Azerbaycanı sevenler Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Aygün Hasanoğlu
Alan:   Grup:Azerbaycanı sevenler
Tarih: 27.10.2009 09:37
Konu: 'Ermeni esirliğinde' kitabından

1988 yılından bir andaca dünya gündemine sıçrayan ve uluslararası teşkilatların, büyük devletlerin en yüksek kürsülerinde tartışma konusuna çevrilen Dağlık Karabağ sorununu ortaya atarken Ermenilerin ilk behanesi bu idi ki, güya Azerbaycan Karabağ Ermenilerinin haklarını korumuyor ve onların sosyal-iktisadi sorunlarda burakıyor.
Tabii ki, bu behane kendisini doğrulatamadı. Zira Karabağa ayak basan herkes orada Ermenilerin değil, azerbaycanlıların daha ağır iktisadi durumda olduğunu, ermnilerin ise bölgedeki tüm görevlerde yer aldıklarını gördü.
Ermenilerin ikinci behanesi de bu idi ki, güya Azerbaycanın Karabağ bölgesi eski “Büyük Ermenistan” devletinin merkezi olmuştur ve Ermeniler şimdi tarihi devletlerini berpa etmeik amacıyla milletlerin kendi mukadddaratlarını halletmek hukukundan yararlanarak mustakil Karabağ Cümhuriyeti yaratmak istiyorlar. Bu behane de büyük Amerikan alimleri tarafından, aynı zamanda bölegede “büyük Ermenistan” devletinin mevcut olması hakkında iddiaları tarihi delilerle yalanlandı. Az sonra ise Ermenistan Azerbaycanın Dağlık Karabağ bölgesinin Ermenistana katılması hakkında karar verdi. Böylece asil iddia-toprak iddiası üze çıkmış oldu. İşte bu iddia Dağlık Karabağ da dahil olmakla Karabağ çevresindeki diğer ilçelerin (toplum olarak 14 ilçenin) Ermenistan ordusu tarafından işğalına getirip çıkardı. Bu işğal zamanı Ermenistan tüm uluslararası hukuk kurallarını çiğneyerek Azerbaycana ve Azerbaycan vatandaşlarına münasebette amansızcasına davranamakla şehir ve köyleri viran koymak, yakmak ve dağıtmakla beraber, nufusu da kitlesel olarak katletti, binlerle insanı esir ve rehine alarak onları gaddarcasına işgencelere maruz koydu.
2007 senesinde neşredilmiş “Ermeni sendromu” (Bakü, Elm neşrevi, 2007, 440 s.) kitapımda aşağıdakıları kaydetmiştim ve birdaha hatırlatmağı gerekli biliyorum:
Ermenistan Cümhuriyeti Azerbaycan topraklarını işğal ederken bu uluslararası hukuk konvensiyonlarını pozmuştur:
1. 1949 yılında imzalanmış Jeneva Konvensiyonları ve onlara elave protokolları (“Mülki ahalinin mühafazası hakkında”, “Harbi esirlerle davdanış hakkında”, “Kuru savaşlarında yaralı ve hastaların mühafazası hakkında” bölümleri)
2. “Soykırım cinayetlerinin önlenmesi ve cezalandırılması” konvensiyasını;
3. “İnsan Hukuklarının ve esas azadlıkların müdafaası hakkında” 1950 yıl Avrupa Konvensiyonunu;
4. Harbi münakaşalar zamanı medeni servetlerin korunması hakkında” Haaka Konvensiyounu;
5. “Medeni servetlerin kanun dışında devriyyesi hakkında” Paris Konvensiyonunu;
6. Birleşik Milletler Teşkilatının 1948 seneli “Tecavüzün anlayışı” hakkında toplantı kararını ve BMT Tehlükesizlik Şurasının 1993 yılında kabul ettiği Azerbaycanın arazi bütövlüğünün tanınmasına ve işğal olunmuş Azerbaycan arazilerinin kayd-şartsız boşaltılması hakkında 822, 853, 874 ve 884 saylı toplantı kararlarını.
İşte bu uluslararası konvensiyonların ve toplantı kararlarının tezleri imkan veriyor ki, Ermenistan Cümhuriyetinin Azerbaycana karşı yerittiği terör, tahribat, işğal ve soykırım hareketlerinden dolayı sorumluluğu ve suçu gösterilen hukuk kurallarına esasen belirlenmeli ve cezalandırılmalıdır. “Ermeni sendromu” kitapımda Ermenistanın bu cinayetleri Nürnberq davasında alman faşistlerinin suşlandırıldığı maddeler (kitlesel katller, işgence, insan haysiyetinin ve dini duyğuların aşağılanması, esir-rehinelerden kul gibi kullanılması, onlarda tıbbi deney yapılması, vandalizm ve diğer) esasında Ermenilerin insanlığa karşı cinayetleri, soykırım ve terör-tahribat amelleri resmi belgelerler, tanık ifadeleri ve fotolarla isbatlanmıştır. Sunulan kitap da aynı amaçla hazırlanmıştır. Ermeni esir ve rehineliğinde olmuş vatandaşlarımızla söhbet ederken anladım ki, yaşadıkları dehçetleri hatırlamak, dile getirmek onlar işin çok zordur. Bir çok makamları milli mantaliteden ileri gelen duyğularla sakmağa, üzerinden ötmeğe şalışıyorlar. Kadınlar hiç o günleri hatırlamak, bu hakda konuşmak istemiyorlar. Demek olar ki, onların hepsi fizikel olarak sağlıklarını kaybetmişler. En dehşetlisi ise psikolojide, şuuraltında kalmış darbedir ki, bu yaranı da sağaltmak mümkün değil. Bilke de bu kitap da onların hayla da kaysaklanmamış yarasını yine koparacak, işin-işin sızladacak. Ancak bunları kaleme almak, kamuya yetirmek lazımdır. Bu dehşetleri tanıkları bizim aramızdadır.
Ermenistan esir ve rehine aldığı 783 Azerbaycan vatandaşının kadarı hakkında şimdiye kadar bilgi vermiyor. Tüm uluslararası teşkilatlar bu problemden haberdar olsalar da onu halledemiyorlar. Bu ise artık beşeriyetin geleceği için çok ciddi bir problemdir. Dikkat edin, Ermenistan Karabağda yaşayan 140 bin Ermeninin haklarını korumak adı altında 8 milyondan fazla azerbaycanlının hakkını çiğnedi; Ermenistan ordusu Azerbaycanın 14 şehirini (ülke arazisinin 100de yirmisinden fazlasını) işğal etti. 300 binden fazla Azerbaycan türkünü Ermenistandan kovdu, onların evlerini, mallarını, servetlerini ellerinden aldı. Ermenistan ordusu Azerbaycan topraklarını işğal ederken 1 milyon Azerbaycanlı yurdundan, evinden kovuldu, 20 bin Azerbaycanlı katledildi, 5 bin kadarında insan kayboldu.
1915 senesinde Türkiyede Ermenilere soykırım yapıldığını iddia eden Ermeniler uydurdukları sözde”soykırım” günüde-24 Nisanda 1988 yılından başlayarak her yıl kaç Azerbaycan vatandaşlarını Ermeni mezarı üstünde güllelemiş, kurban olarak başlarını kesmişler. Ya.. neden bu katledilen, kafaları yüzülen, esir-rehine alınarak binbir işgenceye maruz kalan insanların hakları korunmadı?
İşte bu kitabdakı hatıralarla tanıştıkça utanık ve yemin oluyorsun ki, uluslararaslı kanunun nezareti dışında kalmış Ermenistanda ve terörist Ermeni reşimin rehberlik ettiği, işğal olunmuş Azerbaycan topraklarında olanlar Uluslararası hukuk kurallarına aykırıdır. Bu kitabda yansıtılanlar Ermeniler tarafından yalnız Azerbaycana ve Azerbaycan türklerine karşı yönelik ameller değil, hem hep beşeriyete, beşeri değerlere, insanlığa karşı yönelik terördur, kasddır. Bu cinayeti yapanlar bu gün Ermenistanda hökümet başındadırlar ve dünyanın en ali kürsülerinden Azerbaycanla Türkiyeye insan haklarının şiğnenmesi ile, soykırım yapması ile ilgili iddialar ileri sürmekde, dünya kamuoyumunu aldatmakla uluslararası teşkilatlardan büyük devletlerden yardım dilenmekte, bu yardımı almaktadırlar.
Lötfen, burada yazılanları dikkatla okuyunuz. Sinirleriniz devam getiremese de, gözlerinizden yaşlar kasa da, kalbiniz sıkılsa da, aklın ve asabların sınırları dayanamasa da sonadek okuyunuz! Unutmayınız ki, işte bu dehçetleri görmüş, vucudları ile yaşamış insanlar bizimle bir dünyada yaşıyorlar. Onlar da herkes gibi dünyanın gözə lliğini görmek, sevinmek, gülmek, normal bir insan gibi yaşamak istiyorlar. Fakat o insanların kalbine, prikolojisine. Hayatına öyle bir yara açılmıştır ki, normal hayatlarına dönmeleri mümkün değil. Uluslararası hukuk kurallarının pozulması, çiğnenmes işte böyle sonuçlara getirib çıkarıyor.
Bu gün dünyamızda milli, dini, sisi mühakaşalar mevcuddur. Bu munakaşalar zamanı istenilen bölgede her hangı nedenden uluslararası hukuk kurallarının çiğnenmesine yol verilmemelidir. Akis halda bu ameller tüm beşeriyete karşı çevrilir ve bu insanların başına gelen herbirimizin başına gelebilir. Bizim-çocuklarımızın, kardeşlerimizin, anne-babalarımızın, bizim sevdiklerimizin ve bizi sevenlerin! Bunun başvermemsi için de herbirimiz bu gibi uluslararası cinayetlerin-insanlığa karşı yönelmiş terörun karşısının alınması için seylerimizi, küvvelerimiz birleştirmeliyiz, işğala, tecavüze, teröra, işgencelere “Hayır! ” demeliyiz; beşeriyet namına, insanlık namına!

Dr.Aygün Hasanoğlu