Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Ermeni esirliğinde
Niyaz Balay oğlu Zeynalov Azerbaycan Cümhuriyeti Şuşa kazasının Kuşçular köyünde doğmuş, 2003 yılında vefat etmiştir. “İki ay Ermeni esirliğinde” isimli kitabının yazarıdır. 1992 senesinin 11 Şubat-12 Nisan aylarında Ermeni rehineliğinde olmuştur: Nİyaz Zeynalovun rehinlik anılarından:
Ermenilerin kitlesel halda Karabağ’a göçü rus-çar imparatörluğu döneminden başlamıştır. Rusya-İran savaşından sonra imzalanan “Türkmençay” anlaşmasından sonra Ermeniler için Kafkasyada bir devlet yaratılmasına karar verildi. Rus imparatorpuğu yabanşı ülkelerden Ermenilerin indiki Ermenistan arazisine ve Azerbaycan’ın Karabağ bölgesine yerleştirilmesi işine başladı. Rus tarihi kaynakları da bunu isbatlıyor. Ruslara Kafkasyada bir hristian bölgə si yaratmak gerekiyordu. Onlar bunu becerebildiler. Rus imperatorpuğunun işğalı altında olan Azerbaycanlılar bunun karşısını alamadılar. Böylece, Ermenistan’ın ve Karabağ’ın Ermenileştirilmesi başlandı. Tüm bu siyasetin başında ise Ermeni kiliseleri duruyordu. Göşettirilen Ermeniler az sonra yerli Azerbaycan’lı türkleri İncitmeğe, onları sıkıştırmağa başladılar. Çap imperatorpluğu yerlerde kendi memurlarını tayin ediyordu. Bu memurlar şar hegemanlığına karşı yönelen tüm itirazları hemen milli münakaşaya şeviriyorlardı. Ermeniler silahlandırıyor, türklerin üzerine kaldırılıyordu. 1905-1906 ve 1918 senelerinde böyle münakaşalar milyonlarla Azerbaycan türklerinin ve bu arazilerde yaşayan diğer milletlerin katledilmesine neden oldu. 1918 senesinde artık Ermenilerin iyice silahlanmış 90 binlik ordusu vardı. Bu ordu Azerbaycan türklerine baskın ediyor, onları öldürüyor, evlerini yakıyorlardı. Baküde 25, Nahçıvan’da 64, Şamahıda 7, Gubada 5 binden fazla Azerbaycanlı türk öldürülmüştü. Diğer bölgelerde katledilenlerin sayısı belli değildi. Tüm Azerbaycan toprakları kan işinde idi. 1918 senesinin 28 Mayısında Azerbaycan Halk Cümhuriyyeti kurulandan sonra ülke arazisinin Ermeni ordusundan temizlenmesi için amacıyla milli ordu kurulması işine başlanıldı. Hə min dönemde ingilisler de Karabağ’a geldiler. Sonra onlar çekildiler, Kafkas İslam ordusu geldi. Ə li silah tutan her kes Kafkas islam ordusuna yazıldı. Başka çare yoktu. Kafkas İslam Ordusu karabağı Ermeni ordusundan kurtardı. Ermenilerin çoğu Karabağ’dan gittiler. Azerbaycanlılar kendi evlerine dönmeğe başladılar. Karabağ’dakı tüm azerbaycanlı türklerin evi talan edilmiş ve yakılmıştı. Sonra Kafkas İslam ordusu Karabağ’dan çekildi. Bundan yararlanan rus-bolşevik ordusu Karabağ’a girdi. Bolşevik ordusunda Ermeniler çoğunlikta idi. 1920 senesinde 28 Nisanda rus ordusu Azerbaycanı işğal ettiler. Ermenilerle Azerbaycanlılar arasında sakinlik yarandı. Ancak bu sakinlik Azerbaycanlıların hayrına değildi. Ermeniye bir söz deyen Azerbaycanlımı ahalinin gözleri önünde kurşunla katlediyorlardı. Bolşevik-komunist partisinin, komsomol komitesinin üyeleri milli ruhda olan Azerbaycanlı türkler hakkında hükümete devamlı bilgiler veriyorlardı, sonra bu şahıslar tutuklanıyorlardı. Kimse korkudan konuşamıyordu. Ermeni alimleri, şairleri, yazarları ise kendilerinin yaptıkları vahşilikleri bizim boynumuza atıyor, azerbaycanlıları, genellikde tüm türkleri suçlayan, türklerin vahşi karakter gibi yansıtan eserler yazıyorlardı. Eskilerde Hankendi şehirinde Ermeni yoktu.. Sovyetler Birliği kurulandan sonra Ermeniler Ermenistandan, irandan, Türkiye’den ve başka ülkelerden gelerek Hankendi’ne yerleştiler. Çok kötü bir durumda idiler. Azerbaycanlıların kapısında işlemekle, ormanlarımızdan odun keserek satmakla keçiniyorlardı. Sonra hükümet onlara toprak, ev, iş verdi. Böylece yurd, toprak sahibi oldular. 1923 yılında Dağlık Karabağ Muhtar Vilayeti kurulandan sonra hep görevleri Ermeniler ele keçirdiler. 1936-37 senelerinde köyümüzdeki ihtiyarların hepsine siyasi suşlamalarla tutukladılar, şimdiye kadar da onların kadarı belli değil. Her gün Ermenistanın Gorus kazasından Ermeniler köçederek Karabağda, bizim köyümüzde yerleşiyorlardı. 1948-52 senelerinde ise İrandan ve diğer ülkelerden Ermeniler şimdiki Ermenistan arazisine ve Azerbaycanın Karabağ bölgesine gelmeğe başladılar. Aynı zamanda Stalinin amri ile Ermenistan’dan kovalanmış azerbaycanlılar da kitlesel şekilde Azerbaycana göçettirildiler. Gelen Ermeniler barlı-beherli, akar-bakarlı Karabağ’da yerleştirilseler de, azerbaycanlılar hatta işmeli suyu bile olmayan, ilanlar meleyen vadilerde yerleştirildiler. Karabağda ise Ermeniler için her çerait yaratıldı. Onlar sürgün olunmuş azerbaycanlıların evlerinde yerleştirildiler. Böylece Karabağın birçok şehir, ilçe ve köyleri Ermenileştirildi. Firsat bulan gibi aranı katıyor, bir Ermeni öldürüyor. Sonra bu cinayette azerbaycanlıları suçluyorlardı. 1967 senesinin yazında Hocavend ilşesinin Kuropatkin köyünde Benik isimli bir Ermeninin 9 yaşında oğlunu kötü işgencelerler öldürerek köy soveti başkanı (sovyetler döneminde görev) , aynı zamanda okul müdiri Erşad Memmedovun evi yakınlığındakı kuyuya attılar. Erşadla beraber Elamşad ve Zöhrab isimli koylüleri de Ermeni çocuğunu öldürmekde suşlayarak tutukladılar ve polis şübesine götürdüler. Bir yıl onlara bin türlü işgenceler yaptılar. 1968 senesinin Temmuz ayında mahkeme Erşad’a 15 yıl tutuklama cezası verdi. Mahkeme sade bir sinema kulüpunda idi. Mahkeme biten gibi Ermeniler baskın yaparak Erşadın kafasını bışakla kestiler. Elamşad’la Zöhrab kaçarak yük arabasına bindiler. Ermeniler arabaya benzin dökerek onları araba ile birlikde yaktılar. Sonradan sorulanma zamanı belli oldu ki, Ermeni çocuğunu kendi dayısı öldürmüştür. Cinayetkar tutuklansa da bir sürə sonra farklı behanelerle serbest burakıldılar. 3 Azerbaycanlı türkün kanı isə batırıldı.
1988den başlanan savaşı ise ermeniler 50-60 sene önceden pılanlamışlardı. Onlar gençlerin hepsini türklere nifretle terbiye edilmişti. Ermeniler 1988-89 senelerinde artık odlu silahla ve kör aletlerle azerbaycanlıların yaşadıkları köylere baskın etmeğe başladılar. Eli yalın cemaat av tüfegi, ağaş değnek, yaba ile onlara mukavemet göstermeğe mecbur oluyordu. Rus ordusu topunu, tankını Hankendi şehirine getirdi. Hankendi şehırı ile Şuşa kazasının Malıbeyli köye arasına kaç tümen getirildi. Ermenistan’dan her gün Hankendi şehirine gelen helikopterlerin sayısı artmaktaydı. Ermeniler köyl nüfusundan köyü boşaltmağı taleb ederek yolları kesiyor, arabaları taşa basə ıyor, adamlara hasaret yetiriyor, terör eylemleri yapıyorlardı. Eğer 1988 senesi 12 Şubat’ta Sovyet hükümeti Ermenilerin Hankendi şehirindeki mitingini durdursaydı, münakaşa bu duruma gelmezdi. Karabağ azerbaycanlılarının şikayetine bakan yoktu. 1992 senesinin Ocak ayında artık Karabağdakı azerbaycanlı köyleri işğal olundu. Bizim köy de muhasarada kaldı. Azerbaycan rehberleri ise Moskova’ya tabe olduklarından yalnız Kreml başkanının amrlerini dinliyordu. Moskova ise bizi açıkca Ermenilere kurban veriyordu. Köyümüze yardıma gelen kğnüllü gençleri de geri götürdüler, silahları da toplayarak aldılar. Tamamen yardımsız, savunmasız kaldık. Her gün köyümüzü Ermeniler ateş ediyor, evlerimiz dağılıyordu. 1992 yılının Şubat ayında Ermeniler yaşadığım Kuşçular köyüne baskın ettiler, top mermileri ile evleri yaktılar, mal-hayvanları kırdılar, adamları yaraladılar. Ermeniler komşuluktakı Sıknak isimli kayadan bizim köyü ateçe tutarak adamlara köyden çıkmağa imkan vermediler. Gece Ermeniler yaşadıkları Dağdağan köyü tarafdan da köyümüze sadırı yaptılar. Kimde silah vardısa, onlara karşı çıktılar. Savaştan sonra iki köylümüzün kaybolduğu bellir oldu. Onları şok aradık, yalnız akşama yakın birinin kafası tamamen ezilib dağılmış cesedini, o birini ise ölümcül halde, can verirken bulduk. Onların her ikisi- Faik Kuliyev ve soyadını bilmediğim Faik isimli genç Şuçular köyünden idiler. Her ikisini toprağa verdik. 1992 senesi 11 Şubat’ta gece takriben saat 1 civarında Ermeniler komşuluktakı Malbeyli köyünü işğal ettiler. Malıbeyli köyünün cemaatı bizim köye penah getirdiler. Bir müddet sonra Ermeniler bizim köye de baskın ettiler. Seher saat 9dek savaştık. Köy mühaserede idi, çıkmağa yol da yoktu. Kadın ve çocukları kayalardakı kahalarda saklamıştık. Durumun ağır olduğunu gören ahali Kuşçular köyünü de terk etmek zorunda kaldı. Baktım ki, annemi götüremeyeceğim. Yollar kötü, annem de ihtiyar ve hasta idi. Annemle kalmağa karar verdim. Düşündüm ki, bile ihtiyar olduğumuz için bizi öldürmediler. Annem Nübar Zeynalıva, karım Gülöyşe (Kanbar kızı Zeynalova. 1925 doğumlu. Rehinlikden geri alınmıştır) , komşumuz Yunus (Baba oğlu Kuliyev.1910 doğumlu. Rehinelikden geri alınmıştır) , amcamın karısı Seriyye, sakat ve ihtiyar Mövsüm, Mövsüm’ün karısı Gülüstan (Bə şir kısı Ahmedova. 1920 doğumlu. Geri alınmıştır) ve Yegane adlı ihtiyar kadınla birlikde ben de köyde kaldım. Hepimiz bizim eve toplaşmıştık. Ben dışarıda Ermenilerin köye nasıl girdiklerini seyrediyorum. Bu çok ağrılı anlar idi. Onlar gözlerim önündece Kültür evini ve okulu yaktılar. Gülöyşe ve Gülüstan korkarak komşuluktakı Abdal köyüne gitmek amaçı ile evden çıktılar. Onlar gidenden 5-6 dakika sonra 30 Ermeni askeri Kalaşnikofla geldiler. Onlar farklı tür giyinmişlerdi, dilleri de farklı idi. 80 yaşlı Yunusla beni Kalaşnikofla ve tepikle dövdüler, cemaatın yerini sordular. Ben ahalinin 5 gün önce köyü terkettiklerini söyledim. Bir Ermeni bana dedi ki, “Yalan diyorsun! Biz Ağdam yolunda 5 gündür post kurmuşuz. Orada postta olanlara ve Ermeni köylerine amr verilmiştir ki, Malıbeyli ve Kuşçular köylerinin ahalisinin hepsini öldürsünler, sağ kalanları ise diri diri yaksınlar. Sizinkiler Hocalı’ya gitmişlerse, hepsini kıracağız. Hocalı’nı muhasaraya almışız”. Bu sözleri söyleyen Ermeni Azerbaycan türkçə sinde konuuyordu. O, sonra dedi: “ Ben Baküde yaşıyordum. Sizin köye dolan Ermeniler yerli değiller, hepsi yabançı ülkelerden gelenlerdir. Çenesi uzun, gög gözlü ve batık gözlü Ermeniler Suriya ve Livan Ermenileridirler. Türkiye’den, Fransa’dan, İran’dan gelenler de çoktur, 10 binlik ordu gelmiştir. Sizi kulüpün önüne götürerek orada yakacaklar”.
Ben annemi burakarak gitmek istemiyordum. Ermeniler ayaklarımdan yapışarak sürüklediler. Evimdeki eşyaları ve mal-hayvanları yük arabalarına kaldırdılar, Oğlumun “Jiguli” markalı arabasını da götürdüler. 9-10 Ermeni eşyalarımı götürdü, 20 Ermeni ise beni döve döve kulüpün yanına götürdüler. Burada Türkiyeden geldiğini söyleyen Ermeni bana “Türk”, “Müslüman köpek”, “düşmen”diyerek bağırıyor, Kalaşnikof kundağı ile sinemden vuruyordu. Aldığım tokatlardan yere düşerken evime od vurulduğunu gördüm. Senelerce binbir zahmetle ucalttığım evi bir andaca yaktılar. İhtiyarları da evin içinde yaktılar. Annemin candan baktığını gördüm, 90 yaşlı annem gözlerim baka baka böylece yandı. Kendime gelende Bakü’lü Ermeniye dedim: “Bizi yaksalar, haram olsun sana Azerbaycan’ın ekmeği! Koyma bizi namerdlikle öldürsünler, kurşunla öldür! ” Yunusla benim ayaklarımızdan yapışarak aleva atarken hemen Bakülü Ermeni imkan vermedi. Ermeniler köyümüzü talıyor, yakıyorlardı. Bizi arabaya bindirerek Malıbeyli köyüne götürdüler. Yolda ikimizi de dövdüler. Malıbeyli köyünün üzerini kara tuman almıştı. Evler yanıyordu, alev, tuman her yeri sarmışdı. Köye saysız hesabsız talançı Ermeniler doluşmuştu. Onlar evlerden eşyaları taşıyor, arabalara yüklüyorlardı. Malıbeyli okulunun karşısında-Hankendine giden yolulda işinde ev eşyaları ile dolu olan 13 büyük yük arabaları durmuşdu. Köyde 4 düğün olmuş, gelin getirilmişti. İki kızın da bu hafta düğünü olacaktı diye cehizi hazırlanmıştı. Hemen gelinlerin cehizleri, honşaları arabaların içinde düzmüştüler. Malıbeyli köyündeki Azizbeyov adına sovhozun anbarında olan 800 ton bugdayı arabalara yüklüyorlardı. Benim üstümdeki 15 bin rubl (rus parası) paramı, mantomu, kalpağımı, cizmelerimi aldılar. Köyün 1200’den fazla ineklerini bölüştürüyorlardı. Beni Hankendi şehirine getirerek çok katlı binanın bodrumuna saldılar. Bodrumda küşük arakesmeler yapmış, ışık şekmişlerdi. Beni bodrumun ortasındakıkı büyük bir sobanın yanına getirdiler. Soba çevresinde çoksayda Ermeni kadınları ve çocukları vardı. Hepsi üzerime atıldılar, her tarafdan kafama vuruyorlardı. Beni itib sobanın içine salmak istiyorlardı. Diyorlardı ki, seni sobada yakacağız. Kolumla başımı, üz-gözümü korumağa çalışıyordum. Her tarafdan tokatlıyorlardı. Bir Ermeni onlara “Yaşlı adamdır, yazıktır, dövmeyin” diyordu. Beni o kadar dövdüler ki, tamamen keyleştim, ağrı dyğumu kaybettim. Rehinlikte anladım ki, insana ne kadar zülm, işgence yapsalar da eceli gelmese, ölmez. Bir Ermeni gençi beni savunmağa çalışıyordu. O bana dedi: “32 yaşındayım. 28 sene Bakü’de yaşadım. Allah namerdlerin cezasını versin, iyice yaşıyorduk, iyice keşiniyorduk. 1991 senesinde Bakü’deki komşularımız bize yardım ettiler, salamat yola saldılar”.
Bir defa boz takim elbiseli Ermeni geldi ve bana bakarak sordu: “Sen Niyas değil misin? Eski zamanlardakı delikanlılığın mı tutmuştu onun işin mi kaçmadın? ” Ben söyledim: “Hasta annem, ihtiyar karım ve daha 3 ihtiyarla kalmıştım”. O yüzüme bir kaç tokat vurdu. Bu zaman bir gençi döve döve yanıma getirdiler. Yüzüne, kafasına o kadar vurmuştular ki, tamamen kan içinde idi. Ondan nereli olduğunu sordum. Şemkir ilinden olduğunu söyledi. Fakat ismini, soyadını sormağa firsat bulamadım. Heçen Şemkir’li genç beni döven Ermenilere bağırdı: “Köpek oğlanları, ihtiyar adama niye eziyyet ediyorsunuz? ! Eğer öldürmek istiyorsunuzsa, götürün, adam gibi öldürün! Yeter Azerbaycan halkının başına getirdiğiniz oyun! ” Hemen boz köstümlü Ermeni yanındakı Ermenilere söyledi ki, götürün bu köpek oğlunu dışarı! İyice silahlanmış 6 Ermeni Şemkir’li gençin üzerine atıldı, kolunu burdular. Şemkirli genc dişlerini kıcayarak dedi: “Köpek oğlanları! Siz Malıbeyli, Kuşçular köylerini almışsınız, öyle biliyorsunuz ki, karabağı size mi vereceğiz? ! Hayır, Karabağ bizimdir, Karabağ’ı sizüe vermeyeceğiz! Karabağ Azerbaycan’ındır! ”
Ermeniler bu sözlerden daha da kızarak hemen şemkirli gençi bodrumun önünde yere yıktılar, vahşicesine kafasını bışakla üzerek attılar. Vücudundan ayrılmış kafa yine de ağzını aşarak “Karabağ Azerbaycanındır! ” dedi. Ben dehşetten bayılacak hale gelmiştim. Ermeniler bana dediler: “Senin de kafanı o tür üzeceyiz, çimdilik bize lazımsın”. Onlar beni bir saata kadar dövdüler. Şok içindeydim, hayatımda insan başı kesildiğini görmemiştim. O kadar dövdüler ki, bayıldım. Kendime gelirken şişmiş gözlerimi zorla açarken bir rus subayını önümde durduğunu gördüm. Rus subayı bana bunları söyledi: “Ben albayım. Afganıstan’dan olan sovyet ordusunun kumandanıyım. Afganıstanda ne kadar sovyet ordusu, teknikası vardısa, Yeltsinin emri ile hepsini Erivan’a, oradan da Hankendi’ne taşıdılar. Talimat verildi ki, Karabağ’ı Azerbaycan’dan alarak Ermenilere vermeliyiz. Ancak ben sizinle savaşmadım.”
Ben rus albayına söyledim: “Tank toplarınız gece ve tüm günü bizim köye ateş ediyordu. Malıbeyli ve Kuşçular köylerini tamamen dağıttınız. Köyün içinde ölenlerin cesetlerini de çıkarmağa imkan vermediniz. Evlerimizi Ermeniler yaktılar, servetimizi taladılar. Bunların hepsini sizin yardımınızla yaptılar. Onlar sizin askerleri hankendinde dövüyor, aç burakıyorlardı, ona göre hemen askerler kaşarak bize sığındılar. Biz onları kendi evladımız gibi haftelerle, yalrla baktık, ceblerine para da koyarak evlerine yolladık”. Rus albayı söyledi: “O askerler sizden çok memnun kalmışlar, onlara iyi bakmışsınız. Sonra benden ne isteğim olduğunu sordu. Tabii ki bir yardım etmeğeceğini bildiğim için hiç bir isteğim olmadığını söyledim. O uzaklaşan gibi bir kambur Ermeni bana yaklaşarak dedi: “Oturduğun o kübik taşını ben getirdib oraya buraktım. O taşı senin kemiklerini kabırğalarını kırmak için getirdim! ”
Burada bana çok mezalimler yaptılar. Karakend köyünde yaşayan baytar hekimi Levon isimli Ermeni yanıma geldi. Levon bütün türklerden nifret ediyordu. Bana hakaretle bakarak bunları söyledi: “Diyordum ki, Allahın altında böyle bir günde Niyaz elime düşseydi, ıntıkamımı alırdım. Tanrı sesimi duymuş ve seni bana getirmiş. Seni dışarı çıkaracağım, soyundurarak direğe sarə yacağım. Öyle sarıyacağım ki, kendini öldüremeyesen de. Sen benim elimde ölmelisin! Günde senden bir tike et keseceğim, ocakta bişirip sana yedirdeceğim”.
Beni değişmek için saklayan Ermeniler Levonu zorla uzaklaştırdılar. Mart ayının 11’de ve 21’de bodruma gelmiş Ermeniler beni defalarca dövdüler. “Türkün bayramıdır” diyerek yüzüme tüpürdüler, akzımı aşmasam dudaklarımı keseceklerini söylediler. Zorla dişlerimi açarak 6 Ermeni birer birer akzıma tüpürdüler. 26 Martta bana oğlumdan mektub getirdiler. Nisan ayının 4de beni “Abo” isimli Ermeniye götürdüler. Abo Azerbaycan türkşesinde iyi konuşan, 40-45 yaşlarında ortaboylu, esmer, siyah saşlı bir Ermeni idi. Ermeniler bana söylediler ki, Abo Kuşçular ve Malıbeyli köylerinden sağ kalanların hepsinin yakılmasına talimat vermiştir. Abo benden nasıl rehine düştüğümü sordu ve söylediklerimi diktafona yazdı. Başıma gelenleri, Ermenilerin yaptıkları mezalimleri, evimizi ve başka evleri yaktıklarını söyledim. Abo bu sözlerden kızdı ve diktafonu kapadarak beni de öldüreceğini bildirdi. Gece saat 1 civarında araba ile beni Hanezek köyüne götürerek orada iki katlı evin bodrumuna saldılar. 4 gün orada saklanıldım. Sonra Askeran ilçesinde Vahan isimli Ermeninin kardeşi Valonun evinde saklanıldım ve 12 Nisanda Ermeni Ayrapetyan Slavikle değiştirildim. Rehinelikden kurtulandan sonra başıma gelenleri yansıtan “İki ay Ermeni esirliğinde” (Bakü, Azerneşr, 2000) isimli kitap yazdım ve neşrettirtim. İstiyorum ki, gençlerimiz dostunu, düşmenini tanısın. Ermenilerin bizlere yaptıkları mezalimleri unutmasınlar”.