Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
1905-1906 Azerbaycan olayları belgelerde
‘1896 yılında Kafkasyadakı çar görevlisi tayin olunan Grıgori Golitsın müslümanları ele almağa yönelmiş bir çok önlemler aldı. Görevlerin 50 faizden 90 faize kadarini tutan Ermeni memurlarınınn sayısını azalttı. 1903 yılında Azerbaycan Türkcesinde yayınlanan ‘Şergı-Rus gazetesinin basılmasına uzun süredir beklenen izn verildi. 1903 yılında Gregoryan kilisesinin tüm emlakı haciz edildi. Ermeni milletçilerinin simgesine endirilen bu darbe onların arasında isyan doğurdu. Evveller Türkiye’de faaliyet gösteren Ermeni terörçuları şimdi Golitsın’ı kendisi de dahil olmakla Rusya’nın Kafkasya’dakı resmi görevlilerini hedef yaptılar. Hemen yılın Ekim ayında Ermeni terörçuları Golitsın’ı vurdular. Golitsın aldığı yaradan iyileşse de Kafkasya’nı terk etti. Bir süre onun yerine yeni memur tayini edilmedi. Ancak Bakü gubernatoru (çar görevlisi) knyaz V.İ.Nakaşitze Golitsın’ın siyasetinin devam ettiriyordu. Knyaz Nakaşitze çar imparatorluğuna karşı çevrilmiş küvveleri zaaflatmak, durdurmak için müslümanlarla isyançı Ermeniler arasındakı ihtilafı alevlandırmak niyyetindeydi. 1905 yılının Ocak ayında Nakaşitze müslümanlara en muhtalif silahlarin verilmesi hakkında ferman imzaladı.
Ermeni-müslüman (O zaman Azerbaycan Türklerinin çar belgelerinde Kafkasya müslümanları ve ya tatarları olarak kayd ediyorlardı) çatışmasının ilk patlaması Bakü’de oldu. Münakaşanın sebepi taşnaklar tarafından bir müslümanın amansızcasına öldürülmesi idi. O zamankı hesaplamalara göre, 128 şehir ve köy dağıtılarak yandırılmıştı. 10 binedek insan katl edilmişti. Vorontsov-Daşkov Kafkasya’da görev alınca Ermenilerle dostluğu Rusların Kafkasya’daki tek dayağı gibi yeni baştan dirçeltmeğe başladı. O, çar Nikolay’a yazıyordu: ‘Siz elahezrete bellidir ki, tüm tarih boyu Kafkasya arazisinde bizim Osmanlı ile ilişgilerimiz ve bu konudakı çalışmalarımız her zaman Ermenilerin desteğine söykenmiştir. Onlar harb yollarında her zaman bize yardım etmişler. Osmanlı Ermenilerinin savunması işinde de teşebbüsü (girişimi) üz elimize alalım. Özellikle de şimdiki zamanda! Çünki bu arazi kolayca gelecek harbi operasyonlar meydanımız ola bilecek bir halkın arasında bizi gözden düşürmez, aksine, dostluk duyğularımızın daha da güçlendirilmesine tekan verirdi’. Çar görevinde Nakaşitze’nin ilk adımlarından biri çardan Gregoryan kilisesinin emlakının hacizi hakkındakı fermanın 1905 yılında kaldırılması oldu’. (Vilayet Kuliyev. Azerbaycanda Ermeni zülmü’ kitabından. Bakı, 1999) .
Azerbaycan’ın ünlü aydını, gazeteçi Ahmet bey Ağaoğlu’nun Şuşa şehirindeki Rus liseyindeki öğrenci hayatı hakkında anılarından: ‘Burada yalnız 5 Azerbaycan Türkü okuyordu. Derslerarası fasilelerde biz 5 Azerbaycanlı çocuk hemen sırtımızı divara direrdik. Yüzlerle Ermeni çocuğu aniden üzerimize sadırıyorlardı. Biri başımızdan kalpağı çalıyordu, diğerleri kalpağımızı top gibi ora-bura atıyorlardı. Ceketlerimizden yapışıyor, o yan-bu yana sürütlüyor, tartarak tikişlerini söküyorlardı. Karşılık vermek isterken birleşerek tokatla bizi yere yıkıyor, eziyor, dövüyorlardı. Bazen birleşerek üzerimize iftira atıyor, hepsi şahit durarak bizi haksız yere cezalandırıyorlardı. Dostlarımızın çoğu dayanamadı, liseyi terkettiler. Son sınfa kadar Türklerden yalnız ben dayana bildim (Yine orada) .
‘İsmim Ohanes Apresyan. 1892 yılında Azerbaycan’ın Şuşa bölgesindeki Hankendi köyünde doğdum. Bu yerlerin sakinleri Türkler ve Ermenilerdir. Aslinde türk yurdu olan bu bölgede Ermeniler gelme idiler. Sayısı çoğunlukda olan müslüman Türkleri arasında bir hristian azlığı olarak yaşıyorduk. Çocukluk yıllarından bana kötü olan ne varsa, hepsinin Türklerin adı ile bağlı olduğunu öğrederlerdi. Okuduğum Rus kitap ve gazeteleri de bu söylenenleri tasdikliyor, Rus yazarları da Türk vahşiliğinden söz açıyorlardı. Tüm söylenenlere reğmen, ben Türkleri seviyordum... İlk savaş ve soykırım tecrübesini 1905 yılında kazandık. Evimizde yapılan toplantılarda ve ailemiz arasındakı konuşmalarda Ruslara karşı isyanla ilgili konular azalmağa, Türklerle Ermeniler arasındakı düşmençilikle bağlı sohbetler artmağa başladı. Ruslar kendilerine karşı esen isyan ruzgarını halklar arasında düşmençiliğe çevirmeği becere bildiler...
Bizimkiler Türk evlerinin kapılarını çaldılar, ama cevap alamadılar. Onda kapıları kırdılar ve evlerdeki son Türk ölene kadar devam eden bir soykırım başlandı. Sabah olunca işin tamamlandığını gördük. Ara bir az sakinleşen gibi Şuşa’nı gördüm. Şehirin Türk mahellesinde taş-kesek yığınlarından başka bir şey kalmamışdı. Evlerin hepsi yandırılmış, onların sahıpleri ise öldürülmüştü... Aynı olay Hankendi’ndeki Türk mahellerinin de başına gelmişti. 1905 yılındakı Ermeni-Türk savaşında biz Ermeniler daha iyi savaşdık. Bizimkilerin çoğu Rus ordusunda hizmet etmiş ve egitim almış tecrübeli adamlar idi. (Ramstell De Hartvill. ‘İnsanlar böyle imişler. 1918-22 yıllar Azerbaycan olayları br Ermeninin anılarında’ kitabından. ABD, İndianapolis ştatı, ‘Bobbs Meril Komponi’ neşriyatı,1928)
‘1905 yılının 6 Şubat’ında hangı hayala uymuşlardısa, Ermeniler Müslümanlar (Azerbaycan Türkleri) aleyhine isyan etmek fikrine düşüb muhtalif teşebbüslerde bulunuyorlardı. Onlar her tarafda müslümanları sıkıştırmak, acı-garezli sözlerle ilişgileri kırmak için kalp sıkıcı, yürek acıtıcı davranmağa başladılar. Müslümanlar ise işin sonunu hüznle bekliyor, ama savunmağı da elden burakmayıb ayık dolanıyorlardı. Mahelle hökumet ise bir sıra yüngül cinayetlerle başını katsa da bu gibi zor durumu durdurmak için bir şey yapmakdan, önlem almaktan uzaktı. Ermenilerin bir kismi karğaşanı alkışlamasa da güçlü ve prestijli tarafı bu karğaşanın bugün olmasını yarından daha uyğun sanıyordu.
Şubat ayının 2’de Ağarza isimli bir Türk Bakü’deki Guba meydanında Ermeni Komitesi tarafından katl edildi. Bununla da uzun süredir her iki milletin arasında atılmış savaş bombası patladı ve hep Kafkasya bu bombanın etkisinden yakıldı. Evet, bu bomba Bakü katliamidir ki, hep Kafkasya’ya ateş buradan açıldı. Ali Babayev isimli bir Türkün öldürülmesi haberi de yayılandan sonra müslümanlar da ayağa kalktılar. Ermeniler tam ciddiyetle işe başlamışlardı. Babayev’in ölüm haberi yayılandan sonra Vorovski caddesinde Artyom Şinkov öldürüldü. Çadrovı caddesinde de bir Rus kimliği belli olmayan şahıslar tarafından kanına kaltan edildi. Bu adamların ölümü ile şehirin her tarafında şiddetli ateş başlanmışdı. Şehirdeki bir arazinin memuru albayın yanına giderek ‘Amr veriniz askerler bir kaç ateş edib adamları dağıtsın’ derken ‘Size borc diğil, biz kendi işimizi iyi biliyoruz’ cevapını almışdı. Evet, iki silahlı millet birbirinin üzerine burakılmışlardı. Ama burasını da söylemeliyim ki, müslüman Türkler insafı elden vermeyerek her tarafda Ermenileri koruyor, evlerinde saklayarak yemek-içmek veriyorlardı. Krasnovodsk ve Surakanski (Rus imparatorluğu Bakü’nü işğal edenden sonra şehirdeki cadde ve sokaklarin isimleri değiştirilmiş, hepsine Rus isimleri verilmişdi. A.H.) kilisenin yakınlığında ve Büyük Deniz caddesinde savaş tam şiddetle devam ediyordu. Bu caddelerde müslümanlar bir çok Ermenileri sakladılar. 195 saylı evde Akim İsayeviç’in ailesi ve kendisi korunmuştur. Onu koruyan müslümanlar Ağakişi Aliyev ve onun abisi Hüseynkulu Kerbelayi Abdulla oğlu idi. Bu hakında Ermenilerin kendileri mektubla razılık etmişlerdi ki, imzaları da budur: Mikail Artyoyans, Babacanoviç Sarkis Ovanesov.
Bu kanlı günlerde 6 Şubat’dan başlayıp Stepan Avesov, Arzumanov’lar ailesi ve başkaları korunlardı. O Türkün evinde ki, onun amcasının oğlu Ermeniler tarafından öldürülmüşdü. Caddelerde kan töken ermenliler ise ele keçen müslümanları kesmekde idiler. Müslüman kadınları o taraf-bu tarafa kaçarak Ermeni korkusundan titreyib bebeklerini unutuyorlardı. Üç müslüman kadını ise 50 Ermenini evinde saklayarak korumuş, 4 gün bunların hepsine yemek vermiştir. Şubatın sekizinci günü memurlukda ve şöhretli olan Bakü şehiri cehenneme çevrilib bir tarafdan bombaların patlaması, bir tarafdan da uca ve güzel binaların yanıb vulkanlara benzemesi, diğer tarafdan da petrol zavodlarının, köşklerin yanğınından göge kalkan alevler insanı şaştırıyordu. Gece her tarafdan mühafazaçılar alınmış, şehir korunmasız kalmışdı. Gece vahşiler katl ve talana el atarak fabrik ve dükanları dağıtdılar.
Nahçıvan olayları
1905 yılının evellerinde Bakü şehirindeki Ermeni-müslüman karğaşasından sonra Nahçıvan nufusu da heyecanlanmışlardı. Ermeniler asla korkmayıb her zaman müslümanları incitmekde devam ediyorlardı. O zamana kadar asla korku bilmemiş Nahçıvan müslümanları geceler Ermenilerin korkusundan eşiye, gündüzler ise uzağa gide bilmiyorlardı. Silahlı Ermeniler asla dinc durmayıb müslümanları her saat kızdırıyor, savaşa çekmek istiyorlardı. Mayıs ayının 5’i gündüz saat 3’de üç Cehri köy sakini olan Türkler Ermeni köyü Şıkmahmud köyünden keçtikleri zaman ağır yaralanıyorlar. Ermeniler bu günden başlayaraq dükanları bağlayıb müslümanlara belli olmayan tarzda kiliseye ve evlerine toplanıyorlardı. Mayıs ayının 7’de iki hissesi müslüman, bir hissesi Ermeni olan Tünbül köyünde bir müslümanı da vurub öldürdüler. Aynı günde Ali Hacı Bayram Ermeniler tarafından yedi kurşunla katl edildi. 11 Mayıs’da Gültepe köyünde zengin Ermeni Haçatur’un ailesi Ermeniler tarafından katl edildi. Bu Ermeninin onlara destek vermediği için Ermeni milli komitesi tarafından cezalandırıldığı belli oldu. Hemen gün Ermeniler tüm şehiri ateşe tutlardı. Mayısın 12’dek Ermeniler müslümanlara ateş ederek onları öldürürdüler. 12’de müslümanlar çar görevlisi-vitse gubernatorun yanına şikayete geldiler ve çare bulunmasını taleb etdikde ‘Eğer onlar size ateş ediyorlarsa, siz de vurub onların tapançalarını alınız. Ben bir çey yapamam’ cevapını aldılar. Hemen gün saat 10 radelerinde bir grup Ermeni pazarın ortasında durub müslümanlara ateş etmeğe başladılar. Bu savaşda müslümanlardan 5 kişi öldü, bir kaç kişi yaralandı. Rus polisi Angil katle mani olmayarak ‘Hadı, vur, oğlum, hadı’ diyerek gençleri cinayete sevk edirdu. Talan zamanı ‘Hadı, çapuk olunuz, taşıyınız’ demekle Ermenileri daha da kızıştırıyordu. Zira aslinde bu işlerin başında albay Kirilov ve Angil duruyordu. Kasım ayının 26 gecesi müslümanlara büyük bür müsibet üz verdi ve Rus hökumeti de bundan haberdar oldular. Belli oldu ki hatta Rus askerleri Ermenilerle beraber müslüman pazarını talayandan sonra pazarı yandırmışlar. Tahminen 85 dükan ve 75 malla dolu anbar yakıldı. Üç gün pazarda asla yemeğe bir şey bulunamadı.
İrevan (Erivan) olayları. 24 Mayıs 1905 yılında gece saat 9’da müslümanlara ateş etmişlerdi. Bu zaman Rus askerleri yetişib bir kaç ateşle Ermenileri sakinleştirmişlerdi. Saat 2’de ise Ermeniler yine şiddetli ateş açtılar. Bu zaman tüm Ermeni mahellerinden aramsız olarak Türkler tarafa ateş ediyorlardı. Bu atışmada müslümanlarda cevap vermek imkanı yoktu. Sadakat kurbanı olan ve Ermenilere inanarak mahellede kalan 4 kadıni 2 çocuk ve 5 kişi katl edilmişdi.
1 Haziran 1905 yılında Ermeni milli komitesi tarafından müslüman köylerine sadırı amri verildi.
31 Haziran’da Ermeniler Gözecik köyünün çevresini alarak şiddetli ateş ettiler. Müslümanlar silahlarının olmadığından ailelerinin alıb buçuk km. mesafede olan Minkus adlı köye gittiler. Köyde yalniz bir yaşlı erkek kalmışdı. Bu yaşlı adam Novruz Kazım oğlu adamların Ermenilerden kaçdığını görüb uca bir yere kalktı ve dedi:
-Arkadaşlar, nereye kaçıyorsunuz? İstiyorsunuz ki, bu kaçmakla bizi-Kafkasya müslümanlarini başka milletlerin yanında yüzükara ede misiniz? Bu kaçmakla Ermeniler boş verecekler mi? Hayır! Hayır! Bunların önünden kaçtıkca daha da cesaretli olub bize ve bizim ailemize hiç bir asrda insanliğa reva görülmemiş saygısızlıklar yapacaklar. Siz kaçıyorsunuzsa, kaçınız! Ben yalnızca bu Ermeni ordusunun karşısında savunarak can vereceğim!
Köy boşaltıkdan sonra Ermeniler Novruz Kazım oğlunu nişan aldılar. Novruz dede silahı ile yaklaşan Ermeni çetelerinden birini kırdı, diğerlerini geri çekilmeğe mecbur etti. Kurşunu bittiğinde heyecanlı halde tüfekine kurşun doldurarken Ermeniler baskın ederek evinin kapısını kırdılar ve onu esir aldılar. Önce, camini, minberi, mukaddes kitaplari ve Novruz dedenin evini de talan ederek yaktılar. Novruz dedeni elleri bağli halde Ermenilerin yaşadığı Tirabat köyüne götürdüler. Orada binbir eziyetle kafasını kesdiler. Ermenilerin sonradan söylediklerine göre, Novruz dedenin başını köyün keşişi Ayrapet kesmiştir ve onun başını ‘Bin beş yüz Türk komutanının başıdır’ diyerek önce Aleksandropol’a, oradan da Bakü şehrine götürmüşlerdi.
2 Haziran’da müslümanların o zamanadek sığındıkları Menkus köyüne sadırı yapıyorlar. Bu defa Ermeni ordusunun sayı 10 bın kişiden oluşuyordu. Her defada beş bin tüfek köy üzerine ateş açıyordu. Köy müslümanlarının çoğu silahsız olduğundan firsat oldukca ailelerini de alıb kaçıyorlardı. Köy tamamen boşaldikdan sonra yerinden kımıldanamayam 80 yaşlı bir ihtiyar Ermeniler tarafından şehit edildi. Onu tendir şişi ile bizleyerek öldürmüşlerdi.
3 Haziran’da 150 evli Güllüce köyüne Ermeniler sadırı yapdılar. Güllüce köyünün kuzey tarafında yerleşen 14 köyün her birinde 400 kadarında ev vardı. 10 bine kadar Ermeni askeri cem olub güney tarafda uca dağın arkasındakı 100 evli Başken adlı Ermeni köyünden sadırı yaparak Güllüce köyüne kurşunlar yağdırıyorlardı. Köyün müslümanlari silahsız olduklarından köyü terk ettiler ve köy işğal olundu. Müslümanlar Tutya, Tamargirmez ve Kemal isimli köylere taşındılar.
4 Haziranda Ermeni ordusunun yaklaşdığını gören Kemal köyünün cemaatı da kadınlarını ve çocuklarını alarak Tamargirmez köyüne gittiler. Tehlükede olduklarından bu köylerin nufusu da onlarla beraber 20 km aralıda olan Tazekend’e taşındılar.
Eçmiedzin- Üç kilise olayları. Uşu köyünde akşama iki saat kalmış Ermeni bölükleri her tarafdan sadırıya başladılar. Ermeniler köye yaklaşanda bir yaşlı Ermeni keşişi elinde bayrak ve haç savaş marşı okuyor, Ermenileri ruhlandırıyordu. Bu savaşda Ermenilerin şan-şöhretine ziyan vuran en kötü işleri onların sütemer bebekleri, yaşlı karıları öldürmekdi. Ermeniler her tarafdan köyü yaktılar. Mukaddes eşyalar, ‘Kuran’ kitapları yandırıldı. Müslümanların zararı 200 bin manat kadar idi.
9 Haziran. Persi, Nazrevan, Küçükkent, Kötükçü, Koşabulak İrku, Engirsek köyleri işğal edilerek yakıldı. Tekye köyünde Ahund Muhammed Ali Mirze Hüseynzade’nin büyük imaretleri yandırıldı. Evdeki 200 cilt ‘Kuran’ ve diğer mukaddes kitaplar yandırıldı. Ermeniler ‘Kuran’ kitaplarını süngülere keçirib meşel yapıyorlarmış. Camiye o kadar kurşun atmışdılar ki, bal peteği gibi delik delik olmuştu.
Haziranın 10’da Eçmiedzinde 10 köy yandırıldı. Hökumetse hiç önlem almadı.
Cebrayıl-Garyagin olayları. Haziran ayının 13’de 2 Ermeni taşnak askeri Kacarlı Ahmet Kerbelayı Kasım oğlunun evine gelib bu sözleri söylemişdir: ‘Taşnaksütyun firgesinin selahiyyetlileri adından sizi Haziran ayının 16’da Ağoğlan manastırına davet ediyoruz’.
Manastırdakı toplantıda bir Ermeni böyle konuşma yapdı: ‘Biliyorsunuz, biz Kafkasya’lılar Rus milletinin kapazi ve zülm-sitem zenciri altında yaşıyoruz. İstedikleri kadar ellerinden geleni bizlere yapıyorlar. Bize çok zülm ve insafsızlık etmişler. Biz ernebi milleti kaç zamandır milli haklarımızı ve idare özgürlüğümzü talep etmek temennasındayız. Bizim düşmenimiz olan Rusya selteneti büyük fil menzilesindedir. Bizden aciz olan Japonya sinekleri bu zalım file o kadar darbe vurmuşlar ki, bizim arzumuz sona yetişdi. Şimdi, kardeşler, geliniz el ele verelim, bu filin etini parça-parça edelim’.
Başka bir Ermeni söyledi: ‘Eğer sizlerde himmet ve gayret olursa, na kadar sileh ve para isterseniz. bizde hazırdır. Yoksa ki, aksine, hemen silahlar size karşı işlenib belaların hepsi size okunacaktır. Bu işlere yardımçı olmazsanız, bela yıldırımları sızı otlayıb güzel vatanınızı harabalığa dönecek, evleriniz mezarlığa çevirecekdir. Bu mezarlarda da gömülen siz ve evlatlarınız olacaktır.’
Kasımzade Molla Ebdülrehim bu sözleri dedi: Biz müslümanlari siz Ermeniler iyi tanımamışsınız. Biz böyle tahditlerden hiç bir zaman korkumuz yoktur. Sizin arzağınıza, silahınıza da ihtiyaçımız yoktur. Bizim hareket hayalımız olarken her şey buluruz’ Müslümanlar kalkarak ‘Biz size ortak diğiliz’ diye sözlerini bitirdiler ve monastdan çıkmak istediler. Bu zaman Ermeni reislerinden birisi kalkarak diyor: ‘Müslümanlar, durun! Haberiniz olsun ki, biz Ermeni reislerinden başka komite memurları vardır ki, bu sözleri size sifariş etmişler. Eğer teklifimizi müslümanlar kabul etmezse, ‘Taşnaksütyun’nu ceza ordusu tarafından tehlüklere tuş olacaklardır’. Müslümanlar meclisi terkettiler. (Müslümanların Ermenilere inamsızlığı onların devamlı ihanetindendi. AH.) . Bu toplantıdan sonra Ermeni milletçilerinin söylediyi bela yıldırımı Şuşa üzerine çöktü. Zenginliği ile ünlü olan 25 evden ibaret Divaneli köyü Ermenilerin sadırısına maruz kaldı. Ermeniler köyü işğal ederek taladılar ve köyü yandırdılar. Değerli ne varsa, hepsini Süst adlı Ermeni köyüne taşıdılar. Köyün nufusu ise çıplak halde dilençi gibi ormanları, vadileri dolaşmaktadır.
Veyselli köyünü komşu köyün Ermenileri yandırdılar. Her zaman bir evinde ekmek kesib çay içdiyi Ermeni her kesden önde hemen komşusunun evini yakmakda sey ediyormuş.
Dehşetli Veyselli olaylarından sonra Ermeni taşnakları 150 evden ibaret Kacar köyünde de sadırı yapdılar. 6 saat kızğın savaş gitdikden sonra köyün savunma sedleri dışında kalan 55 ev talan edilib yakıldı. Kacar olaylarında müslümanlara deyen zarar 90 bin manata kadardı.
Hadrut ikinci bölgesinin pristavı (çar görevlisi) Davıdov memurları ve bir bölük Ermeni ile beraber Arış köyüne sadiri yaparak köyün bir tarafını yakarak ortadan çıktılar. İki günlük savaşdan sonra Mezre köyünü de talan edib yaktılar.
Karadağlı köyünün mallarını Ermeniler çalıyorlar. Köyde bundan haber tutarak Ermenilerle atışıyorlar. Bu atışmada bir kaç Ermeni öldürülüyor. Ermeniler bundan kızarak pristav Davıdovu gönderiyorlar ki, katili tutub Ermenilere versin. Pristav onlara diyor: ‘Ben Karadağlı cemaatını sohbete tutarım, siz gelib bostanda gizlenersiniz. Ben bir behane ile hemen gençi sizin tarafa göndererim. Onda ateş ederek onu öldürürsünüz’.
Bu usulla pristav hemen gençi Ermenilerin olduğu yere gönderiyor. Ermeniler ateş edib gençi yaralıyor, ama öldüremiyorlar. Genç kendini kurtarıb geri dönmeyi beceriyor. Ertesi gün Ermeniler Karadağlı köyüne sadırı yapdılar. Ermeniler çok olduğu için müslüman Türkler devam getiremeyib dağlara kalkdılar. Galaçanov hökumet ordusunu Ermenilere yardım için Şuşa’da saklıyordu, bölgede ise sülhü korumak için hükümet ordusundan bir kişi de yoktu.
16 Ağustos. Sabah saat 6’da Ermeni mezarlığında kazaklar (Rus askerleri) bir Ermenini terksilah etmek isterken o. Amre uymayıp karşılık verdiği için öldürüldü. Ermeninin kazaklar tarafından katl edilmesine şahitlik eden olsa da ‘Cinayetkar Türklerdir’ diye karşağa koparmak için behane buldular. Diş hekimi Maşoryants cemaat arasına girib böyle dedi: ‘Bu saatda taze haber gelmiştir ki, müslüman köyü olan Zarıslı’da 4 Ermenini mezlum halde öldürmüşler.’ Ermeniler bu haberi alar-almaz karğaşaya başladılar. Bu zaman Ermeni kilisesinden çalınan zil sesleri Ermenilerin hepsini kiliseye topladı. Haber getirmek için gitmiş Ermeniler atdan yıkılarak yaralanmış bir Ermenini kanı aka-aka şehire getirmiş ve ‘Görüyor musunuz müslümanlar bize neler yapıyorlar? ’ diye bağırarak karğaşaya sebep olmuştu. Karğaşa şehirin her tarafına yayıldı. Pazardakı Ermeniler de aranı kızıştırıb Ermeni pazarında olan hep müslümanları kırıb kesmeğe başladılar. Abbas beyin oğlunu, abisini, hizmetçilerini katl ederek mahelleni yaktılar.
17 Ağustos. Ermeniler sabah erkenden Köçerli mahellesindeki evleri yakarak nufusunu katl ettiler.
21 Ağustos. Ermeniler Realnı okulun tamirinde işleyen 17 iranlı fahlenin başlarını keserek müslümanları perişan ettiler.
3 Ekim Sırhavend olayları. Amazasp isimli Ermeninin komutanlığı altında Sırhavend köyünü tamamen dağıttilar. Az zamanda köy müslüman cesetleri vadilere tökülüb kalmışdı. Qandan epey gölmeçeler yaranmışdı. Sırhavend ve ona komşu olan Aliağalı köyleri köyleri talan edilib dağıtıldı. Meşhur zengin İsmayıl bey ve Cavat ağa Cavanşirin mülkleri de talan edilerek yakıldı. Vahşi yırtıcılar sütemer bebekleri de beşiyi ile beraber odlayıb, bazilerini de annelerinin kucağından alıb divarlara vurmakla parça-parça ediyor, süngülere keçirirledi.
27 Kasım’da Taşnaksütyun orduları cem olub sabah erkenden Temirli köyünü mühasere ettiler. Köyde yalnız dört erkek vardı. Onlar köyün mevgelerinde garar tutub 10 bin askerin karşısında akşama kadar köyü mühafaza ettiler. Yalnız barıt ve kurşun tükenenden sonra geri çekiliyorlar. Ermeniler köyü yağmalıyor, sonra yaktılar. Köyden kaçırılmış 2000’den artık kuyundan yalnız 500’ü yerli çar görevlilerine devamlı şikayetden sonra onların önlemleri neticesinde sahipine geri verildi. Bu savaşda müslümanlardan 8, ermenlerden ise 40 kişi ölmşdü.
31 Kasım. Çıraklı, Hacıgervend ve Pırhud köyleri Ermeniler tarafından yankıldı. Terter deresınde Ümidli köyünden başka bir müslüman köyü kalmamışdı.
Ümidli faciesi. Ümidli köyünün cemaatı yukarıda isimlerini verdiğimiz köylerin Ermeniler tarafından dağıtıldığını, adamlarının öldürüldüğünü görüb göçmek kararı verdiler. Aralık ayının 25’de değerli eşyalarını arabaya yığıb hayvan sürülerinin de götürüb aileleri ile beraber yola çıktılar. Heyvalı adlanan Ermeni köyünün yanından keçirken Abram Celalov isimli Ermeni ile karşılaştılar. (Abram Hasan Calalov Ranik adlı Ermeni köyünün kenthudası idi ve Ismayıl kenthuda onlara buğday, şeker, yanacak ve diğer lazımlı şeyler vererek onları açlıkdan kurtarmışdı.)
Abram Celalov onların gece karanlıkda yol gitmesini lazım bilmeyib geceni Heyvalı köyünde kalarak yarın gitmeyi tavagge etti. Zavallı İsmayıl kenthuda Ermeninin şaytan diline inanarak Heyvalı’da kalmağı cemaata tavsiye etti. Cemaat gece soğuk olduğundan bir az ateş yakarak kızındıkları zaman taşnaksütyunçular cemaatın dört tarafını sararak ateş ettiler. Eliboş Türkler birbirine karışıb ne yapacağını bilemediler. Evvelce erkekleri kadınlardan ayırıb başlarını kestiler, sonra kadınların bir hissesini saklayıb bir kısmını de öldürdüler. Bu karışıklıkda insan kassaphanesinden ancak 30 kişi kurtula bilmiştir. Ermeniler hamile kadınların karnını hancerle parçalarken masum bebeklerın kanlı başları dışarı çıkıyordu.
Beşer tarihine nazar salırsak, şimdiye kadar Ermenilerin Ümidli kadınlarına yapdıkları kadar hiç bir halk kadınlara bu kadar zülm etmemişdi. Bir annenin gözleri önünde 4 evladını kurban edib, sonra da çocuklar el-ayak edib bağırırken anneye gözüyaşlı bir halda tecavüz etmek insafdandırmı ve hangı vicdana sığır? ! Budur mu Ermeni kültürü? ! Bu riyakar davranışla istiklal havesinde olan bir milletin sonu ne olacaktır? 150’ye kadar kadın ve erkeği doğrayıb bir-birinin üstüne kalaklayarak yakmak kültürlü bir millete yakışır mı? !
1 Ocak 1906.. Ermeniler Papravend köyüne sadırı yapdılar. Ermeni tarafından top da atıldı. Müslüman Türkler önce köyün mühafizasını artırıb her tarafa istihbarat çıkardılar. 2 Ocakda sadırı yapan Ermeniler harp ilminin her noktasına el atsalar da müslümanların savaş meydanında mahir olduklarından uğur kazanamayıp akşam koşmağa başladılar. Bu savaşda Ermenilerden 120 kişi ölmüş, 200’ü yaralanmışdı. Müslümanlardan 15 kişi ölmüş, bir kadar da yaralanmışdı.
Gence olayları. Kasım ayının 8’de 5 Taşnaksütyunçu Behmenli köyünden olan Abbas Hasan oğlunu Derebağın bağında öldürmüşlerdi.
Amir Aslan Ali Paşa oğlunu ve Cabbar Hüseyn oğlunu, Rüstem İsmayıl oğlunui Rza Cebrayıl oğlunu ve Molla Cilli köyünün başka sakinlerin e ateş ettiler. Caniler Avatis Ohanesov, papakçı Grışa, Vaço Amospırov ve başkaları idi. Kazaklar vücutu başsız, kolları arkadan sarınmış bir iranlının cesetini buldular. Meşedi Sadık isimli bir müslümanın da Ermeniler tarafından doğranmış vücutu bulundu.
Kasım ayının 18’de Ermeniler Bayram Meşedi Mehemmedeli oğlunu öldürüyorlar. Genellikle, Ermeniler Gence arazisinde 30 silahsız ve günahsız müslüman öldürmüşlerdi.
Gazak olayları. Ermeniler Yaradullu köyüne gelerek ‘Size dost olduğumuz için haber veriyoruz, eğer sağ kalmak isterseniz, bu gece köyden gidiniz. Başka yerden gelmiş Ermeniler size zarar yetirir’ dediler. Müslümanlar onlara inanıb gece başka bir müslüman köyüne taşındılar. Yarın hemen ‘dost’ Ermeniler Yaradullu köyünün arabaçılarının önünü kesib 5 kişini öldürdüler, 9 kişini ise esir aldilar. Bu müslümanların 9 vagon arpa ve buğdayını yollarda talayarak köylerinin de yaktılar. Kazak arazisinde Ermenileri mutlu ve başarılı eden bir nokta vardıysa, o da Rus hükümet ve polislerin çoğunun Ermeni olmasıydı. Savaş zamanında kaç kes Rus askerleri ve polisler silahlarını alarak öz evlerin-Ermenilere yardım için gitmişlerdi. Onlardan biri Sevan Tumanov idi. Atalı köyünden olan Beşir isimli Ermeninin 15 kişilik komşularını kırıb 800 baş hayvanını kaçırması ile meşhur idi. Hemen polisler dönüb yine hizmetlerinde devam etmekdeydiler.
Katar olayları. 29 Haziran 1906. Ermeni Aram beyin hükmü ile Ulhu ilinin beyzadelerinden olan Camal bey gibi muhterem şahısın hizmetçisi, Karaçemen köy nufusu Sefyar beyi alış-verış behanesi ile maden pazarına davet ettiler. Pazara gelirken pusku kurmuş taşnaksütyun katilleri tarafından vahşilikle öldürdüler. Her tarafdan Ermeni könüllüleri ve Ermeni askerleri hareket edib pazardakı müslüman dükanlarını talayarak yaktılar, yarım milyona kadar zarar vurdular. Ordubad tacirleri Katar köyüne taşındılar. Altı kişiden oluşan göçmenler da Ermeniler tarafından katl edildiler.
Saat 12’de Ermeniler Karhana köyüne sadırı yaptılar. Ermeniler taş, çalı aralarından müslümanlari birer birer bularak esir alır, katl ediyorlardı. Bir taşın arkasında 30’a kadar kadın-çocuk ve bir kaç erkek gizlenmişti. Pakize isimli genç bir kadının kucağındakı Firuze adlı bebeği vardı. Masum kızcık atılan kurşunların sesinden korkarak ağlamağa başlamıştır. Bu bebeğin ağlamak sesini duyan Ermeniler gelir ve gizlenenlerin hepsini katl eder ihtimalı ile oradakı erkekler ağlaya-ağlaya çocuğu annesinden alıb katl etmekle sesini kesmişlerdi. Karhana köyünden bir kişi de salamat kurtulamamışdır. Karhana nufusunun bütünlükle katlinden sonra Ermeniler Lov, Helec, Saldaşı, İncevar, Taşlı köylerini de dağıtmışlar. Bu köylerin kılıcdan kurtaran müslümanları Katar köyüne gelmişler. Ağustos ayının 1’de saat 12’de Ermeniler her tarafdan Katar köyünü Mühasereye alıb ateş etmişlerdi. Bu zaman pristav Saharov ve bir kaç Rus görevlisi köy içinde hazır imişler. Şiddetli ateş zamanı pristav’ın yanında olan Celil adlı bir lezgi askeri ‘Majesteleri, sizde hiç insaf yok mu? Siz bakıyorsunuz, müslümanları kurşun yağmuruna tutmuşlar. Olmaz mı ki, köyün çevresindeki askerlerimize buyurasınız müslümanları mühafaza etsinler? ! ’ dedikde ‘Ben müslümanları muhafaza edemem. Görmüyor musun Ermeniler nasıl da canalıcı kurşun atıyorlar? ’ cevapını almıştı. Ermeniler müslümanların küvvesinden haberleri olmadığı için cüret edib yaklaşamışlar. O sebepden pristav Saharov’un razılığı ve tavsiyesi ile müslümanların küvvesini öğrenmek için 50 Rus askeri göndermişlerdi. Askerler köyün içine girib müslümanlara ‘Siz evlerinizde rahat oturunuz. Ermenilerin kurşunlarına kesinlikle cevap vermeyin. Elbette, hökumet sonradan onları tenbeh edib cezalandıracaktır’ demekle onları aldatmışlardı. Rus askerleri köydeki durumu Ermenilere haber verenden sonra her tarafdan şiddetli sadırı başlanmıştır. Katar köyüne 9 gün şiddetli ateş edilse de müslümanların şücaet ve reşadeti sayesinde Ermeniler köyün işğalına müvaffak olamamışlar. Köy tamamen yansa da müslümanlar köyü terketmemişlerdi. Katar köyüne sadırının teşkilatçısı Aram bey idi ve bu savaşda müslümana çok maddi zarar da vurmuşlardı. Savaş 1996 yılının 29 Haziran’ında başlayıb Ağustos ayının 9’dek devam etmişdi. Bu savaşda Ermenilere İran (fars) fahleleri de yardım etmişlerdi.
Okçu köyünün agibeti. 14 Ağustos 1906. Ermenilerin köyü mühasereye aldıkları zaman müslümanlarda bir kaç berdanka tüfek ve bir kaç yüz kurşun kalmıştı. Yerde kalan silahlar dört gün devam eden savaşda sıradan çıkmıştı. Bunu güren cemaat Sakkarsu köyüne taşınıyor. Köyde evini terketmek istemeğen ve yaşlılıkdan gözleri görmeğen ihtiyarlar idi ki, ertesi gün onların hepsinin cesetleri üst-üste kalaklanmışdı.
Sakkarsu olayları. Sakkarsu köyüne sığınmış müslümanların arkasınca sabah erkenden bir grup ‘Ya Ali! Ya Allah! ’ diye feryadı ile köye doğru gelenleri görünce şaşmış müslümanlar ‘Bu gelen ordu müslümanlardır’ ihtimalı ile ağlaya-ağlaya onları karşıladı. Gelenlerse Ermenilerdi. Onlar yeten gibi müslümanları kırıb öldürmeye başladılar. Bir çok kadın Hoca Hasan Efendi’nin çevresinde ellerinde ‘Kuran’ Ermenilerin önüne çıkarak merhemet dilediler. Fakat ‘Kuranı’, belke İncili de tanımayan kansızlar hepsini vahşicesine öldürdiler.
17 Ağustos’da gündüz Sakkarsu’ya yetişen müslümanlar çadırlarını kurmuşlardı. Ordubad’dan uca dağa kadar yaralıların sayı-hesabı yoktu. Sakkarsu köyünün çevresinde bir kan çalası göründüyüden o tarafa gittiler. Soğuğun şiddetinden karın yüzü buz bağlamışdı. Buna reğmen, taşın bir tarafından kan süzülüyordu. Taşın arkasında 62 kadın-çocuk cesedi bır-birinin üstüne kalaklanmıştı. Az sonra kadın cesetlerinin arasından ayakları kılıcla doğranmış yaralı kadın buluındu. Zavallı kadın kendıne gelenden sonra bunları söylemişti: ‘Hoca Hasan Efendi’nın yanında olan kadınlar onun doğrandığını görünce kaçdık, buraya sığındık. Bir grup Ermeni yetişib adamları bu hale koymuşlardı. Ben taşın arasına girmişdim, ayaklarımsa dışarıda kalmışdı. Bir kaç Ermeni yetişib benim dışarıda kalmış ayaklarımı doğramağa başladı’.
Ormana girirken Hasan Efendi’nin öldürüldüğü yerden bir palas parçası bulundu. Palası çekdikde 15 minik çocuğun kesilmiş başları ve bir birine karışmış vücutları görükdü. Çevrede hedden artık kadın ve çocuk vücutları atılmışdı. Okçu köyünün çevresinde saysız-hesapsız hayvan vücutları bir-birinin üstüne atılmışdı. Birisi ölmüş, biri el-ayak çalıyor, çoğunun karnı dışarıya dökülmüşdü.
Bu köylerin işğalı 1906 yılının Ağustos ayının 9’da başlamış, 15’de bitmiştir. Türklere deymiş mal-emlak zararı bir milyondan çoktu. Helec, Karhana, Katar, İncevar, Göllü, Yemezli, Saldaşlı, Mellalar, Batuman, Okçu, Çebadek, Atkız, Pirdavud, Zurul, Güman, Yilolşi Senalı, Minenevur, Fercan, Kalaboyu, Acablı, Buğacık isimli müslüman köyleri Ermeniler tarafından işğal edilmiş, yakılmış, dağıtılmıştır. (Memmed Seid Ordubadi. ‘Kanlı seneler’ kitabından. Bakı, 1991)
‘Şuşa kalesinin Doüu tarafında Bağrıkan’ isimli dağda uca bir kaya vardı. Hemen dağda kendi askerleri ile Avan Koha isimli bir Ermeni oturuyordu. Avan Koha askerlerine buyurmuşdu ki, nerde ellerine müslüman, Türk keçerse, onu tutub yanına getirsinler. Koha’nın amri ile tutulmuş müslümanı soyundurub yüzü üste yere yıkarlardı. Sonra onun arkasının derisinden dört barmak eninde bıçakla boynundan gom etinedek iki tarafdan hatt cızarlardı ve derinin ucunu aşağı eğdirilmiş ağaçın küvvetli bir budağına bend edib budağı burakırlardı. Ağaçın budağı hızla yukarı kalkan zaman müslümanın derisi boynuna kadar soyulardı ve bağırtısı göge ucalardı. Bu sebepden hemen kayaya ‘Bağrıkan’ ismi vermişlerdi. (Mir Möhsün Nevvab. ‘1905-1906 yıllarında Ermeni-müslüman davası’ kitabından.)