les ordres mystiques musulmans en Albanie a époque post-ottomane (1912-1967) (Berlin-Wiesbaden, 1990) , 505 sayfa.
Not: 13. SAYI - Bahar 2000