Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
“Karabağ nere, Türkiye nere? ” mi, yoksa “Niyetin hara, menzilin ora” mı?
Bir gün biterse her şey Karabağ’ı görmeden
İstemem bandolar, büyük çelenkler...
Üstüme, okunmuş birkaç avuç mübarek
Karabağ toprağından serpilsin yeter.
Tarih bilgisinden ve bilincinden yoksun bazı kimseler diyorlar ki: “Size ne kardeşim Karabağ’dan? Azeriler düşünsün, Ermeniler düşünsün. Karabağ nere, Türkiye nere? ..”
Karabağ’ın nere olduğunu anlatacağız elbette. Ama önce bir Azerbaycan atasözünü hatırlatalım: “Niyetin hara (nere) , menzilin ora”. Bizim niyetimiz bütün Türk illeri, Turan Coğrafyası yani. Bundan dolayı, Karabağ’la ilgilenmemiz tabii bir durum, Türk olmanın doğal gereği. Karabağ, Türk illerinin en dertli ve yaralı olan yerlerinden biridir, elbette orayla özel olarak ilgileneceğiz. Bakınız, Karabağ’dan göç etmiş bir ailenin çocuğu olan değerli şairimiz Yavuz Bülent Bakiler neler diyor.:
Bakiler’in neden böyle bir vasiyette bulunduğunu anlayamayanlar, anlamak istemeyenler olacaktır yine de. Onlara, İbni Haldun’un “Geçmiş geleceğe benzer, suyun suya benzediği kadar” sözünü hatırlatırız. Geçmişten aktaracaklarımızı iyi tahlil etsinler, Türk’ü ve Ermeni’yi daha iyi anlayacaklardır.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında Azerbaycan’ın başında bulunan Neriman Nerimanov’a mektup yazarak borç ister. Gelen cevap şöyledir:
Gardaş gardaşa borç vermez, el tutar! ..
Büyük Şehit Behbut Cevanşir
Dr. Rıza Nur, Kurtuluş Savaşı sırasında (1921) , bir heyetle Moskova’ya gitmektedir. Güzergâhları üzerinde Azerbaycan ve Bakû de vardır. Rıza Nur’un Bakû anıları arasında biri vardır ki; Ermeni’nin gerçek yüzünü, intikam hissini, takipçiliğini ve Karabağ davasına olan ısrarını göstermesi bakımından son derece çarpıcı ve önemlidir:
“Behbut Cevanşir adında birini tanıdım. Genç, güzel yüzlü, fevkalâde zeki ve malumatlı biri. Vaktiyle Almanya’da mühendislik tahsil etmiş. Bolşeviklik aleyhinde imiş. Ruslardan evvelki Milli Azerbaycan Cumhuriyeti’nde Bakan imiş. Ruslar gelince kendisini hapsetmişler. Petrol taktirhanelerini (rafineri) kimse dürüst işletememiş. Cevanşir’i çıkarıp oraya koymaya mecbur olmuşlar. O da işi yoluna koymuş. Bu adam pek Türkçü ve vatanperver. Bana mühim malumatlar verdi. (...) Cevanşir’i Moskova’dan avdetimde Tiflis’te gördüm. O vakit Ruslar Gürcistan’ı almışlardı. Onu oradan petrol ticareti için İstanbul’a yolladılar. Cevanşir zaten onların arasından sıyrılmak istiyordu. İstanbul’da Beyoğlu’nda Pera Palas’ta oturmuş. Vaktiyle nâzır (bakan) iken Ermeniler Karabağ’a hücum etmişler, Türkleri katliam etmişler. Cevanşir de asker gönderip Ermenileri, tenkil (tepeleme) ve Karabağ’ı istirdat (geri alma) etmiş imiş. Bu sebeple bir gün Ermeniler otelin civarında zavallıyı vurup öldürdüler.
Cevanşir’e hâlâ yanarım. Böyle zeki, mâkul, vatanperver Azerî Türkü görmedimdi. Mühim bir Türk zayi olmuştu. O vakit İstanbul’da İngiliz Divan-ı Harbi vardı. Ermeni’yi beraat ettirdi. Güya Cevanşir, Bakû’da nazır iken Ermenileri katliam ettirmiş. Beraate sebep budur. Gülünç şey! Buna adalet denmez, edepsizlik denir. Halbuki iş başka. Ermeniler Azerbaycan’ı hiç olmazsa, Karabağ’ı istila etmek istiyorlarmış. Azeri Hükümeti de tabii buna karşı koyuyormuş.
Ermeniler meramlarını söktüremeyince terör yaparlar. Evvelce Ruslardan kaçan Milli Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Başvekili Nasip’i, Aras Irmağı üzerinde öldürdüler. Yanında paraları vardı, aldılar. Terminasyan, Paris’te bana ‘Paralarını almadık, Ruslar yetişti, onlara kaldı’ dedi. Bu, herhalde Nasip’i Ermeniler’in öldürdüğünü gösterir. Halbuki biz Bakû’da iken bu katlin üstünde karanlık bir örtü vardı. Kimse vazıh bir şey göremiyordu. İşte dirayetli Azerî recüllerini (devlet adamlarını) Ermeniler birer birer öldürüyorlardı. Bu öldürülenler Cevanşir ile 6 kadar olmuştu. Sonra Talat ile Türkiye recüllerinden de bir o kadar öldürdüler ki, sonuncusu Cemal Paşa’dır. Halbuki harb-i umumide bu adam sağlam elli bin Ermeni’yi muhakkak bir ölümden kendi eliyle kurtarmıştı. Cemal’i Ermenilere Ruslar öldürttü.
Eğer Ermeniler böyle devam ederlerse, Türk Gençliği de aynı şeyi Ermenilere yapmalıdır. Yapmazlarsa Türklük ölmüş, hayat hakkı kalmamış, haysiyetsiz bir millet olmuş demektir. Şimdi Ermenilerde 12 tane değerli adam hakkımız var demektir.”
Evet başlayalım:
Büyük Atatürk, Kurtuluş Savaş sırasında Azerbaycan’ın başında bulunan Neriman Nerimanov’a mektup yazarak borç istemiştir. Nerimanov’un cevabı “Gardaş gardaşa borç vermez, el tutar” olmuştu. 1921 yılının Haziran ayında Karabağ’ın Şuşa Kalesi’nde bulunan Kazım Karabekir Paşa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ulaştırdığı bir telgraf vardır. Bu telgrafın metnini, Nerimanov-Atatürk ilişkilerini ve Nerimanov’un ettiği yardımları, Hüseyin Adıgüzel’in “Nerimanov” adlı kitabından okuyabilirsiniz. Bu kadar mı? Değil elbette. Kurtuluş Savaşı sırasında Bakanlık yapan, Lozan Delegemiz Dr. Rıza Nur’un Moskova Hatırları’nda anlattığı bir öykü de pek uygun düşer yukarıda dediklerimize. Onu ve Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam’ından bir anekdotu yan tarafta ‘Büyük Şehit Behbut Cevanşir’ başlığıyla okuyalım, bakalım, Karabağ bugünün işi mi, yoksa orayla ilgilenmek için tarihi sebeplerimiz de var mı.
Yıllardır dilden dile dolaşır bu türküler
Karabağ’da yakılmış bu türkü... Dilden dile dolaşmış, mal ve dert yüklü bir kervanın eliyle, Erzurum’a ulaşmış. Erzurum radyosu eski sanatçılarından Raci Alkır, 1967 yılında derleyerek TRT repertuarına kazandırmış. Uzun yıllar söylenmiş de... Sonra, Türk müziğinin son direniş ve icra yeri olan TRT’de görünmeyen bazı eller rafa kaldırmışlar bu türküyü, söylenmez olmuş.
Oysa ne mesajlar var bu türküde, ne gerçekler var. Şairini bilmediğimiz bu türkü, Azerbaycan Türk’ünün yanık yanık çalıp, çığlık çığlığa söylediği Karabağ Şikestesi’yle ses ve gönül birliği içinde Türk’ün derdini dökmektedir. Odlar Yurdu’na ve Anadolu’ya.
Karabağ Şikestesi de ne? Olur a, bilmeyenler vardır, anlatalım. Şikeste’nin sözlük anlamını deyiverelim önce. Şikeste; kırılma, yenilme, mağlubiyet, kırık, yenilmiş demek. Azerbaycan halk musikisinin en önemli ürünlerinden biri olan Karabağ Şikestesi, ezgisiyle de, bu yenilmişliğin feryadını yükseltmekte, isyanını çığırmaktadır.
“El bilir ki sen menimsen
Yurdum, yuvam meskenimsen
Anam doğma vetenimsen
Ayrılar mı könül candan
Azerbaycan Azerbaycan! ”
dizeleriyle, Azerbaycan’ın milli şairi unvanını kazanan Samet Vurgun, aynı şiirin bir başka beşliğinde şöyle der:
Könlüm keçir(1) Karabağ’dan,
Gâh o dağdan, gâh bu dağdan,
Akşam üstü koy uzaktan
Havalansın Han’ın (2) sesi,
Karabağ’ın şikestesi.
1- Gönlüm geçiyor 2- Han Şuşinski, Karabağlı ünlü ses sanatçısı
1780-1832 yılları arasında yaşamış olan Ağabeyim Ağa Ağabacı ise şöyle sesleniyordu Karabağ’a:
Men aşığam gara bağ (1)
Gara salkım, gara bağ (2)
Tehran cennete dönse
Yaddan çıkmaz (3) Garabağ.
1- Kar’a bak 2-Kara ip 3-Hatırdan çıkmaz
Kaynak
Yeniçağ, 25 Şubat 2007