Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Tarihsel Sürec Içinde 20 Ocak Olayları ve Güney Azerbaycan
Gütay Cavanşir
Ekseni Uluslaşmanın temelinde her şeyden önce tarihsel 'Dayanak Ekseni'i oluşturma çabası durmaktadır. Zamanla ulusun milli menkıbesinin menşei olan Dayanak Ekseni. Öyle bir eksen ki, ulusun geleceğinde de her türlü kritik olaylar karşısında kırılmazlığı, dayaklılıği ile taçlansın. Özveriliğin, ulusal kimliğin ve bilincin kaynağına dönüşsün. Bu tarihsel Dayanak Ekseni´ni oluşturma sürecı kısa vadede mümkün olmuyor gibi görünse de, bazı yüz yıllıklar ister dünya konjonktüründen, ister içsel nedenlerden ve toplumsal bilincin dünyaya açılışıyla ilgili olarak Dayanak Mihveri’nin oluşumu için çok önem taşır. Ulusal Dayanak Mihveri, toplumsal ussallaşma (rasyonalizasyon) sürecinin yanı sıra manevi ve tinsel (ruhsal) yaşam deneyimlerinin de birikim odağı haline geldiği için bir değerler yönteminin altyapısı ve yaratıcısı olur. Değer, ulusun geçmişini, şimdiki zamanını ve geleceğini içeren tarih planındaki sorumluluk duygusunun, yükümlülük düşüncesinin yoğruluş sürecidir. Bu nedenle bu biçimde candan, kandan ve tinden yatırım yatırılarak oluşan değerler ulus tarihinde hep yönlendirici, erek belirleyici bir görev üstlenir. Ulusal tarih bilincinin ekseni toplumu ileriye doğru hareketlendiren etkendir. Bir de toplumu önden ileriye doğru sevk eden erekler mevcuttur. Tarihsel bilgi, özveri ekseni olmadan erekler (ulusal amaçlar) çekim gücünden ve yeteneğinden yoksun olur. Ulusal erekler, millet kendi vücudundan, varlığından, olanaklarından haberdar olduğu zaman önem kazanır. Kendi varlığından haberdar olmaya özen gösterildiğinde uluslaşma süreci başlar. Söz konusu olan bu varlık felsefi bir anlam ifade eder. Bu varoluşçuluk sanatsal, bilimsel, düşünsel, dilsel, politik, sosyolojik ve duygusal alanları kapsar. Burada milli iradenin eğitimi ve tarih planında Ulusal Dayanak Ekseni’nin gerçekleşmesi söz konusu olduğundan aktivitenin kaynağı milli ruhtur. Milli ruh olup biten ve tükenen bir kaynak değildir, milli ruh gerçekleşim sürecidir. Milli ruhun gerçekleşim süreci durduğunda ruh o ulusu terk etmiştir demektir. Yalnız periyodik bir zamansallık içeren bu gerçekleşim sürecinin dalgaları bazen belli gereksinim ve koşullardan dolayı daha hızlı biçimde ortaya çıkar. 19. asrın arkalarındaki çağlarda Türk milli ruhu Arap ve Fars merkezli Islam anlayışının karanlıklarında bastırılmıştır. 19. asırdan itibaren, özellikle de Kuzey Azerbaycan’da Türk Milli Kimliğinin yükselişi bir diriliş serüveni şeklinde ortaya çıkar. Kendini bu karanlıktan çekip çıkarmaya, kurtarmaya özen gösterir. Fiziken ve gövde olarak küçülmüş, bölünmüş Azerbaycan’ın kuzeyinde ruhen büyüme eğilimi başlar. Büyümeler sancısız, eziyetsiz, ıstırapsız olmaz, çünkü büyüme dar manevi ortamdan kurtarmayı hedeflediği için başka güçlerle karşı karşıya gelir. Ruhsal yükselişin ereği toprağı Vatan yapmaktır. Toprak kendiliğinden vatan olmaz. Ünlü şair ve diplomat Yahya Kemal; 'Vatan, toprağın imana gelmesidir, bir bölgecilik hareketi değildir' der. Çeşitli toplumların değişik tarihi dönemlerde kendilerine rasyonel bir Dayanak Ekseni oluşturma çabalarına tanık olmaktayız. Almanlar Protestanlık örneğinden yola çıkarak 400 yıl içerisinde Alman kimliğinin inşası ile uğraşmış, Fransa toprağı kendi sosyologlarının da tespitlerine göre bin yıl içinde Fransızları yaratmış, kendilerine Ulusal Dayanak Ekseni oluşturmuşlar. Farslar 9. asırda Şuubiye-Şia hareketi örneğinden başlayarak, Araplar, Emeviler zamanında milli bir Islam mantığından yola çıkarak kendileri için bu ekseni var etmişler. 18. yy Arabıstanda yaygınlaşan Vehabizm Arabıstan devletçiliği ve Arap milliyetçiliği zemininde yarandı. Israil oğulları Musa peygamberden başlayarak tarihi Ulusal Dayanak Ekseni oluşturmaya başlamışlar. Bütün Israil oğulları peygamberleri kendi kültür ve maneviyatlarını bu milli mihver üzerine yüklemişler. Öyle ki bu eksene dayanarak 2000 yıl yurtlarından ayrı ve dağınık kalmalarına karşın kimliklerini koruyabilmiş, sonunda milli devletlerini de kurabilmişler. Ümmetçilik adı altında Türk milli enerjisi; Türk dili, Türk tarihi ve diğer kimlik öğeleri Araplar, Farslar tarafından sömürülmüştür. Bu sömürülmeye 19. asrın ikinci yarısından itibaren Kuzey Azerbaycan’da 'dur! ' denilmiştir. Kuzey Azerbaycan’da bu Dayanak Ekseni oluşturma çabaları 19. asrın ikinci yarısından itibaren gerçekleşmeye, oluşmaya, olgunlaşmaya başlar. Bu Dayanak Ekseni tarihi adı ile Azerbaycan Türklüğünün belleğine kazılır. Bu Dayanak Ekseni Türk ulusal kimliğinden yola çıkarak, çağdaşlık mefhumu ışığında Arap ve Fars kültüründen arınmış ulusal inanç sistemini Azerbaycan tarihi için önerir. MUSAVATÇILIK adı ile bilinen bu Ulusal Dayanak Ekseni Azerbaycan Türklüğü tarihinde Babek Hürremdin dönemi dışında bir ilki teşkil eder. Ilk kez Azerbaycan milli planda fikren ve politik felsefe olarak galip gelmiş, kendisi için ulusal erek belirlemiştir. Maddi plandaki galebeler, kazanımlar zamanla tarihe gömülür ve yalnız bir haber olarak tarih kitaplarında yaşar. Ama manevi ve fikri plandaki başarılar her zaman bir aksiyon ve inşa etkeni olarak beynimizi kurcalar, bizi rahat bırakmaz ve hep bir araştırma kaynağı gibi ulusa hitaben çağrışımda bulunur. Özgürlüğü, haysiyeti ve şerefli bir yaşamı çağrıştırır. Geçmiş araştırılır ve gelecek bu kaynaktan gelip günümüzde biriken enerji olanağına dayanarak oluşturulur. Işte 20 Ocak Olayı’nı bu girişten sonra ele almak istiyoruz, çünkü 20 Ocak Olayı birden bire ortaya çıkmamıştır. 20 Ocak Azerbaycan Türklüğünün 19. asırdan başlayıp ve 20. asrın başlarında bir Ulusal Tarih Ekseni haline dönüştürdüğü kurtuluş mücadelesinin uzantısıdır. Bütünün hepsi değildir, bir parçasıdır. Yalnız hem de bu bütünü simgeleyen ve yekunlaştıran bir parçadır. 20 Ocak’a kadarki süreçte on binlerce Azerbaycan Türk insanı ve aydını mahvedilmiştir. Kuzey Azerbaycan’da yaygın olan verilere göre 1920-1990 yılları arasında 20 bin insan öldürülmüştür. Fetali Han Hoylu, Neriman Nerimanov, Hüseyin Cavit, Mikayıl Müşfik gibi politikacılar ve aydınlar öldürülmüş, Mehmet Emin Resulzade, Ahmet Ağaoğlu, Alibey Hüseyinzade, Elmas Yıldırım gibi Azerbaycan’ın Ulusal Dayanak Eksen’inin mimarları olan karakterler ise sürgünde yaşayıp, yaşamlarını gereken biçimde Azerbaycan’a adamadan kaybetmişlerdi. Bu girişimizden de anlaşıldığı gibi 20 Ocak olayları üzülerek, büzülerek anılacak, anımsanacak bir tarih değildir, hele Azerbaycan’ın yenilme günü hiç değildir. 20 Ocak Azerbaycan’ın Ulusal Dayanak Ekseninden besinlenip ve esinlenerek Azerbaycan tarihine kanla ve canla yatırım yatırılmış ulusal bir gündür. Belki Sovyetler Birliğini dağıtan Kuzey Azerbaycan olmadı, ama Azerbaycan haysiyetli bir bağımsızlık bilincini hak etmiştir. Bugün uluslararası düzeyde de Merkezi Asya Cumhuriyetleri ile kıyasla bağımsızlığı hak etme açısından Azerbaycan’ın çok, ama çok saygın, onurlu ve haysiyetli bir yeri vardır. Her kazanımın bir bedeli vardır. 20 Ocak gasp edilmiş bağımsızlığımızın tekrar istikrarı için ödenilmiş bir bedeldir, ancak bu bedel zamanla ulusal ahlakımızın alt yapısını oluşturan, unutulmayacak onurlu ve şerefli tarihimizdir Her yıl 20 Ocak dolayısıyla yüz binlerce insan özel psikolojik ortamda Bakü’de Şehitler Hiyabanı’nı ziyaret ediyor, dünyanın değişik ülkelerinde anma ve anlama törenleri düzenleniyorsa demek ki bu önemli gün birliktelik sağlayan ahlaksal, tinsel değerlerimizin terkip hissesine dönüşmüştür. Çanakkale, Türk Kurtuluş Savaşı örneklerinde olduğu gibi ulusal erdemin derinleşmesine neden olan 20 Ocak hadisesi Azerbaycan Türklüğünün tarihi statüsünü de farklı bir düzeye yükseltmiştir. 20 Ocak Azerbaycan tarihine, ulusuna önemli bir mesaj vermektedir. Bu mesaj yalnız bir kuşağa hitap etmez, bütün kuşaklara hitap eder. 20 Ocak’ın yükümlü olduğu bu fikri, manevi ve politik mesaj, özellikle daha çok Güney Azerbaycan’ı etkisi altına almaktadır. Çünkü Güney Azerbaycan, tarihi ve siyasi statü itibarı ile Kuzey Azerbaycan’ın 20 Ocak öncesi durumunda gibi görünmektedir. Bu görünüm, bilgilenme ve çağdaş değerlerle daha da derinden özdeşleşen MÜSAVATÇI kimliği önemseyerek kurtuluş modelini düşünme ve uygulam süreci gibi de algılanabilir. Bütün tarih boyunca, özellikle de 20. yüzyılda Güney ve Kuzey Azerbaycan’ın beraberce hareket etmesi bellidir. Ister 1918 yılında Resulzade başkanlığında kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin başbakanı Feteli Han Hoylu’nun Güney Azerbaycan’dan olması, ister Şeyh Hiyabani’nin yanında Celil Mehmet Kuluzade’nin kardeşi Mirza Elekber’in yer alması veya 1945 yılında Pişeveri başkanlığında kurulan hükümette Kuzey Azerbaycan aydınlarının aktif şekilde hazır bulunmaları bu birlikteliklerin tarihi örnekleridir. 20 Ocak’ta da aynı şekilde bir birliktelik psikolojisi ortaya çıkmıştır. 20 Ocak olayından hemen sonra Güney Azerbaycan aydınları büyük bir protesto metni imzalayarak BM’ye gönderdiler. Yalnız bütün bunlar maddi planda ve gözle görünür bir alanda yapılan işlerdi. Manevi ve şuur planında 20 Ocak hadisesinin etkisi çok uzun vadede görünecektir. 20 Ocak’ın Güney Azerbaycan’daki etki alanı uyanış arifesinde olan toplumun şuuru ve ruhudur. Bu etkinin gözle görünür bir seviyeye gelmesi için bir az daha zaman lazım olacaktır. Çünkü 20 Ocak’ın verdiği mesaj nesilleşmeli, soylulaşmalı ve toplumun ruhu ile özdeşleşerek düşüncelerde kök salmalıdır. Bunun için zamana ihtiyaç vardır. 20 Ocak hadisesi Güney Azerbaycan’da 12 Aralık 1946 yılındaki Tebriz katliamını tasavvurlarda canlandırmaktadır. Her iki olay, yani hem 12 Aralık ve hem de 20 Ocak Azerbaycan’ın kurtuluşu ve sonuç itibarıyla yurdumuzun birleşme ve bütünleşmesinin altyapısını hazırlayan kanlı ve onurlu tarihlerimizdir. Dünyada tarihi yaratan ve bir de tarihin yarattığı uluslar var. Tarihin yarattığı ulusların Dayanak Ekseni’nden yoksun olmaları nedeniyle büyük siyasi krizler karşısında tahrip olmaları ön görülmektedir. Ulusal iradenin ürünü olarak yaranan tarih büyük özverilikler ister. Bu da ulus olmanın ilk koşulu olsun gerek. Bize millet olmanın onurunu, haysiyetini ve şerefini yaşatan şehitlerimiz tarih boyunca bütün Azerbaycan’da sonsuz saygı ve rahmetlerle anılacaktır. Ulu ruhları yolumuza ışık tutacaktır.