Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Balkanlar ve Balkanizasyon
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Dünya haritasından bakıldığı zaman, Avrupa’nın doğusunda bir yarımada gibi duran Balkanlar, aslında yerkürenin merkezî bölgelerinden birisidir. Avrupa kıtasının doğusunda konumlanan Balkanlar, Avrupa ile Asya’yı birleştiren bir köprü konumuna da sahip bulunmaktadır. Türkiye ise tarihin köprüsü olarak aslında Kafkaslar ile Balkanları birbirine bağlamaktadır. Bakış açısına göre değişen değerlendirmelerle ele alınan bu bölgede, Balkanlar aynı zamanda Türkiye ile Avrupa arasında da köprü durumundadır. Asya’dan Avrupa’ya gitmek isteyenlerin Türkiye’yi köprü gibi kullandıkları gibi, Türkiye ile Avrupa arasında da gidip gelmek isteyenler Balkanlar’ı gene köprü gibi kullanmak zorundadırlar. Bu bölgenin jeopolitik konumu Türkiye gibi Balkanları da bir köprü duruşuna zorlamaktadır.
Bölge coğrafyasına Türkiye merkezli bakıldığında, Kafkaslar da Türkiye ve de Türkler için bir Asya köprüsü konumundadır. Tıpkı Balkanlar gibi Kafkaslar da Türkiye’yi bir kıtaya bağlamaktadır. Coğrafya atlasları bu bağlantıya çok daha fazla önem vermekte ve Türkiye’nin üzerine kurulu bulunduğu Anadolu’yu “Küçük Asya” olarak tanımlamaktadırlar. Buna göre Anadolu yarımadası Asya kıtasının batıya doğru uzanan bir parçası olarak öne çıkmaktadır. Ne var ki, dünya milattan sonraki dönemde iki bin yıl süre ile Avrupa merkezli olarak yönlendirildiği için, Türkiye’nin Asya köprüsü olan Kafkaslar arka kısmanda kalmış, Anadolu ile Avrupa arasında bir köprü konumunda yer alan Balkanlar daha da öne çıkarak fazlasıyla önem kazanmıştır. Türklerin Asya’nın derinliklerinden gelerek Anadolu’da bir devlet kurmaları ve bu bölgenin kilit kendi olan İstanbul’u ele geçirdikten sonra, daha bütün Anadolu’yu egemenlikleri altına almadan, hızla karşı kıyıya geçerek Balkanlar’ı fethetmeye yönelmeleri üzerinde durmak gerekir. Çünkü Selçuklular İstanbul’u alamadıkları için bu coğrafyada devlet olarak ayakta kalamamışlar, İstanbul’un fethinden sonra, bölge merkezinin güvenliği için Balkanlar’ı ele geçirmeye öncelik vermişlerdir. Osmanlı devleti İstanbul’u fethettiği ve Balkanlar’ı denetimi altına aldığından, dünyanın merkezinde altı yüzyıl bir büyük imparatorluk olarak ayakta kalabilmiştir. İstanbul’u merkez yapan Osmanlı devletine Balkanlar, Avrupa köprüsü ya da Avrupa giriş kapısı olarak hizmet etmiştir.
Osmanlı ve Türkiye açısından bir Avrupa köprüsü olan Balkan bölgesini jeopolitik kitapları başka türlü değerlendirmektedir. Avrupa’nın doğusunda yer alan Balkanlar’ın dünyanın kontrolünde en önemli bölge olduğunu ileri süren bazı bilimsel kaynaklar, Balkanlar’ı denetim altına alan siyasal gücün Karadeniz, Boğazlar ve Ege bölgesini de kendiliğinden denetleyeceğini ve böylece dünyanın merkezî coğrafyası olan Ortadoğu bölgesinin de Balkanlar üzerinde etkili olan gücün denetiminde kalacağını öne sürebilmektedirler. Tarihin çeşitli dönemleri incelendiğinde, Balkanlar ve Boğazlar arasında sıkı bir kader bağı olduğu, Balkanlar’da gücü ele geçiren siyasal merkezin zaman içinde Karadeniz ve Akdeniz hattı üzerinde Boğazları da kendi kontrolü altına aldığı görülmektedir. Karadeniz’den Akdeniz’e uzanan Balkan yarımadası, her iki denizin ve bu denizler arasındaki Boğazların güvenliği açısından her zaman için önem taşımıştır. Denizlere açılmak ve bu iki denizi denetimi altına almak isteyen devletler ya da siyasal güçler, Boğazlar üzerinde olduğu kadar Balkan yarımadası üzerinde de çekişme içinde olmuşlardır.
Dünya tarihinin çeşitli dönemlerinde gündeme gelen göçler iki kıta arasında cereyan ederken Balkanlar; Anadolu ve Kafkasya ile beraber bir geçiş kapısı rolünü oynamıştır. Bir anlamda kavimler kapısı olarak da adlandırılan bu bölge ciddî bir nüfus trafiğinin tam ortasında yer almıştır. Tarihin ilk dönemlerinden bu yana, ilk uygarlıklar Asya’da ve merkezî coğrafyada gündeme geldiğinden çağlar boyunca uygarlık merkezinden batıya doğru bir göç yaşanmıştır. Doğudan batıya doğru iki bin yıl boyunca süren göçler sırasında kavimler yer değiştirirken Kafkaslar-Anadolu-Balkanlar hattını izleyerek batıya gitmişlerdir. Bazen doğudan batıya bazen de batıdan doğuya doğru göçlerin birbirini izlemesi her üç bölgede de zaman içerisinde gelip geçen kavimlerin bazı kalıntılarının yaşama alanı bulduğunu göstermektedir. Bu nedenle, Balkanlar ve Kafkaslar hattında irili ufaklı nüfus yapılanmaları zaman içerisinde ortaya çıkmış ve bunların giderek bir etnik bütünlüğe dönüşmesiyle “Balkanizasyon” denilen siyasal sürecin önü açılmıştır. Tarih içerisindeki göçlerin kavimler kapısına bıraktığı kalıntıların Balkanlar’da etnik yapılanmalara dönüşmesiyle beraber, bu coğrafyadaki imparatorluklar ile büyük devletler bölünme ve dağılma noktasına doğru sürüklenmişlerdir. Göç olgusunun yarattığı bu durum, daha sonraki gelişmelerle bir siyasal dağılmayı beraberinde gündeme getirince, bu kez de Balkanlar ya da Balkan yarımadası gibi coğrafî tanımlamaların yanı sıra bir de Balkanizasyon diye ayrı bir kavram ortaya çıkmıştır. Balkanizasyon, ilk kez Balkanlar’da meydana gelen küçük etnik yapılanmaların daha sonraları mikro milliyetçiliğe dönüşmesiyle beraber büyük devlet ya da imparatorluk düzeninin parçalanmasını ifâde etmektedir.
-devamı 2023 dergisi'ndedir-