Azerbaycanı sevenler Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Re
Alan:   Grup:Azerbaycanı sevenler
Tarih: 25.01.2008 21:18
Konu: BEN INTIKAM ICIN YASADIM...

Azerbaycan-Dağlık Karabağ Hocalı Katliamı Tanığı! .. (2) İnci Azeroğlu

O sohbetten sonra hepimiz gözlerimizi kapayıp uyumaya çalıştık. Ama ben hala çok korkuyordum. Babama sığınıp uyumaya çalıştım. Bir az sonra düşündüm ki, herhalde uyumuşumdur. Çünkü bu dehşet kâbustan başka bir şey olamazdı. Sanki her şey kâbustu da uyanınca su içince geçecekti. Akşam uyuduğum gibi babam yanımda annem yanımda uyanacaktım. Ama... - Dediğinde birden öğretmenimizin hıçkırık sesleri duyuldu. O Samire kadar yanıklı ağlıyordu. Belki de onun da akrabalarının Hocalı’da şehit oldukları içindir…

Hiç biri rüya değilmiş. Hepsi gerçeğin kendisiymiş. Gök gürlüyor, şimşekler çakıyor, etrafa ışık saçılıyordu; insanlar bağırıyor, ağlıyor,'Tanrım, yardım et! Bizi koru bu vahşi canavarlardan! ' diye imdat diliyorlardı. Gözlerimi açtım. O duyduğum seslerin ne olduğunu anlamak için pencerenin kenarında durup dışarıyı seyretmeye çalıştım. Kendimi kaybetmiştim. Gördüklerim insanlık dışı hareketlerdi. Bir az önce duyduğum gök gürlemesi değilmiş, tanklardan, toplardan, tabancalardan, silahlardan atılan ateşlermiş, Allah’tan yardım isteyenler yaralanıp, yığılıp bir yere kalanlarmış.

Elimde olsa hepsini kurtarırdım. Hepsinin peşinden koşardım. Ermeni canilerini şehrimizden çıkarırdım, ama hiç birini yapmaya gücüm yetmezdi. O zamanlar küçücük çocuktum. Hiç büyük bile olsam komşularıma, arkadaşlarımın ailelerine, arkadaşlarıma, akrabalarıma esas da aileme yardım edemezdim... -deyip sanki o anları tekrar yaşıyormuş gibi kendi de istemeden bağırdı.

- Caniler, vahşiler... Öldürdüler öğretmenimi öldürdüler ailemi öldürdüler, herkesi bütün insanları vahşicesine öldürdüler, mahvettiler gençlerin, kadınların, çocukların hayatını... -bu sözü feryatlı anlatışı duyduktan sonra hepimizin tüyleri ürperdi.

Birbirimizin yüzüne bakıp, daha da hönkürerek ağladık. Çoğumuz sanki o anları yaşıyormuşuz gibi bir birimizin elinden tuttuk.

Samire ise, sanki yine o günmüş de onu da öldüreceklermiş gibi hissettiği için öğretmenimin elini sıkıca tuttu. Öğretmenim Samire’nin elini okşayarak, özel bir sevgiyle ona yaklaştı ve devam etmesini istedi. Samire, artık kendini kaptırmıştı olaya. Yine de feryatlı şekilde anlatmaya başladı. Şehrimiz dağılıyordu, her taraftan ateşler yükseliyordu, herkes birbirine bakıyordu, herkes şaşırıp kalmıştı. Kimse ne yapacağını bilemiyordu. Zaten şaşırmaya bile zaman vermedi ermeni canileri. Kaçıp canını kurtarmaya çalışanlar hiç kendileri de anlamadan arkadan atılan kurşunla yere yığılıyordu. Uçan evlerin altında kalanların feryatlı yardım dileyişi hiç bir zaman kulaklarımdan gitmedi, hocam.'baba, baba' diye deli gibi bağırarak bütün odaları gezdim. Hiç bir yerde bulamadım onları. Düşündüm ki, dışarıya çıkmışlardır. Arkalarınca gitmek istedim.

Kendimi dışarı atmak istediğimde komşumuz Rıza amcayı gördüm. Beni tutup, bırakmadı. 'Kızım gitme öldürürler' dedi. Kendisi ile alt kata indirdi. Ve dedi ki, biraz burada saklanalım, görelim sonumuz ne oluyor? İnşallah hayırlı olur. Orada küçük bir pencere vardı. Yanan evlerin, insanların ışığından dışarıyı görmek oluyordu. Gece olmasına rağmen her taraf alevlerle ışıklanıyordu. Dışarıya çıkan, kaçmak isteyen kadınları, erkekleri, çocukları çıktıkları yerde kurşuna diziyorlardı. Bazılarını evlerin alevlerine atıp yakıyorlardı. Durup seyredip haz alıyorlardı.

Bir komşumuz vardı. Sekine teyze diye... Onun küçük bir kızı olmuştu. Çocuğunu kucağına alıp kaçmaya çalışan Sekine Teyze’yi bir ermeni iti yakaladı. Çocuğunu zorla elinden alıp göğe kaldırıp yere fırlattı. Çocuğun kafatası deydi ne paramparça oldu. Annesinin gözleri önünde böyle yaptılar. Özel bir işkenceydi bu. Sekine Teyze ayağa kalktı nefretle eli silahlı ermeniyi dövmeye başladı. Ama ermeni onu çok kötü dövdü. Sonra kini soğumadı, bir de üzerine ateş açıp öldürdü. Bu durum beni çok sarstı. İstemeden 'Sekine teyzeyi öldürdüler. Rıza amca, bizi de öldürecekler de mi? Kaçamayacağız de mi? Babamlara ne oldu, Rıza amca? ' deyip masumlukla onun ne diyeceğini bekledim. Rıza amca ağlıyordu. Ama beni teselli etmeye çalışıyordu. O ise hiç bir şey demiyor ağlıyordu. Ben de ağlıyordum. Ama hala babama ne olduğunu bilmiyordum. Belki de babama ne olduğunu bilmek istemiyordum. Çünkü Rıza amca cevap vermedikten sonra hiç ısrar etmedim. Hiç bir daha sormadım. Her halde çocuk da olsam anlamıştım olup biteni. Artik bizim evimiz taraflarda ateş sesleri kesildi.

Ah-nâlâlar diğer taraflardan geliyordu. Rıza amca dedi ki, hadi kızım, şimdi çıkalım. Belki bir yolla kaçıp kurtulabildik. Dışarı çıktık. Ama öyle korkunç şeyler gördüm ki... Dışarıda cesetler bir birinin üzerine yığılmıştı. Giderken birden yerdeki cesedin elbiselerine gözlerim takıldı, yan yana annemle babamın cesetlerini gördüm - bu sözleri söylerken onu görmeliydiniz. Bu kelimeleri söylemek yürek ister. Hepimiz Samire’nin gözyaşlarını izliyor, kendimiz de ağlıyorduk. Ama bu sözlerden sonra Samire daha başka ağlamaya başladı. Sanki içindeki kaç yılın anne, baba hasreti idi bu gözyaşları birikmiş hasret gözyaşları idi. Ağladıkça Samire öğretmene bakıyordu. Çocukların hiç birine bakmıyordu. Annesinin elbisesinden tanımak her insan için kolay olmayabilir. Hem de her insanin yüreği dayanmaz. Öğretmenimiz de Samire’nin derdine ortak oldu onu kucakladı ve suyu ona doğru uzattı. Samire yudum yudum sudan içti. Sanki boğazından geçmiyormuş gibi zorlanarak içti suyunu...

Ve devam etti yanıklı sohbetine;

- Annemi, babamı gördüğümde hemen üzerlerine atladım. İlk önce hangisi için ağlayacağımı şaşırdım. Yüzlerine baktım, ama korktum yüzlerinden. Annemin saçları ve kafasının derisi yoktu. Babamın ise yüzünü ne ile ise, çizmişlerdi. Tanınmaz haldeydiler ikisi de. Sonra da en az her birine 10 tane kurşun atmışlardı. İkisinin de cesedine sarılıp ağladım. Rıza amca da bir müddet kenarda durup seyretti ağlayarak, sonra kızım gidelim dedi. Baktım onlara intikamınızı elbet bir gün alacağız dedim ve Rıza amcanın elinden tuttum. Gecenin kalan zamanını dağıtılmış, yandırılmış evlerin aralarına, nehir kenarına, ormanın içlerinden gittik. Ben artık tamamen yorulmuştum. Hele üşümediğimi demiyorum. Ayaklarımı soğuktan hissetmiyordum. Ama aklım annemle babamın cesedindeydi diye hiç ayaklarımın donmasını düşünmüyordum. Sadece oradan kurtulmak ve 'ONLARIN İNTİKAMİNİ ALMAK İSTİYORDUM! ' Belki de benim sağ kalmama neden olan tek şey buydu.
Benim artik yorgunluktan yavaşladığımı gören Rıza amca dedi, Yavrum bir az çabuk gel, hem o tarafa gitmeyelim bizi ermeniler görer ve hemen öldürürler. Gel bu taraftan ormanın içlerine taraf gidelim. Buraları benden iyi bilen yoktur.

O gece gözlerim daha neler görmedi. Aman Allah’ım, artık sabah oldu. Kanlar içinde açıldı sabah. Uzakta ormanın o tarafında Hocalı şehrinden mucize gibi kaçıp Canını kurtaran çocuklar, kadınlar, yaşlılar, erkekler deste deste bir az ileride görünmeye başladı. Destelerden birini akrabamız Kerim amcanın ailesine benzettim: kendisi, Nise Teyze, 8 yaşlı oğlu Nizami ve benim birinci sınıf arkadaşım Yasemin. Birden, nerlerdense, gözükmeyen yerlerden, silah sesleri gelmeye başladı. Dere ile, dağın eteği ile yürüyen her kes yere yığıldı.

Yine de ah-nâlâlar göklere yükseldi... Yine de haraylar kalktı. Hâlâ yardıma gelen bir insan, yardım elini uzatan birileri yoktu.
Tepelerde saklanmış kan içen ermeni cellâtları ellerinde silahlar, koştular yaralıların üzerine. Kiminin kafasını kestiler, kiminin kafasının derisini soydular, saçlarını kopardılar, kiminin kulağını burnunu kestil