Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
BENİM ADIM DA TURUNCU!
Defalarca gittiğimiz Anıtkabir müzesinde ilk defa önemli bir ayrıntıya takılıyoruz.Atatürk’ün okuduğu kitaplar bölümünde, bir dahi işte tam da burada hiçbir ispata gerek kalmaksızın kendini açık ediyor.
Yusuf Ziya Ortaç ‘ın Anadolu’nun her bir yerini dolaşarak hazırladığı halk edebiyatı derlemesini Mustafa Kemal her zamanki gibi altını çizerek, kenarına notlar alarak okumuş.Türk Dil Kurumu’nun kurulmasına ve işlevine önem veren Atatürk,halk ozanlarının ve onların Türkçe’yi muhteşem bir ahenkte kullandığı eserlerinin tesirinde olacak ki, kitabın bir yerinde eksik kalan dörtlüğün (“bir pınarın başına / bir destiyi koysalar/kırk yıl anda durursa “) son mısrasını şiirin gidişatına göre belki bildiğinden belki de kendiliğinden dolduruyor;
“sıla dolası değil..”
Kim bilir, doğduğu yer olan Selanik’e özlemdir bu dize ve dökülüvermiştir bir dahinin kaleminden kağıda. Türk kültürüne aşık olan Mustafa Kemal’in mucizesidir bu ve görmek isteyenler için Anıtkabir ‘de sergilenmektedir.Ayrıca onun kişisel eşyaları ve buna benzer tarihe tanıklık etmiş bir sürü şey vardır müzede görebileceğiniz ancak onu Atatürk yapan kişiliğinin yanında kuşkusuz okuduğu kitaplardadır.(Bakmak isteyenler için İş Bankası yayınlarından çıkan ”Atatürk’ün okuduğu kitaplar” derlemesini de tavsiye edebilirim.)
Kitaplar demişken şimdi tüm bunları anlatmamın “niye” sine gelelim; Atatürk ile ilgili bir çok bilgi ezberletilir ilköğretimde, bunun yerine okuduğu kitapların en azından yüzde biri adamakıllı okutulsa, O’ nu ve devrimlerini, mücadelesinin “niye” sini daha iyi anlayabilirdik diye düşünüyorum.
Ben taktım bu “niye” lere..Aslında bilime gönül veren , bilginin peşinde koşan her kişinin takması da gereklidir ama neyse..Şimdilerde “niye” ler değil, “kim” ve “nerede” ler meşhur.
“ Atatürk ve dahi”, “ Türk Edebiyatı ve devrim” dedik.Kelimeleri yan yana getirdim ki bir çağrışım yapsın diye.Tüm bu kelimelerin yanına küresel dünyamızın küresel muzafferlerinden, Türk Kültürü’nü dünyaya ulaştırmayı başarabilmiş saygıdeğer edebiyatçımız Orhan Pamuk’ u da ekleyelim istedim! Cumhuriyet’imizin 83.yılında ne kadar da mutluyuz ve umutluyuz bir Türk, Nobel Edebiyat ödülünü kazandı diye! ! ..Bu kadar mı ihtiyacımız vardı kendimizi ispata? Hem de bizim tarihsel gerçekliğimizi çarpıtan, hiç Anadolu’ya ayak basmadan orayı anlatmaya çalışan, hayatının bir kısmı A.B.D ‘de kaynağının ne olduğu belirsiz (aslında belli) bir yazarlık kursu almakla geçmiş ve sonra ne hikmetse sanki vahiy gelmişcesine seri romanlar yazan bir aristokrat şahsiyete kalmış. Vay ki halimize …
Peki bu zat-ı muhteremin Türk Edebiyatı’na hizmeti nedir? Okuyacağımız kitaplar listesine “benim adım kırmızı” yı da eklediğimizde hayatımızda ne değişir, Nobel edebiyat ödülü almış bir yazar okumaktan, bu cümlelerin sonu ne zaman gelecek noktası nerede virgülü nerede diye çıldırmaktan başka? Yaptığı bir tren seyahatiyle Anadolu’yu, Anadolu insanını, bir köy öğretmenini,bir kaymakamı anlayabileceğini ya da anlatabileceğini mi zannediyor? Evet, Türkiye ‘ye çok yakışır ”kar” ama Orhan Pamuk’un ki değil!
Biz gençler,Türk Edebiyatı’na olan sevgimizi Atatürk gibi halk edebiyatımıza sahip çıkarak mı yoksa Orhan Pamuk okuyup “best seller” ların ötesine geçemediğimiz kitap kültürümüzle mi göstereceğiz?
Lise yıllarımdan kalma hala ne amaçla sorulduğunu anlayamadığım ve yalan yanlış hatırladığım bir soru geliyor aklıma; “ bir gram demir mi, bir ton pamuk mu daha ağırdır? ” O zamanlar veremediğim bu sorunun cevabını şimdilerde çok iyi biliyorum ama tam tersi anlamda:
Yaşar Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Reşat Nuri Güntekin, Peyami Safa, Attila İlhan, Necip Fazıl Kısakürek ve adını sayamadığım Türk Edebiyatına yaptıkları hizmette tondan bile ağır basan “ demir” lere karşı bir gram bile gelmeyen “ pamuk “ ağır basmaktaymış meğer…
Dedim ya “niye” lere taktım diye..Şimdi soruyorum bu ödül NİYE?
(Aslım Gökçen Yağmur,Kasım 06)