Azerbaycanı sevenler Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Afiq Ağdami
Alan:   Grup:Azerbaycanı sevenler
Tarih: 28.06.2008 11:41
Konu: “Beni Unutma Gardaş! ”

“Beni Unutma Gardaş! ” bu sözlerin yazarı ben değilim.Bu sözlerin yazarı Güney Azerbaycan Türk Halkıdır.Evet, gerçekten biz onları unutuyoruz ve başkalarına “Gardaş” söylüyoruz. Sizce kensi kardeşine deyil de, yoldan keçene kardeş demesi doğrumudur.Bence hayır.
Size yine bir “Unutulan Türk elini obasını” anlatcağım.Burası Tebriz qoxan Güney Azerbaycandır.Evet, hepimiz biliriz 1813 ve 1828 yıllarında böldüler Azerbaycanımı kuzey ve güneye,aynı doğu-batı diye böldükeri gibi.Peki sonra ne oldu? !
Sonrası Tarihte gizli.Tarih dediyim Benim Tarihim, Senin Tarihin yani bütün Türklerin Tarihi.İşte Güney Azerbaycan Tarihini aydınlatmak için size Dr.M. Ali Hadari`nin bir yazısını sunuyorum.

Azerbaycan Öğrenci Harekatı; Milli Menfaat ve Kimliğin Tanımlanması

Dr.M.Ali Haydari

Azerbaycan tarih boyunca Avrupa ve Asya’nın tarihi kavşağında olması nedeni ile her zaman hükümdarların dikkat merkezi konumunda olmuş uzun süren mezhep ve kültür imparatorlukları arasındaki çekişmeler sonucu bugün bile izleri silinmemiş maddi manevi yaralar almıştır. Azerbaycan milli kimliği bu kavşakta bulunması ve farklı kültür ve dinlerin etkisi altında kalması ile sosyal-siyasi hayatta parça parça bir kimlik tarzında şekillenmiştir.
Zira bir milletin kimliği sosyal, kültürel, dini, siyasi ve ekonomik değişimler sürecinde oluşup diğer milletlerle kültürel,tarihi ve dini farklılıklar ve ortaklıkların ortaya çıkmasına sebep olur. Dolayısıyla her millet tarihi proseste kendine özgü özellikleri ile şekillenir. Başka toplumlarda olduğu gibi Azerbaycan’da da iki asır öncesine kadar kimlik mezhep esasında tanımlanırdı. Sefevi imparatorluğuna kadar Azerbaycan Türklerinin mezhebi kimliği Anadolu Türkleri ve diğer Türklerle büyük ölçüde aynı sayılırdı ve edebi eserlerde de dil birliği mevcuttu. 16. Yüzyıldan Sefevi imparatorluğunun ortaya çıkması, Azerbaycan ve İran’da Şiiliğin resmiyet kazanması ve dünyanın en büyük Müslüman/Sünni gücü olan Osmanlı imparatorluğu ile karşı karşıya gelmesiyle Azerbaycan ve Anadolu Türklüğü arasında büyük bir uçurum yarandı ki, günümüze kadar izlerini taşıdığımız ve sadece Türk milleti düşmanlarının yararına olan savaşlarla sonuçlandı. Gerçi 19. Yüzyıldan itibaren gelişmeler sonucu mezhep açısından yaranan olumsuz bakış rengini yitirmekte ve yeni kuşaklar arasında tamamen yok olmaya yüz tutmaktadır. Bu tarihi uçurum Sefevi imparatorluğu güneşinin batışı sonrası da devam etti. Rus imparatorluğunun güçlenmesi ve Avrupa’da Rönesans sonrası gelişmeler dini,kültürel ve bilimsel düzenlemelerden habersiz Kacar imparatorluğu dönemindeki savaşlar sonucu Azerbaycan’ın kuzeyi 1813 ve 1828 yıllarında Gülistan ve Türkmençay anlaşmaları esasında Ruslara verildi. Azerbaycan Güney ve Kuzey olarak ikiye ayrıldı ve Araz nehri aradaki sınır olarak belirlendi. Azerbaycan’ın Güneyi Kacar devletinin en önemli eyaleti sayılır,Fethali Şah dönemine kadar Tahran başkent olarak şehirden ziyade büyük bir köy olduğundan Avrupalı elçiler Tebriz’e geliyorlardı. 19.yüzyıldan itibaren Azerbaycan ve İran dünya ekonomik ilişkiler yörüngesine dahil olup Avrupa ile diplomatik, ekonomik, bilimsel ve kültürel ilişkiler artmıştır. Dolayısıyla Avrupa’nın felsefi, edebi, siyasi ve bilimsel düşüncelerinin yanı sıra Hümanizm, nasyonalizm, liberalizm,parlamentarizm ve sosyalizm gibi Avrupa modernitesi de bu yoldan Azerbaycan ve İran’a getirildi.20. yüzyılın başlangıcından Avrupa, Rusya ve Osmanlı devletleri ile artan kültürel, ekonomik ve siyasi ilişkiler sonucu gazetelerin ve aydınların sayısının genel olarak toplumsal bilincin artması ile geri kalmışlığın temeli sayılan totalitarizmin ortadan kaldırılması için kanun ve parlâmento talepleri yükseldi. Bunun sonucu meşruta devriminin galip gelmesi oldu.Muhammet Ali Şah döneminde milli meclisin topa tutulması ve İstibdad- i seğir ‘in (totalitarizm) geri gelmesi ile İran’ın bütün şehir ve eyaletleri teslim olsa da Azerbaycan ve Tebriz totaliter güçlere karşı koyarak direndi ve meşrutaya yeniden hayat bağışladı. Zira Azerbaycan’daki yeni orta tabaka diğer bölgelerdekilere nazaran daha ilerici sayılırdı ve Modernizmin ilkeleri Azerbaycanlılar vasıtasıyla Azerbaycan ve İran’a getirildi. Kuzey Azerbaycan’da Türk milli kimliği Panislamizm’e karşı ortaya çıksa da Güneyde siyasiler ve aydınlar kimlik ve Şii kimliğinin geleneksel görüşleri ve bunun Fars milleti ile olan ortak yönlerinin olmasına dayanarak parlamentarizmin İran’da uygulanması burada yaşayan tüm milletlerin gelişmesini sağlayacağı yanılgısına düştüler ve çok uluslu bir ülke olan İran’da milli kimliğin tanımlanması ve federal bir yapının oluşturulmasını Tahrandaki diktatör hükümete bırakarak anayasada sırf eyaleti ve vilayeti encümenler yasasının yer almasına razı oldular. Makyavelist siyasetçilerin isteği üzerine Settar Han ve Bağır Han meşrutanın kurtarıcıları olarak Azerbaycan devrimcilerine hazırlanan tuzaktan habersiz görkemli bir karşılama töreniyle Tahrana getirildiler. Halbuki eğer Settar Han ve Bağır Han yandaşlarıyla Tebriz’de kalsalardı milli kimliği çok uluslu bir ülke koşullarına göre tanımlayabilir gerçek federalizmin uygulanmasına zemin yaratabilirlerdi. 1906 yılı yani meşruta devriminden 1921 yılı Rıza Han’ın İngilizlerin yardımıyla hakimiyete gelmesine kadar geçen sürede Fars’ın faşist-şovenist siyaseti her yönden gücü ele almak için hazır duruma gelmişti. Ekim 1917 komünist devriminden sonra İngilizler komünizmin yayılmasını önlemek amacıyla İran’da merkezi bir güç oluşturmak için kolları sıvadı. Bu sırada yani 1918’de Güney Azerbaycan komünistleri Bakû’da Adalet Partisi’ni oluşturma çabasındaydılar. Şeyh Muhammet Hiyabani ise merkezi hükümetin İngiliz’lere bağlı olduğunu,meşrutanın anayasası ve eyaleti vilayeti encümenleri kanununun uygulanmayacağını sezerek 6 ay boyunca meşrutayı canlandırmak,federal bir yapı oluşturmak ve diğer milletleri Fars devletinin diktatörlüğünden kurtarmak için Azerbaycan’da bağımsız bir devlet kurdu. Hatta bölücülükle itham edilmesin diye Azerbaycan devleti yerine Azadistan devleti adını seçti. Çünkü Kuzeyde Mehmet Emin Resulzade Azerbaycan devletini kurmuştu. Hiyabani de meşrutanın ilk kuşağında olduğu gibi Azerbaycan’ın milli kimliği ve çıkarlarına dayanmak yerine ideal liberalizm çizgisinde yürüyor gerçekleri görmüyordu. Sonuçta Tahran hükümeti Makyavelistlerinden arkadaşı Mühbir-ü seltene tarafından ortadan kaldırıldı. Bir süre sonra Rıza Han hakimiyete geldi ve faşist- şovenist Fars iktidarının çıplak yüzü ortaya çıktı. Fars milletine sahte bir kimlik ve tarih çıkarmak,arkaizm,olmayanlarla gurur duymak,diğer milletlerin varlığının inkar edilmesi,İran tarihini sırf Fars tarihi olarak sunmak ve İslam öncesi Fars milletinin gerçekdışı tarih ve kültürünün olduğunu savunmak,Türkler ve Arapların aşağılanması...bu hükümetin göze çarpan bazı özellikleridir. Totalitarizm rüzgarlarının estiği bu dönemde Fars ve diğer milletlerin aydınları bu sahte tarihi kabul etmek zorundalardı. Ne yazık ki,Ahmet Kesrevi, Arani, Maleki gibi Azerbaycan aydınları da ya korktuklarından ya da kültürel koşullardan dolayı hükümetin Azerbaycan Türklerinin milli kimliğini yok etmeye çalışan araçlarına çevrilerek en büyük ihanetlere sebep oldular ki bu ihanetleri Azerbaycan milleti asla unutmayacaktır. II. Dünya savaşı sırasında İran’ın işgali ve uluslar arası koşulların elverişli hele gelmesiyle S.C. Pişeveri Türk milli kimliğine dayanarak bir yıl süren (1945-1946) Azerbaycan milli devletini kurmayı başardı ve bu bir yıl boyunca siyasi, kültürel ve ekonomik düzenlemeler gerçekleşti. Ancak Amerikan ve İngiliz güçlerinin çıkarları doğrultusunda Ruslarla çatışması,Azerbaycan milletinin sosyal, siyasi sorunları ve Azerbaycan’daki bazı gerici güçlerin Tahran hükümetiyle anlaşması milli devletin kanlı sonunu getirdi. Meşruta devriminden 2. Pehlevi’nin düşüşüne kadar geçen sürede İran’ın siyasi, kültürel sahnesinde iki önemli düşünce hakimdi:birincisi söylendiği gibi sözde aydınların aracılığı ile topluma dayatılan şovenist –faşist Fars hâkimiyeti düşüncesiydi. Fars nasyonalizmine dayanan,diğer milletlerin haklarını yok sayan ve Avrupa’nın totaliter rejimlerinden esinlenen bu düşünce isteklerini gerçekleştirmekte büyük ölçüde başarılı olmuştu. Sanayileşmiş Avrupa’nın aksine Pehlevi rejimi İslam öncesi çok gelişmiş Fars milletinin görkemli? ! uygarlığından söz ediyor ve bu çok gelişmiş milletin başını da okuma yazması bile olmayan Rıza Han çekiyordu.Üniversite ortamında,aydınlar ve öğrencilerin arasında özellikle Azerbaycanlı öğrencilerin arasında hakim olan ikinci düşünce ise Marksizm ve sol düşünce sistemiydi.2. dünya savaşı sonrasında Sovyet’lerin güç merkezine çevrilmesi ve 3. Dünya ülkelerindeki sosyalist devrimleri desteklemesi ile İran ve Azerbaycan’da da aydınlar ve öğrenciler bu sistemin etkisi altındaydılar. Bu düşüncenin savunucuları sosyalist bir toplum oluşturmak ve insanın insana dolayısıyla bir milletin başka bir millete hakim olmasını engelleyecek bir yapı oluşturmak çabasındaydılar.Marksistler tarihî diyalekt çerçevesinde tarihi sınıflar arası çatışma sahnesi sayıyorlardı. Bu yoldan da sömürge milletleri kurtarmayı amaçlıyorlardı.Azerbaycanlı aydın ve öğrencilerin çoğu bu düşünce doğrultusunda hareket etseler de ne yazık ki,yine Azerbaycan’ın milli kimliği ve çıkarları arka plana itildi ve sadece aydın ve öğrenci ortamından çıkıp millete ulaşamadı. Diğer taraftan şovenist-faşist Fars düşüncesi etkisinde kalan Marksist Farslar diğer milletlerin milli haklarının korunmasını istemiyorlardı. Örnek olarak Tude Partisi aydınlarının S. C. Pişeveri Hükümetine karşı çıkmaları verilebilir. Bunun izlerini bu güne kadar bile İnayetullah Rıza gibi eskimiş Marksistler taşımaktadırlar.1970’ten sonra siyasi İslamcılık İran’da siyasi İslam modernite karşıtı belirtileriyle gelişmeye başladı ve galip düşünceye dönüştü. Bu sistem Pehlevi rejiminin uyguladığı Faşist modernizasyon siyasetini eleştirerek bunun İslami değerlerle bağdaşmadığını savunuyordu. Batı libarilizminin kültürel, siyasi ve felsefi değerlerine saldırıp sırf bilim ve teknolojisini islami kültür ve değerlerle bir araya getirerek gelişmiş bir toplumun oluşacağına inanıyorlardı. Bu görüş de Marksist görüş gibi tekelci ve Fars eksenli bakış açısından etkilendi.Sözde Nasyonalizme karşı olduklarını belirtseler de anayasanın 15-19 ve 45. Maddelerine rağmen üstünlüğü Farslara vererek diğer milletlerin arka planda kalmasını sağladılar. Homojen bir millet oluşturma siyaseti bu sefer de Fars-İslam düşüncesi doğrultusunda devam etti. Bu dönemde Pehlevi dönemine göre Fars nasyonalizminden ziyade islami birliğe önem veriliyordu. İslamcılar iktidara geldikten sonra ilk birkaç yılda Farsların yaşamadığı bölgelerde ekonomik kalkınmaya önem verseler de İran-Irak savaşının başlaması ile bu uygulamaların hızı azaldı. Savaşın başlaması ile devrimin bir sonucu olan nispi özgürlük ortadan kalktı. Halk Mücahitleri ve rejim karşıtı grupların devir dışı bırakılmasından sonra Türk, Arap vs dillerinde yayımlanan bağımsız gazete ve dergiler kapatıldı ve siyasi ortama totalitarizm hakim oldu Azerbaycan aydın ve öğrencileri geçmişteki meşruta devrimi, Markisizim vs gibi olaylardan,Farslarla yapılan iş birliği sonuçlarından ders almadan bu seferde siyasi İslam hareketine katıldılar ve yene de unutulan Azerbaycan’ın mili kimlik ve çıkarları oldu. Savaş bittikten sonra cumhur Başkanı Refsencani sanayileşme politikasının yanı sıra Fars milleti orta tabakasını güçlendirmeye ve üniversitelerde Fars şovenizmini İslam örtüsü altında yeniden canlandırmaya çalıştı. Ancak bu hükümetin on yıllık dosyasına bakıldıkta müjdeledikleri ütopya aslında Fars totalitarizminden başka bir şey değildir. 1980’li yılların sonunda üniversite ve entelektüel ortamlarda siyasi İslam rengini yitirdi. Bu sıralar uluslar arası koşullar değişmekteydi. Soğuk savaş bitmek üzereydi ve komünist rejimler tek tek ortadan kalkıyordu. 1991’de Sovyetlerin dağılması bu olayların son halkasıydı. Sonuçta liberal demokrasi galip düşünce olarak soğuk savaşın külleri arasından ortaya çıktı. Liberal demokrasi söyleminin ilke ve kuralları Amerikanın bağımsızlık bildirisi,Fransa devriminin vatandaş hakları bildirisi ve de 1948 birleşmiş milletler insan hakları bildirisinde açıklanmıştı ki,burada çoğulculuğun kabul edilmesi felsefi, siyasi,kültürel, etnik vs açılardan ele alınırdı.Bu söylemin en önemli özellikleri bireysel ve toplumsal özgürlüklerin korunması,değerlerin nispi olması,azınlık haklarının korunması gibi ilkelerden ibarettir ki soğuk savaş ardından dünya çapında yayılmaktadır. Liberal demokrasi söyleminde azınlık haklarının savunulması önemli yer tutar. Bundan dolayı 1991 yılından sonra uluslararası hukuk ve organlarda haklarından mahrum edilmiş milletlerin varlığı savunulmaktadır. Dolayısıyla devletlere bağlı uluslararası kurum ve sivil toplum örgütleri tarafından azınlıkların haklarını vermeyen faşist-şovenist devletlere baskı artmıştır.İran devleti de azınlıklar ve diğer milletlerin haklarını tanımayan bu devletlerin arasında yer almaktadır. Anayasada sözde etnik ve mezhep farklılığından söz edilse de aslında sadece Fars milleti siyasi, kültürel ve ekonomik haklardan yararlanmaktadır. Diğer millet ve halklar faşist-şovenist söylemin bilimsel sonucu olan asimilasyon siyasetine tabi tutulur. Kendi kimliklerini kaybederek Fars milleti içinde erimeye mahkumdurlar. Bundan dolayı Sovyetlerin dağılması ve liberal demokrasinin galip gelmesinden etkileneceğini bilen İran, bunu kaygıyla karşıladı. Sovyetler dağıldıktan sonra Azerbaycan dahil yeni cumhuriyetleri uzun süre sonra tanıdı. Güney Azerbaycan’da öğrenci harekatı bu zamana kadar Fars hareketlerinin gölgesinde kalmıştı. Ancak sonucu milli kimliğin, çıkarların inkarı,aşağılanma,yoksulluk vs olan onca olumsuz deneyimden sonra iç ve dış koşulların uygun olmasıyla bu harekat yeni bir kulvarda gelişmeye başladı. Şu an üzerinden 15 sene geçen bu mücadele diğer mücadelelerden soyutlanıp Azerbaycan Türk milli kimliğine dayalı bağımsız bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Bu hareketin temelini Dr. Zehtabi, Notqi, Ferzane, Heyat, Sadik, Mohseni gibi tarih, edebiyat ve bilim adamları atmıştır. Ancak mevcut totaliter ortam siyasi faaliyet imkanı vermemiştir Diğer taraftan felsefe,sosyoloji ve siyasette postmodern bakış açısının gelişmesi asimilasyon politikasının temelini sarsıp eleştirme imkanı sağlamıştır. Azerbaycan’da öğrenci harekatı devlet tarafından uygulanan baskılara rağmen sürekli gelişmektedir. Bu harekat Türk dili ve edebiyatı kurslarının açılması, şiir akşamları, 1993-94 yıllarında Kuzey Azerbaycan şehirlerinin Ermenilerce işgal edilmesine itiraz olarak yapılan mitingler ve...ile görüşlerini ortaya koymaya çalıştı.1997’den sonra ülke koşullarının uygun olmasıyla Azerbaycan da öğrenci faaliyetlerinde artış oldu.1998’de Türklerin Babek Kalesinde toplanması öğrenciler tarafından başlatılmıştır. 1999’dan beri öğrenci dergi ve gazeteleri ise milli hareketin sözcüsü konumuna gelmiştir. Üniversite dışında çıkan yayınlar, yayınlarını sürdürebilmek için muhafazakar bir çizgide yürümek zorunda kalıyorlar, ancak öğrenci yayınları bu çizginin dışına çıkmayı başarmıştır. Diğer taraftan genç ve idealist öğrenciler çıplak bir şekilde milli kimlik ve çıkarlarıyla ilgili sorunları ortaya koyabiliyorlar. Dolayısıyla bu gazete ve dergiler Azerbaycan milli hareketinin öncülüğünü yapıyor. Bu güne kadar da Fars siyasi parti ve söylemlerine katılmamıştırlar. Bu söylemler İran milli kimlik ve çıkar meselesini tekelinde tuttuğu sürece herhangi bir yakınlaşma söz konusu olmayacaktır. Burada incelenmesi gereken sorun şudur: İran’da meşruta devriminden bugüne kadar liberal demokrasi söylemi bu kadar savunucusu olduğu halde neden önemli bir söylem olarak ele alınmamıştır? Bu ülkede binlerce yıl önceden süregelen totalitarizm ve meşruta sonrası Rıza Han totalitarizmi bu söylemin galip bir söylem olarak ortaya çıkmasını engellemiştir. Farsların dışındaki diğer milletlerin bastırılmış hak ve özgürlüklerini dile getiren Celal Al Ahmet dışında başka bir Fars yazar ve aydın milletlerin eşit hukuka sahibi olmaları gerektiğini dile getirmemiştir. Tekelcilik ve Fars milletinin üstün milli kimliğine vurgu yapmaları faşist-şovenist düşünceye sahip olduklarının göstergesidir. Farsların İslami ve Marksist düşünce sistemleri bile bu faşist-şovenist söylemin etkisinde kalıp diğer milletlerin milli kimliğini yok saymakla galip söylem olarak ortaya çıktı. Faşist-şovenist Fars söylemi ve İran milli kimliğinin Fars kimliğine dayanarak tanımlanması; Türk, Arap ve diğer milletlere karşı tavır sergilemek Panİranistler, milli cephe yandaşları, milli mazhebiler, Marksistler, sözde ilerici olan ıslahat yanlıları, muhafazakarlar kısacası Farsların tüm siyasi parti ve hareketlerinin en önemli özellikleri olarak sayılabilir. Bir siyasi parti veya söylem bir ülkenin %70’ini oluşturan milletlerin hukuk ve kimliğini resmiyete tanımadığı sürece liberal demokrasiden söz edemez. Ayrıca hakimiyette bakan, millet vekili, vali gibi hassas konumlarda bulunan Azerbaycanlılar deneyimlerinden yola çıkarak biliyorlar ki, koltuklarını korumak için en az Fars milletine mensup meslektaşları kadar Azerbaycan Türklerinin milli kimlik ve varlığına karşı çıkmalıdırlar. Buradan yola çıkarak devlete sadık bir eleman olduklarını göstermek için Farsça konuşmayı bile bilmeyen soydaşlarıyla ya da Türk cumhuriyetleri üst düzey yöneticileriyle görüşmelerinde bu dilde konuşuyorlar. Azerbaycan öğrenci harekatı, Azerbaycanlı aydınların kendi soydaşlarına karşı Tahran devleti ile birleşen 84 senelik ihaneti tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermek çabasındadır. Bugüne kadar siyasi, kültürel ve ekonomik sorunları çözmek için çalışan,Azerbaycan Türklerinin milli kimliğine dayanan liberal demokrasi ve federalizme inanan Azerbaycan öğrenci harekatı merkezi hükümet tarafından uygulanan sınırlamalar nedeniyle siyasi örgütlenmeye gide bilmese de bağımsız milli düşünceyi halk arasında yaymaya devam etmektedir. Ancak bu harekatın karşısına çıkan esas sorun Fars şovenizminin diğer milletlerin hak ve özgürlüklerini gerçek federalizm çerçevesinde kabullenmemesidir. Hatta hazırladıkları anayasanın bu konu ile ilgili maddelerini de gerçekleştirmek niyetinde değillerdir. Bu taktirde devletin uyguladığı asimilasyon siyaseti karşısında bu harekatın tutumu ne olacaktır?
Milli – kültürel nitelikte olan ve şiddetten uzak bu harekat kendi faaliyet alanını genişletmek ve halkın bilgilendirilmesinin yanısıra faşist – şovenist Fars düşünce sisteminin de gelişme alanını daraltmalıdır. Daha sonra düşünsel-kültürel bir hareket halinden çıkıp siyasi bir parti şeklinde milli isteklerini gerçekleştirmeye çalışmalıdır. Aynı zamanda diğer milletlerin milli öğrenci hareketleri ile iş birliği içinde olmalıdır. Böylece milletleri bir birine düşüren politikanı güdenlerin hayalleri suya düşürecektir. Sonuç olarak Azerbaycan’da öğrenci harekatı seçkiler döneminde Fars siyasi partilerine kanmadan asıl amacı olan federal, demokrat ve özgür bir toplum için savaşmalıdır.
Bu yazı Türkeş ALP tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir.

Bazı anlaşılması zor sözcükler:
Panislamizm:Batılı devletlerin Osmanlı topraklarını aralarında 'pay etme gayretleri, Kıbrıs'ın İngiltere'ye devri, Mısır ve Tunus'un kaybedi-lişi, Balkanlar'ı sarsan bağımsızlık ve isyan hareketleri içteki azınlıkların tahriki, misyonerlik faaliyetleri, Arap toprakları içerisinde ingilizlerin ektikleri fitne ve Müslümanların arasında yeşertilen sapık cereyanlarla ülkenin 93 harbi ile ağır toprak kayıpları yeni bir strateji ve yapılanmanın zaruretini karşısında Sultan Abdülhamid Han, yine dünya siyasetçilerini hayrete bırakacak bir politika takip etti. 'Panislamizm' adı verilen bu politika akıllı, dünya gerçeklerini gözardı etmeyen, hamaset gösterilerinden, maceraperestlikten uzak bir şekilde yürütülerek Müslümanları, yegane bağımsız İslam devleti olan Osmanlı'nın bayrağı altında fikren birleştirmeyi hedefliyordu.
Totalitarizm: faşist, komünist, teokrasist sistemlerin belirgin tanımıdır. Total rejim, halkın beynini yıkama, halkı güdümlemedir. Bireyin özerkliği ve öznelliği yoktur. Birey, yönetimin manipülasyonlarına açıktır. Düşünce ve ifade özgürlüğü bulunmaz. Yönetim aleyhine fikir öne sürenler sürülür, işkence edilir, öldürülür.
Makyavelizmin temel ilkesi, 'amaç, aracı meşrulaştırır' hatta kutsallaştırır. Amaca ulaşmayı son kertede rasyonelleştiren, şiddet ile yönetimi ele geçirmeyi ya da her yola başvurup 'köşeyi dönmeyi' öngören böylesi bir zihniyet-ideoloji, politik ya da psikolojik tavır, tüm norm sistemlerini, moral anlayışlarını da alt üst ediyor. Gündelik hayatın örgütlülüğünde kendini yeniden üreten kaos içindeki insan ise, sürekli 'yeniden yapılanma' süreçleri içinde, yeni yeni uyumlara zorlanıyor.
Rasyonalizm:Her şeyin akla dayandığını düşünen; akıl dışı şeylere karşı çıkan.
Postmodernizm: Modernizmin sonrası ya da ötesi anlamında bir tanımlama olarak kullanılmaktadır ve modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir.