Azerbaycanı sevenler Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Aygün Hasanoğlu
Alan:   Grup:Azerbaycanı sevenler
Tarih: 13.08.2007 21:40
Konu: Karabağ savaşının kahramanları-Kahraman türk oğlulları var olsun!

Yedi oğulun biri Natik

1992 yılının mart ayınadek Natiki olsa-olsa öz agrabaları tanıyordu, okul, üniveriste ve asker arkadaşları tanıyordu. Martın 12-den sonra ise onu hep Azerbaycanda ve Rusiyada, hatta işğalçı Ermenistanda da tanıdılar.
Kasımov Natik Selim oğlu 1971 yılında Azerbaycanın Gedebey ilçesinde doğmuştur. 1975 yılından ailesi Mingeçevir lehiren köçmüş ve natik orta okulu burada bitirmiştir. 1991yılında könüllü olarak Vatanı korumak için savaşa atılmış Natik Ağdam şehirindeki ‘Karabağ şahinleri’ destesinde savaşıyordu. 1992 yılının ocak ayında evlerine dönüyor hemen yılın ayının 26 Şubatda Hocalı soykırımı oluyor ve binlerle vatansever gibi Natik ıntıkam almak için yeniden harp meydanına giriyor, ‘Karabağ şahini’ne dönüyor.
Babası kasım Selimin dediklerinden: ‘Hocalı soykırımından sonra kayb oldu. Evde yazıb burakdığı mektubdan bildik ki, yenişden ‘Karabağ şahinleri’ destesine katılmılşdır. Mektubunda yazmıltı:’Karabağda halkımızı kırıyorlar, ana*bacılarımızın namusu ayaklanıyor. Böyle zamanda ben evde kalamam’.
1992 yılında Ağdamıın yakınlığındakı yükseklikde 7 askerimiz alban abidesi yerleşen tağı korumak için ölüm-dirim savaşına giriyorlar. Savaşda 6 askerimiz şehit oluyor. Yalnız kalan Natik son derece önemli stratejik bir nüktede olan eski alban mebedinin izerisinde daldanarak mücadelesini devam etdiriyor. Hem kapıdan, hem pencereden, hem çatlamış divar yarıklarından ateş etmekle düşmeni şaşdırıyor. Gece ve gündüz yaklnız savaşarak düşmenleri yakın burakmıyor.
Alban mebedinde tüm bir alayın olduğunu zenn eden ermeni silahlıları 18 gün çnce rehşne aldıkları Hocalı nufusundan bir yaşlı öğretmeni-Ceverov Cefer Mehmet oğlunu seçerek ona diyorlar ki, eğer mebeddekiler teslim olmasalar, 142 Hocalı nufusunu katla yetirecekler. Bu haberi yetirmek için Cefer Ceferov’u hemen mebede gönderiyorlar. Ermeni rehineliğinden geri alınandan sonra Cefer Ceferov bu olayı şöyle anlatıyor:
‘Bana dediler ki, sizin türkler bizim Grıgoryan kilisesini tutmuşlar. Hem de çok adamlarımızı kırmışlar. Daha asker kaybetmek istemiyoruz. Bu işde sen bize yardım etmelisin.
Sonra benş hemen abide olan yere getirdiler. Sağ tarafda uçuk bir abide görünüyordu. Abidenin üzerinde 3 boyalı, ay-yıldızlı Azerbaycan bayrağı dalğalanıyordu...

(Aslinde hemen abide hiristian olmuş eski albanlara ait kilisedir. Albanlar şimdiki Azerbaycan topraklarında yaşamış, şimdiki azerbaycanlıların dedeleri olmuşlar. Albaniyanın ilk başkendi benim doğduğum Gebele (Kabala) şehiridir. Eski tarihde Kebele: Kabala, Kabalak ve Habala adlanan be şehirin kalıklar hele de kalmaktatır. 55 yılında Albaniyanın başkendi Azerbaycanın şimdiki Berde şehirine köçürülmüştür. Azerbaycanın öok yerlerinde alban abidekleri kalmaktatır. Ermenilerse Kafkasda albanda olan hep abideler ve onların tarhini kendilerine ait olduğunu söylüyorlar. Ermenilerin hatta Leanardo Da Vincini, İusus Hiristosu ermeni saydıklarını bildiğimizden şuna hayrat etmekden vaz keçelim)

...Ermeniler hemen abşdeni bana nişan vererek dediler:
-Oradan sizin türkler bize ateş ediyorlar. Onlara sçyleyeceksin kii teslim olmasalar oranı patladacağız, esir aldığımız 140-dan fazla hocalıları da öldüreceyiz. Yakin orada sizin adamlar çokdur. Kaç defa sadırı yapdık, yakına burakmadılar... Koy teslim olsunlar.
Ermeniler tahminen 100 m. uzakda kolların, kayaarın arkasında hizlenerek beni sürünerek ileri gitmeğe mecbur ettiler. Sürüne-sürüne hemen abideye yetib ayağa kalkanda bağırdılar ki, yere uzanım. Yere uzandım, bu zaman gözüme 3-4 meyit göründü. Anladım ki, bizim askerlerimizdir, şehit olmuşlar. Bilerekden kalkarak ileri gitdim ki, koy beni bizimkşlerin kurşunu öldürsün. Kapıya yeterek yere oturdum, nefesimi çekerek divara söykendim, yukarı bakdım. Üçboyalı bayrağımız asta-asta dalğalanıyor, sanki bana küvvet veriyordu. Kevreldim, tüm sesimle bağırdım:
-Hey, igidler, vatan oğulları! Burada sizlerden kim var? Kalkınız, düşmen yakındadır! Ben Hocalıdan rehşne olarak alınanlardanım. Beni size gçznderdiler...
Bir azdan içeriden ökürek ve henirti geldi. Heyecanlandım, hem de sevindim. İşeriden zor duyulan bir ses geldi. Beni sesliyordu. Elimi divara sürte-sürte ses gelen tarafa giştdşmi içer girdim. Yukarıdan enen zayif ışığın altında bir makineli tüfek, bir aftomat silah, çoklu kurlunlar gördüm. O, yalnızdı, yüzü üste yere yıkılmıştı. Kucaklayarak çevirdim. Sordum ki, yaralı mısın? Zorla cevap verdi ki, yaralı diğil, ama acıklıktan ve susuzluktan budurumdadır. Çibimde kalmış el boyda ekmegi ona verdim, taketsiz, könülsüz yedi Sordum ki, başka asker arkadaşlarınn nerde, yalnız mısın? Söyledi:
-Komutanımız Yakıb bey beni 6 asker arkadaşımla beraber burıya gönderdi. Arkadaşlarımın 3-ü şehit oldu, biriler nerde, bilmiyorum. Yalnız kaldım. 5 gündür ac ve sususzum. Kurşunlar da bştmşlş artık. 2 tanesini kendim için sakladım.-diyerek cibinden 2 kurşun çıkarıp avtomata saldı, tetiyini çekdi. Hemen de sıçrayarak kalkdı. Sanki bir an önce taketsz olan adam diğildi. Gçzleri alışıb yanıyordu. Kendimi tutanayarak onu kucakladım:
-Onsuz da ermeniler beni öldürecekler. Sen bu kurşunun birini bana vur.’dedim. Sonra apaydın görünen Ağdam şehirini gözterib sordum- Senin ki kaçmak imkanın vardı, neden kaçmadın?
-Komutanıma söz vermiştim ki, mevkeyimi burakıb terk etmeyeceğim. Yardım bekledim, maalesef ki gelen olmadı.-dedi, sonra başını kaldırıb bayrağa bakdı.’Bayrağımızı nasıl burakıb gide bilirdim ki? ’ diye sanki kendinden sordu.
Sonra Natik bayrağı endirdi, dışarı çıktı. Bir elinde silahı, bir elinde de bayrağı yukarı kaldırarak ‘Gelin’ diye bağırdı. Onlarsa hele de kımıldanmağa korkuyordular. Onda Natik havaya ateş ederek bağırıb bir de onları sesledi. Ben kendimi gösterenden sonra ermeniler üze çıktılar, ileri gelerek korka-korka bize yaklaştılar. Onunn üstünü aradılar, bir şey bulamayıb şaşdılar. Yalnız olduğuna inanmadılar, mebedin içine aramsız kurşun yağdırdılar. Ses olmadığını görüb içeri girdiler. Kimse olmadığını görende dehşete geldiler, az kala çıldırmış gibi her tarafı aradlar.
Ermenilerle beraber iki yabançı kazeteçi de vardı. Fotomakinesi akşamın karanlığında elinde bayrak nifretli, hiddetli gözlerle düşmenlere bakan Natike taraf yöneldi....’
Ermeniler Natiki esir alıp nereyese gçtürdüler. Cefer Ceferov ise yeniden rehinelerin yanına getirildi, bir daha Natiki göremedi.
Olay yerinde Cefer Ceferov’un gördüğü yabançı gazeteçilerdin biri Rusiyada yayınlanan ‘Ogonyok’ dergisinin yazarı Konstantin Smirnov, digeri ise hemen derginin fotografı Enriko Sarzini idi. Derginin 1992 yılının Nisan sayında olayla ilgili maklale ve Natikin elinde Azerbaycan bayrağı ermeniler tarafından esir alınmasını görüntüleyen resmi yayınlandı. Olayın şahiti olmuş Konstantin Smirnov hayretini tutamadan makalesinde yazıyordu: ‘Sen deme ermeni tarafı bir kaç gün önce hemen yerleri almış ve azerbaycanlıları orada mağlub etmiler. Fakat kilisede Azerbaycan Milli Ordusunun muzdlular (tabii ki makalede kiş alban kilisesi ermeni kilisesi gibi tekdim ediliyor ve rus gazetelerinde çalışan ermenişlerin çalışmalarının nedeni olarak, diger rus gazete ve dergilerinde olduğu gibi işğalçı ermeniler kendi hukuklarını savunanlar, topraklarını, evini savunan azerbaycanlılar ise muzdlular, islamçı ekstermistler adlandırılıyordu. A.H.) tolanmıştılar. Adamlar (Yanı ermeniler) kiliseni kurtarmak için Piyadaların savaş arabasında oraya gitdişler. Kilisede na kadar azerbaycanlı olduğunu ermenilerden kimse bilmiyordu. Ama artık iki asker kaybettişklerini biliyordular. Ermeniler tüm imkanknlardan yararlanarak hücum etmiş, mermiler atmış, ama bir şey yapamamıştılar.
Yalnız son hemlede onlar mebedi aldılar ve yalnız kalmış silahlını yakaladılar. Bu, dumandan, toprakdan yüzü karalmış, 5 gün susuz ve ekmeksiz çarpışmış genç bir oğlan idi. Onun delikanlı gözlerinde heyecan ve va korku vardı, onu nereye götrecekdiler ve başına ne gelecekdi? Onu ölmüş asker arkadaşlarının meyitleri yanından keçirerek götürdüler; burada canını kurban veren eden arkadaşlarının meyidi, dağların arkasındasa vatanı Azerbaycan vardı...’

Rus yazarlarının Karabağ olaylarına birrtaraflı bakışı şu makalede de açık görünüyor. Mesela, nedense mabi, al ve yaşıl boyalı Azerbaycan bayrağının yalnız bir boyası- islam remzi olan yaşıl boyası rus yazarın dikkatini çekiyor ve Natikin elişndeki 3 boyalı bayrağı yaşıl bayrak gibi tekdim ediyor. Ve 5 gün yemeksiz ve susuz olarak yalnız savaşmış, düşmeni yakına burakmamış Natikin bakışlarındakı nifret ve hideet de ona korku gibi görünüyor. Fakat Cefer Ceferov’un dedikleri Natikin nasıl korkmaz ve mert igit olduğunu anlatıyor.
Natik Kazımov’un kahramanlığı dillerde gezdi, hakkında makaleler, şiirler yarandı. Şair Fikret Koca ‘Bayrak tutan oğullar’, şair Alim Ferzeliyev ‘Kayret kalası’ poemalarını Natike ithaf ettiler. Edebi eserlerde yeniden doğan, bir kahraman gibi sevilen Natik sessiz-soraksız kayboldu.
Azerbaycan Cümhuriyeti Esir ve Kaybolmuş, Rehine olarak alınmış Vatandaşlarla alakadar Devlet Komisyonunun raporuna esasen ermeniler tarafından esir ve rehine olarak alınması ile ilgili deliller olan, lakin tsonrakı taleyi hizledilen 783 azerbaycanlının sırasında Natik’in de adı vardır. Devlet Komisyonunun defalarca yapdığı muracaatlara reğmen, ermeniler şimdiye kadar Natikin taleyini Azerbaycandan ve uluslararası teşkiletlerdan hizlediyorlar.
İgid Türk oğlunun taleyi belli olamsa da o hem ülkesinin vatandaşlarına, nem de düşmenlerine bir şeyi anlattı ki, böyle kahraman oğullar yetiren Vatan toprağı düşmen elinde kalmayacak! Natik gibi igidlerden ders alan, öğrenen gençlerimiz iğal altında olan Azerbaycan topraklarını azad edecekler!